Hz. Ömer, Hz. Fâtıma'nın karnına vurup oğlu Muhsin'in düşmesine sebep mi oldu?

Tarih: 20.10.2014 - 10:03 | Güncelleme:

Soru Detayı

- el-Milel ve’n-Nihal adlı kitap Şehristani (tarihci) ve Nazzam (v. 231/845) kimdir?
- Bu şahıslar hakkında Ehli Sünnet’in görüşü nelerdir, kaynakları eserleri güvenilir midir?
 Mesela özellikle bu ifadelerde hakikat payı ve sıhhati ne kadardır:
- Büyük Sünni alimlerden Şehristani ise "El-Milel-u Ven-Nihel" kitabında bu rivayeti kendi adına nakletmeğe cesaret edememiş ve Mutezile alimlerinden Nazzam'ın görüşü olarak nakletmiştir! Evet Şehristani diyor ki, Nazzam şöyle diyordu:

"Ömer, biat gününde Fâtıma'nın karnına vurdu. O da bunun etkisiyle karnındaki çocuğunu düşürdü!!"[33]

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Soruda yer alan konulara maddeler halinde cevap vermek istersek:

1. Şehristani (Muhammed b. Abdulkerim) 548/1153’te vefat eden, bazılarına göre Orta Çağ’ın en büyük filozoflarından olan Müslüman bir ilim adamıdır. Dinî kişilik olarak; Batınîlik ve itikat bozukluğu ile suçlanır. Şiiliğe ve İsmaililiğe meyilli bir şahsiyet olduğu söylenir. Şiilik ve İsmaililiğe temayülü ile birlikte, İbn-i Teymiyye’ye göre bazen Eş’ari de görünebilmektedir.(1)

Ancak ne ilginçtir ki Şehristani bu iddiayı desteklemek için değil, tam tersine yalanlamak ve çirkinliğini göstermek için kitabına almıştır. Şehristani’nin bu kitabında, Nezzam'ın yanlışlarını saydığı yerde yaptığı açıklamalar şöyledir:

“On Birinci Mesele: (Nezzam’ın) Rafizî düşünceye yatkınlığıdır. Sahabenin büyükleri hakkında akıl almaz sözler söylemiştir. Ona göre imamet ancak açık nass ve tayin ile belirlenebilir. Ali'nin (radıyallahu anh) imameti de bizzat Allah Resûlü'nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) nassı ile sabit olmuş, ama Ömer (radıyallahu anh) bunu gizlemiştir…”

En-Nazzâm iftiralarında daha da ileri giderek şunu iddia etmiştir: Ömer (radıyallahu anh) Biat günü Fâtıma'nın (radıyallahu anh) karnına öyle sert vurdu ki, karnındaki bebeğini düşürmesine neden oldu. Bir yandan da şöyle bağırıyordu: 'Evini içindekilerle birlikte yakın!' O anda evde Ali (radıyallahu anh), Fâtıma (radıyallahu anha), Hasan (radıyallahu anh) ve Hüseyin'den (radıyallahu anh) başkası yoktu...”

Nezzam'ın fikirlerinin eleştirildiği bu açıklamadan, Nezzam'ın fikirlerine destek çıktığı yargısına varılmış ve böylece Şehristani de bu olayı sanki kabul edenlerden gibi gösterilmeye çalışılmıştır.

2. Hatırlayalım ki; Hz. Ali, Ehl-i Sünnet hadisçilerine göre, kendisi ve kendisini ilgilendiren konularda, Şiiliğe destek verme bakımından hakkında en çok hadis uydurulan sahabelerden birisidir. Bu açıdan bazı kimselerin Hz. Ali ve ailesi hakkında zihniyetlerine uygun hadisler uydurmaları veya uydurulan mevzu hadisleri kitaplarına almaları son derece normaldir. Bu ve benzerleri hakkında beklenmedik şeyler değildir. Muhassin b. Ali olayı da bunlardan biri olmalıdır.

3. Bu tür uydurma rivayetler ve dedikodular sadece Şia ve taraftarlarının eserlerine değil başka tarih kitaplarına da girmiştir.(2)

4. Hz. Ömer’in Hz. Ebu Bekir’e biat gününde, Hz. Fatıma’nın, yani Hz. Ali’nin evine gidip Hz. Fatıma’yı evin kapısı ile duvar arasına sıkıştırması, onun karnına tekme atması veya yumruk vurması ve bu sebeple Hz. Hasan ve Hüseyin’den sonra dünyaya gelecek üçüncü çocuğu Muhsin (Muhassin)i düşürmesi uydurması da bunlardan biridir.

5. Oysa Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde kaydettiği üzere; Hz. Ali’nin Hz. Fatıma’dan olma üçüncü oğlu normal doğumla dünyaya gelmiş, Hz. Ali ona da ilk iki çocuğuna vermek istediği “Harb” adını koymak istemiş, fakat Hz. Peygamber torunlarından ilk ikisine “Hasan ve Hüseyin” adlarını verdiği gibi, bu torununa da “Muhsin (Muhassin)” adını vermiş ve bu çocuk küçük yaşta vefat etmiştir.(3)

Özetle, bir düşük söz konusu değildir.

Hz. Ali’nin Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Muhassin Konusunda Anlattıkları

Bizzat Hz. Ali, Hasan, Hüseyin ve Muhsin / Muhassin adlı oğullarının doğumları ve isimlendirilmeleri konusunda şunları söyler:

“Ben harbi, darbı sever bir adamdım.(4) Hasan doğduğu zaman ona 'Harb' ismini koymuştum. Rasulullah aleyhissalatü vesselam geldi 'Gösterin oğlumu.' (dedi). Bana 'Ne isim koydunuz ona?' diye sordu. 'Harb ismini koydum.' dedim. 'Hayır, O Hasan’dır.' buyurdu."

"Hüseyin doğduğu zaman da yine Ona 'Harb' ismini koydum. Rasulullah aleyhissalatü vesselam geldi: 'Gösteriniz oğlumu bana! Ne isim koydunuz ona?' buyurdu.
'Harb ismini koydum.' dedim. 'Hayır O Hüseyin’dir.' buyurdu."

"Üçüncü oğlum doğduğu zaman, yine ona 'Harb' ismini koydum. Rasulullah aleyhissalatü vesselam geldi: 'Gösteriniz oğlumu bana! Ne isim koydunuz ona?' buyurdu.
'Harb ismini koydum.' dedim. 'Hayır O Muhassin’dir.' buyurdu."

"Sonra da: 'Ben, bunlara, Harun aleyhisselamın oğulları olan Şebber, Şebir, Muşebbir’in isimlerini koydum.' buyurdu.”(5)

Olayın farklı yönlerle ele alınması

Muhsin’in Hz. Ömer sebebiyle düşük olarak doğduğu dedikodusu ve iftirasını başka açılardan ele aldığımızda da bunun gerçeklere aykırı olduğu ortaya çıkar:

- Bu uydurmanın ve dedikodunun sağlam bir senedi söz konusu değildir.

- Şehrisitani açısından konuya bakarsak, Nazzam’ın böyle söylediğini aktarmak ve tenkit etmek için eserine almıştır.

- Hem, böyle bir olay ve çocuk düşürme söz konusu olsaydı, başta Hz. Ali, Hanımı Hz. Fatıma, hilafet konusunda Hz. Ali’yi destekleyenler bunu anarlar, hilafet konusunda da Hz. Ömer’in yaptığı bu uygunsuz davranıştan söz ederler, olay o gün hayatta olan Medine’li ve Mekke’li sahabeler ve başkaları tarafından dile getirilir ve halife seçimiyle ilgili diğer ayrıntılar hadis, siyer ve tarihlerde yer aldığı gibi, bu olay da nahoş bir hadise olarak ana kaynaklara girer ve üstü kapatılamazdı.

- Ayrıca, mezkur çocuk Hz. Ömer’in vurması, sıkıştırması veya tekmelemesiyle düşseydi, o gün evde olan Hz. Ali ve taraftarları ona müdahale eder, Hz. Ömer’le aralarında kavga çıkabilir, yahut düşük konusunda davacı olup, Hz. Ömer’in cezalandırılmasını isteyebilirlerdi.

- Eğer bir düşük olayı yaşansaydı; Hz. Ali, Hanımı veya taraftarlarının en azından Hz. Ömer’e kırılması, küsmesi söz konusu olur; bu herkes tarafından duyulur; daha sonraları barışsalar nasıl barıştıkları, barışmasalar niye barışmadıkları kaynaklara ve tarih kitaplarına girerdi. Çünkü Hz. Ebu Bekir’e, Hz. Fatıma’nın Rasulullah’ın miras bırakmadığı hadisi yüzünden babasından miras alamaması sebebiyle yaşadığı kırgınlık ve daha sonra barışmaları kitaplarda yer almışsa da(6) çocuk düşürme olayı ile ilgili bir kırgınlık veya barışma yahut bununla ilgili meseleler nakledilmemiştir.

- Ayrıca bir düşük olayı olsaydı, bu durum bütün tarihlerde, ayrıca Hz. Fatıma ve çocukları konusunda, Hz. Fatıma’nın hayat hikayelerinde ilgi çekici bir motif olarak yer alır, bunun üzerinde hadisçiler, tarihçiler, mezheplerle ilgilenenler tartışırlardı.

- Hz. Ebu Bekir hicretin on birinci yılı başlarında halife olmuştu. Bundan yaklaşık altı yıl sonra, Hicretin 17. Yılında Hz. Ömer halife iken; Hz. Ali’nin Hz. Fatıma’dan olma Ümmü Gülsüm adlı kızıyla bir evlilik yaptı. Böyle bir düşük yapma olayı olsaydı Hz. Ali: “Muhsin’in ölü doğumuna sebep oldun, onu öldürdün, şimdi de onun kız kardeşiyle evlenmek istiyorsun, ben kızımı sana vermem.” diyebilirdi.(7)

- Ayrıca Hz. Ebu Bekir halife olunca, irtidat (dinden dönme) olayını bastırmak için hilafetinin ilk zamanlarında bir gün bir askeri birliğin başında komutan olarak, Zülkassa’ya kadar atına binerek gitmişti. Hz. Ali durumdan haberdar olunca, bunu bir tedbirsizlik olarak düşünmüş ve atına atlayarak orada onunla buluşmuş ve onu geri getirmişti. Ona; “Bizi kendinle (başına bir şey getirerek) musibetlendirme. Vallahi (ölürsen) senin yüzünden bir musibete düşersek, senden sonra ebediyen İslam’ın düzeni olmaz.” demişti.(8) Bu olay üzerine askerin başına bir başkası tayin edildi.

Bundan anlaşılıyor ki, Hz. Ebu Bekir’in halifeliğinin ilk zamanlarında Hz. Ali ile Hz. Ebu Bekir’in araları iyiydi, Hz. Ali onun başta kalmasını istiyor, bir tedbirsizlikle ölmesini istemiyordu. Halifeye yardımcı oluyordu. Eğer düşük konusu ve biatla ilgili bir dargınlığı ve kırgınlığı olsaydı, bunu yapmayabilirdi.

Sonuç olarak, bütün bunlar dikkate alınırsa, Ahmed b. Hanbel’in rivayet ettiği ve diğer kaynaklarda yer aldığı gibi, Muhsin b. Ali normal doğumla dünyaya gelmiş, yaşamış ve küçük yaşta vefat etmiştir. Bazı kaynaklarda yer alan düşük yapma olayı, dedikodusu ve iftirası hilâf-ı hakikattir, ikna edici, makul ve inandırıcı değildir.

Dipnotlar:

1. bk. Harman, Ö. Faruk, “Şehristanî”, DİA, XXVIII, İstanbul 2010, s.467-468.
2. Olayın girdiği bazı tarih kitapları için bkz. http://www.islamguest.net (Muhsin b. Ali b. Ebu Talib Kimdir?) Bihâru’l-Envâr, el-Hicâc’alâ ehli’l-Lücac, el-Vâfi bil-Vefeyât, Mîzânu’l-l’tidâl, Buhûsun fi’l-Milel ve’n- Nihal, el-İsâbe, Tehzibut-Tehzib, Ensâbu’l-Eşrâf, el-İmâm ve’s-Siyase, Ya’kûbî, Tarih, el-Maârif el-İstiâb, el-Avâsım Mine’l-Kavâsım.
3. Ahmed b. Hanbel Müsned, I, 98; Sarıcık, Murat, Dört Halife Dönemi, Nesil Yayınları, İstanbul, 2010, s.442. Diyarbekri, Tarihu’l-Hamis, I-II, Dârussâder, Kahire, 1283, II, 283; Sarıcık, Murat, Hz. Muhammedin Çağrısı-Medine Dönemi, Nesil Yayınları, İstanbul, 2009, s.98; Öz, Mustafa, “Ali Evlâdı”, DİA, İstanbul, 1989, II, 392-393; (İbn-i Sa’d, Tabakat, III, 19-20’den)
4. Zehebi, Ahmed b. Osman, A’lâmun-Mübela, I-III, Dâdül Maârif, Mısır ty, III, 165; Köksal, Âsım, İslam Tarihi I-XI, Şamil Yayınevi, İstanbul 1981, IV, 161.
5. Ahmed b. Hanbel, Müsned, I-VI, Beyrut 1968, I, 98; Buhari, Muhammed b. İsmail, Edebu’l-Müfred, Kâhire 1973, s.213-214; Hakim, Ebu Abdullah, el-Müstedrek, I-IV, Riyad, ty, III, 165-166; Köksal, IV, 161 (Olayı M. Asım Köksal’ın Tercümesiyle buraya aldık.)
6. Sarıcık, Murat, Hz. Ali İlk Üç Halife ile Kavgalı mıydı, Nesil Yayınları, İstanbul 2002, s.83-89; İbn-i Sa’d, et-Tabakâtu’l-Kübra, I-VIII, Beyrut ty, VIII, 27; İbn-i Kesir, el-Bidaye, I.VI, Matba’atü’s-Sâde, Mısır 1932, VI, 393; Heytemi, Ahmed b.Hacer, es-Savâ’iku’l-Muhrika, el-Mektebetü’l-Kâhira, Kâhire, 1385, s.13; Canan, İbrahim, Kütüb-i Sitte, I-XVIII, Akçağ Yayınları, İstanbul ty,  V, 383, 449.
7. Evlilik için bk.. Sarıcık, Hz. Ali İlk Üç Halife ile Kavgalımı mıydı, s.101, 196 vd.
8. İbn-i Kesir, el-Bida’ye, VI, 315-316; Heytemi, Savâik, s.144; Kandehlevi, Muhammed b. Yusuf, Hayatu’s –Sahâbe, I-III, dâru’s-Sa’b, Beyrut ty., II, 16; (el-Kenz III, 131, Ebu Nuaym’dan).

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 100.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun