Esabab-ı Nüzul nedir? Ayetlerin hepsinin iniş sebebi var mı?

Tarih: 22.07.2015 - 04:57 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Peygamberimiz ayetlerin iniş sebebi hakkında bilgi vermiş midir?
- Nuzül sebepleri olarak gösterilen bütün rivayetler sahih midir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Esbâb-ı nüzûl, Tefsir ilminin âyet veya sûrelerin iniş sebeplerini araştıran ilim dalıdır.

“Nüzûl sebepleri” anlamına gelen bu tabir, Hz. Peygamber (asm)’in risâlet döneminde vuku bulan ve Kur’an’ın bir veya birkaç âyetinin yahut bir sûresinin inmesine yol açan olayı, durumu ya da soruyu ifade etmek üzere kullanılır.

Esbâb-ı nüzûl (esbâbü’n-nüzûl) sadece âyetlerle ilgili bir tabir olup, Resûl-i Ekrem (asm)’in herhangi bir konuya dair açıklama yapmasına veya bir davranışta bulunmasına vesile olan özel sebeplere ise "esbâbü vürûdi’l-hadîs" denilmiştir.

Her şeyden önce esbâb-ı nüzûl tamamen rivayetle alâkalı bir disiplin olduğundan, hadis usulünde hadislerin sıhhati için aranan genel şartlar bu konuda da geçerlidir. Zira herhangi bir âyetin nüzûl sebebi, âyetin iniş hadisesine şahit olmuş ve buna sebep olan durumu tesbit etmiş bir veya bir kaç sahâbînin rivayetiyle bilinebilir.

Bu nedenle, ayetlerin iniş sebebi hakkında bilgi veren, Peygamberimiz (asm) değil, onun sahabileridir.

Kur’ân-ı Kerîm’in bütün âyetleri muayyen ve müşahhas sebeplere bağlı olarak inmemiştir. Âlimler sadece beş yüz kadar âyetin bu şekilde iniş sebeplerinin bulunduğunu tesbit etmişlerdir. İbn Teymiyye, bunların dışında kalan ve önemli bir kısmı geçmiş peygamberlerin kıssaları ile âhirete dair haberlerden oluşan çok sayıdaki âyetin iniş sebeplerini herhangi bir dış olayda değil doğrudan doğruya bu âyetlerin kendi muhteva ve mânalarında aramak gerektiğini belirtir. (Muķaddime fî uśûli’t-tefsîr, s. 10)

Buna göre âyetlerin büyük bir kısmı özel bir olaya, konuya, dolayısıyla belirli bir sebebe bağlı olarak inmeyip genellikle insanları muhtaç oldukları hususlarda bilgilendirmek, eğitmek, aydınlatmak, yönlendirmek veya uyarmak maksadıyla vahyedilmiştir. Böylece aslında Kur’an’ın herhangi bir âyetinin sebepsiz ve hikmetsiz şekilde indiği düşünülemezse de esbâb-ı nüzûl tabiri özellikle belirli bir sebebe bağlı olarak inmiş bulunan âyetler için kullanılır.

Bir olayın nüzûl sebebi kabul edilebilmesi için onun nakledildiği rivayette hadis usulü açısından aranan şartlar yanında olayın Hz. Peygamber (asm) döneminde vuku bulduğunun tesbit edilmiş olması ve ilgili âyet veya sûrenin muhtevası ile münasebetinin bulunması gerekir.

Şu rivayette bildirilen olay esbâb-ı nüzûl için bir örnek olarak zikredilebilir. Ashaptan âmâ bir zat olan İbn Ümmü Mektûm bir gün Hz. Peygamber (asm)’e gelerek ondan ısrarla kendisini irşat etmesini istemişti. Resûl-i Ekrem o sırada müşriklerin ileri gelenlerinden bazılarına İslâm’ı tebliğle meşgul olduğundan kendisiyle ilgilenmemiş, hatta ondan yüz çevirmişti. Bunun üzerine Abese sûresinin ilk âyetleri nâzil olmuş ve Hz. Peygamber (asm)’in bu davranışının Allah katında hoş karşılanmadığı bildirilmiştir. (Tirmizî, Tefsîrü’l-Kur’ân, 73)

Nüzûl sebeplerine dair rivayetlerin muteber sayılabilmesi için bunların muttasıl bir senedle rivayet edilmesi gerekir. Bu da söz konusu haberin ya doğrudan doğruya sahâbîlerden veya onlardan bizzat duyma ve işitme (semâ) yoluyla haberi alan tabiîlerden rivayet edilmesiyle gerçekleşir. Eğer bir âyetin nüzûlüne şahit olan sahâbî olayı anlatırken kaynak olarak kendini göstermişse bu haber kabul edilir. Rivayet tabiî vasıtasıyla geliyor ve bir sahâbîye nisbet ediliyorsa bu da sahih sayılır.

Ayrıca sebeb-i nüzûle ait bir haberin senedinde onu rivayet eden sahâbînin ismi zikredilmemişse, mürsel hadis diye adlandırılan bu rivayetin muteber sayılabilmesi için bunun ya Mücâhid b. Cebr, İkrime, Saîd b. Cübeyr gibi sahâbeden hadis rivayet etmekle tanınan müfessir imamlardan birinin rivayeti olması veya başka bir mürsel rivayetle takviye edilmesi gerekir.

Bir âyetin nüzûl sebebi hakkında birden fazla rivayetin bulunması halinde önce bu rivayetlerin sıhhat dereceleri sahih olanı alınır. Sahih rivayetin birden fazla olması durumunda olayı bizzat görmesi veya rivayetin daha sahih bir yolla gelmesi gibi hususlar tercih sebebi sayılır. Bu şekilde tercihe elverişli bir sebebin de tesbit edilememesi halinde anlatılan olayların zaman bakımından birbirine yakın olmaları şartıyla rivayetlerin cem‘ ve telifi yoluna gidilerek âyetin her iki olaydan sonra ve ikisiyle ilgili olarak nâzil olduğu kabul edilir. Bu da mümkün değilse söz konusu âyetin ayrı ayrı zamanlarda meydana gelen olaylardan sonra mükerrer olarak indiğine hükmedilir.

Nüzûl sebepleriyle ilgili rivayetlerde bazı hususi lafızlar kullanılmaktadır. Bunlardan bir kısmı o rivayetin nüzûl sebebine ait olduğu hususunda kesinlik ifade eder. Şöyle ki:

“Âyetin nüzûl sebebi şudur”;
“Falan hadise vuku buldu, bundan dolayı şu âyet indi”;
“Hz. Peygamber’e falan konuda bir soru yöneltilmişti, bunun üzerine şu âyet nâzil oldu.”
şeklindeki ifadeler böyledir.

“Bu âyet şu konuda nâzil oldu” gibi ifadeler ise, sebeb-i nüzûle delâlet edebileceği gibi izahı yapılan âyetin tefsiriyle ilgili olup, âyetin alâkalı görüldüğü durum ve kimselere de işaret edebilmektedir.

Bir âyetin ne zaman, nerede, hangi şartlar içinde ve hangi olayla ilgili olarak indirildiğini bilmek âyetin ilâhî maksada uygun şekilde yorumlanması, fıkhî hükümlerin çıkarılması, teşrî‘ hikmetinin kavranması, mübhemâtın, âyet ve sûreler arasındaki tenâsübün bilinmesi, âyette hasr veya tahsis bulunup bulunmadığının anlaşılması bakımından önem arzeder.

Ancak, bir hükmün herkese ait olmasına engel olacak dinî veya aklî bir karine / bir delil yoksa, şu kaideyi unutmamak gerekir:

“Bir hükmün -ayet olarak- iniş veya -hadis olarak- vurud sebebinin hususî olması, onun herkes için geçerli umumi bir hüküm olmasına engel değildir.”

Âyetlerin daha doğru anlaşılmasında esbâb-ı nüzûlden yararlanma yolunun açık tutulmasında fayda bulunmakla birlikte, İslâm âlimlerinin esbâb-ı nüzûl meseleleriyle gereğinden fazla meşgul olmalarının mesailerini verimsizleştirebileceği, Kur’an’a bakış ufuklarını daraltacağı, ilâhî mesajı daha kapsamlı ve çözüm üretici bir şekilde ele alma imkânlarını kısıtlayacağı, yeni problemleri Kur’an perspektifinden değerlendirme ve çözüme kavuşturma yolunu tıkayabileceği gibi sakıncalar da gözden uzak tutulmamalıdır.

Konuyla ilgili bakılabilecek kaynaklardan bazıları:

Süyûtî, Lübâbü’n-nukul fî esbâbi’n-nüzûl, Dımaşk, ts., s. 3 vd.
- Suyuti, el-İtkân (Beyrut), I, 61-73.
- İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, Ankara 1976, s. 115-121.
- Muhsin Demirci, Esbâbü’n-nüzûl ve Esbâbü’n-nüzûl’a Dair Müstakil Eserler (yüksek lisans tezi, 1984), MÜ İlâhiyat Fakültesi.
- Abdülfettâh el-Kâdî, Sahabe ve Müfessirlere Göre Esbâb-ı Nüzûl (trc. Salih Akdemir), Ankara 1986.
- Ahmed Nedim Serinsu, Kur’ân’ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzûl’ün Rolü, İstanbul 1994.
- Abdullah Aydemir, “Esbâbü’n-nüzûl”, Diyanet Dergisi, XI/1, Ankara 1972, s. 28-36.
- İshak Yazıcı, “Nüzûl Sebeplerini Bilmenin Kur’ân Tefsirindeki Önemi”, Ondokuzmayıs Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, II, Samsun 1987, s. 117-128.
- Diyanet İslam Ansiklopedisi, Esbab-ı Nüzul md.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun