Gündüz ve gece, güneşin sayesinde olduğu halde, Şems suresinde neden "Güneşe parlaklık veren gündüz hakkı için, güneşi örten gece hakkı için" denilmiştir?

Tarih: 22.04.2012 - 09:29 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İlgili ayetlerin mealleri şöyledir:

"Güneşi açtığı zaman gündüze yemin olsun. Ve geceye yemin olsun onu, (yani güneşi) bürürken." (Şems, 91/3-4)

Şems Suresinin ilk ayetlerinde, Allah’ın mutlak tasarrufuna ve kusursuz düzenine delâlet eden sekiz belgeye yemin edilerek, düşünce ufkumuz genişletiliyor ve aynı zamanda insan aklına ışık tutularak hareket noktası belirleniyor.

3. ayetteki tecliye, tecelli ettirmek, parlaklık ve açıklık vermek, yani iyice açıp ortaya çıkarmaktır. Buradaki zamir, daha önce açık isim olarak geçmiş olan Güneş'in yerini tutmaktadır.

Güneş ışığının ufkun üstünde ortaya çıkıp yayılma vakti demek olan gündüzün güneşi açıp ortaya çıkarma zamanı ise, havada sis ve bulut gibi bir kapanıklık eseri bulunmayan açık gündüz zamanı demektir. Bu da güneş ışığının tam bir yayılma ile diğer bir durumuna yemindir.

Gündüz, güneş ışığının dünyaya aksetmesinin bir neticesi olduğu halde, bunun, güneşi açtığının söylenmesi, yani güneşin eseri olan ışığın güneşi etkileyen bir şey gibi gösterilerek "gündüz, güneşi açtığı vakit" denilmesi ve güneşin ışığından ve aydan sonra bir de buna yemin edilmesi elbette çok dikkate değerdir.

Bunda güneşin bizim dışımızda ve içimizde tecelli etmesinin bir engel bulunmama şartına bağlı olduğuna ve eserin lazımı dahi o eseri meydana getiren zatı göstermede etken olduğuna ve bu delaletin açık ve gizli olması eserin açık ve gizliliği ile uygun olduğuna bir dikkat çekme vardır.

Yani gördüğümüz gündüz, güneş ışığının; ışık da güneşin varlığını gösterir. Güneşin görülmesi ışığının görülmesi vasıtasıyladır. Işığın bizde bir izlenimi olan gündüz, ne kadar engelsiz ve açık olursa ışık da o oranda aydınlık; ışık ne kadar engelsiz ve açık olursa güneş de o oranda açık olur. Gündüz hava bulutlu olunca güneş doğrudan doğruya görülmez, dolayısıyla aklen bilinir.

“Ve geceye yemin olsun onu, (yani güneşi) bürürken.” mealindeki  4. Ayete gelince, bu da gecenin güneşi ve bütün ufukları sarıp kaplayarak nur ve ışığı tamamen örtmeye başladığı veya örtmeye devam etmek üzere bulunduğu halindeki koyu karanlık zamanına yemindir.

Burada, açık gündüzün ve ışığın tam zıddı olan karanlığa, geçici karanlığa ve engelin gelme zamanına dikkati çekilmektedir. Böylece "eşya zıddıyla ortaya çıkar" kuralınca yine ışığın önemine ve özellikle zahiri nur ve ışığın kaybolduğu bir zamanda kaybolmayıp onun yokluğunu duyan ve onunla etkilenen nefsî şuurun kıymetine de işaret edilmiştir. Yani, zahiri ışık ve nur gitse bile, insandaki şuur ışığı varlığını devam ettirmektedir.

Bunda maddenin nur ve ışığın görünmesine engel olan karanlık tabiatıyla ayın görünmediği son günlerine ve nefsin cahillik, küfür, gam, sıkıntı, gaflet ve tembellik veya şehvet perdelerinin örtmesiyle hak yolu bulmaktan mahrum kalma hallerine ve yok olma anına da işaret vardır.

Onun için önceki yeminler müjde, bu yemin ise korkutma mahiyeti taşımaktadır. Öncekilerde mazi (geçmiş zaman kipi) "açtığı zaman" , "uyduğu zaman" denildiği halde, bunda şimdiki ve geniş zaman kipiyle "onu örterken" buyrulması; nur, geçmişte dahi olsa faydalı olup hükmü ve önemi var ise de karanlığın önemi ancak ilk hücum anıyla devamı sırasında olduğuna bir işarettir. Yani, bürüyeceği sıra veya bürürken demektir.

Bir de Fecr Sûresi'nde geçtiği üzere bunlara yeminden asıl maksat, meydana gelişleri nefiste şuurla birleşen nitelikleri ile varlığını gösterdikleri o yüce Rabb'i hatırlatmaktır. (bk. Elmalılı, Hak Dini, ilgili ayetlerin tefsiri)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun