Envâru’l-Âşıkîn ve Müellifi hakkında bilgi verir misiniz?

Tarih: 27.07.2016 - 00:45 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Eserdeki bilgiler, Ehl-i Sünnete uygun mudur?
- Eserin muhtevası ve istifade edilen kaynakları nelerdir?
- Hangi baskıyı tavsiye edersiniz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

“Envaru’l-Aşikin” isimli kitap, bir hadis kaynağı değildir. İçinde pek çok zayıf rivayetlerin bulunduğu bir vaaz kitabıdır.

Envârü’l-âşıkın adlı eser, alim ve mutasavvıf olan Ahmed Bican’a aittir. (ö. 870/1466’dan sonra) XV. yüzyılda yaşayan Türk âlim, mutasavvıf, mütercim ve nasirlerindendir. Yazıcıoğlu, Yazıcızâde veya nâdiren İbnü’l-Kâtib (Ahmed) dahi denilmekle beraber daha çok Bîcan lakabıyla meşhur olmuştur.

Bican, Muhammediyye adlı manzum eseriyle tanınan Yazıcıoğlu Mehmed’in (ö. 855/1451) küçük kardeşidir.

Ahmed Bîcan’ın devrinin ilimlerini tahsil ettiği, Arapçayı ve Farsçayı gayet iyi bildiği eserlerinden de anlaşılmaktadır. Kendi ifadesiyle de sabit olduğu üzere mezhepçe Hanefî, tarikat olarak da Bayramî’dir.

Devrinin “mâna sultanı” telakki edilen Hacı Bayrâm-ı Velî’nin (ö. 833/1429) Yazıcıoğlu Mehmed’i ve kardeşi Ahmed Bîcan’ı irşadı, onun, Sultan II. Murad ile görüşmek için Edirne’ye seyahati dolayısıyla vuku bulmuştur. Bayramiyye erkânından olan riyâzet sebebiyle devamlı oruç tutup çile çıkarmasından veya yine Bayramiyye esaslarından olan aşk ve muhabbetinin, âşıklığının çokluğundan yiyip içmekten kesilmek ve bedenen de çok zayıflamakla “Bîcan” (cansız) sıfatıyla meşhur olduğu söylenmektedir.

Envârü’l-âşıkın’deki, “Elhamdülillâh ki Gelibolu’da nice kez kâfir ile ceng idüp gazâlar idüp dururuz. Gâh kâfir bize geldi. Gâh biz kâfire varup dururuz.” (Süleymaniye Ktp., Hasib Efendi, nr. 211, vr. 285ª) sözlerinden, Ahmed Bîcan’ın veya iki kardeşin sadece şeyh ve derviş olmayıp hem nefislerine ceza, “hem de düşman ile gazâ” ettikleri anlaşılmaktadır.

Ahmed Bîcan’ın ölüm tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Babasının Şemsiyye’sini yine aynı adla 870 (1466) tarihinde nesre çevirdiğini doğru kabul edersek, en erken zikredilen tarihte veya müteakip yıllarda ölmüş olmalıdır. Mezarı, eskiden Yazıcıoğlu Mezarlığı adını taşıdığı halde günümüzde aynı isimle park haline getirilmiş olan yerde, ağabeyi Yazıcıoğlu Mehmed’in kabrinin takriben 150 adım ilerisindedir. Evliya Çelebi'nin ihtiyatla naklettiği, Ahmed Bîcan'ın mezarının Sofya'da olduğu iddiası (Seyahatname, V, 232) veya yine E. Hakkı Ayverdi'nin Gelibolu'da, içinde iki lahit bulunan kapalı türbeyi ona ait göstermesi (Osmanlı Mimarîsi II, s. 493 vd.) yanlıştır. 

Ayrıca kabrin biraz aşağısında İstanbul yolu kenarında, biri 807 (1404) ve diğeri daha sonraki yıllara ait iki kitâbesi olan Yazıcıoğlu Çeşmesi bulunmaktadır. Bu çeşmenin ilk kitâbesi ve muhtemelen kurna taşı eski olup diğer kısımları yakın devirlerde inşa edilmiştir.

Eserleri:

- Envârü’l-âşıkın.

- Acâibü’l-mahlûkāt. Zekeriyyâ b. Muhammed el-Kazvînî’nin (ö. 682/1283) aynı addaki kozmografya, coğrafya ve biyolojiye dair Arapça eserinin hulâsa şeklinde ve serbest bir tercümesi olup 857 (1453) yılında Gelibolu’da tamamlanmıştır.

- Dürr-i Meknûn. On sekiz bin âleme işaret olarak on sekiz babdan meydana gelen bu eserde çeşitli âyet, hadis, temsil ve hikâyelerle dünyanın yaratılışı, bazı peygamberlerin ahvali ve kıyamet alâmetleri anlatılmıştır. Tek bir eserin tercümesi olmaktan çok bir derlemeye benzemektedir.

- Kitâbü’l-Müntehâ ale’l-Fusûs. Kısaca Müntehâ olarak tanınan bu eser, Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin Fusûsü’l-Hikem’inin Müeyyed Cendî şerhine, Yazıcıoğlu Mehmed’in Müntehâ adıyla yine Arapça olarak yazdığı şerhin Ahmed Bîcan tarafından yapılan Türkçe tercümesidir.

- Şemsiyye. Melhame veya Bostânü’l-hakayık adıyla da anılan Ahmed Bîcan’ın bu eseri, babası Yazıcı Sâlih’in aynı adı taşıyan mesnevi tarzındaki manzumesinin nesre çevrilmiş şeklidir.

- Cevâhirnâme. Ahmed Bîcan’ın bilinen tek manzumesidir. Kırk beyit civarındaki bu mesnevide yakut, elmas, zümrüt, fîrûze, akik gibi mücevherlerin daha çok tıbbî yönden tedavi ve tesirleriyle ilgili özellikleri konu edilmiştir.

Envârü’l-Âşıkīn

Envârü’l-Âşıkīn, Ahmed Bîcan’ın, Anadolu’da Müslüman - Türk kimliğinin şekillenmesinde etkili olmuş dinî - didaktik eseridir. 

Müellif eserin yazılış sebebini açıkladığı bölümde, ağabeyi Yazıcıoğlu Mehmed’e bu fâni dünyada adının hayırla anılmasına vesile olacak bir eser yazmasını tavsiye ettiğini, onun da her bölümü bir namaz vaktine işaret olmak üzere beş “megārib”e ayrılan Meġāribü’z-zaman adlı bir eser yazdığını ve kendisinden bu eseri Türkçe’ye çevirmesini istediğini söyler.

Ahmed Bîcan, muhtevasını yer yer genişletmek suretiyle nesir olarak Türkçe’ye çevirdiği ve Envârü’l-âşıkīn adını verdiği bu eserle Yazıcıoğlu Mehmed’in Muhammediyye adlı manzum eserinin kaynağının Meġāribü’z-zamân olduğunu belirtir.

Zâhir ve bâtın ilimlerine ait çeşitli konuları âyet ve hadislere, diğer kutsal kitaplara ve çeşitli eserlerden derlediği bilgilere dayanarak açıkladığını söyleyen Ahmed Bîcan daha önce yazılan kitapların çoğunlukla Arapça olduğunu, kendisinin bu eseri Türkçe hazırlamakla halkın da ondan faydalanması amacını güttüğünü anlatır. Şeyhi Hacı Bayrâm-ı Velî’nin kendisini “ahvâl-i enbiyâ” üzerine “sâhib-i sır” kıldığını söyleyerek “ahvâl-i enbiyânın zâhirine muvafık beyan”da bulunmak için, “Makāmât-ı evliyânın bâtınına mutâbık ayân oluna” diyerek eserinde tasavvufî yorumlara da yer verdiğini belirtmektedir ki bu Envârü’l-âşıkīn’e aynı zamanda tasavvufî bir eser hüviyeti kazandırmıştır.

Müellif eseri gönlünün, gözünün ve ruhunun nuru kabul ettiği için ona "Envârü’l-âşıkīn" adını verdiğini, bütün zâhir ve bâtın nurlarını bu kitapta topladığını söylemektedir.

Envârü’l-âşıkīn, her biri belli bir konu etrafında gelişen beş ana babdan oluşmaktadır. Bablar fasıllara, bazı fasıllar da “meb‘as” adı verilen alt bölümlere ayrılmaktadır.

Birinci babda mevcudatın nizamı, yerdeki ve gökteki varlıklar, bunların yaratılışındaki ilâhî hikmet ve sırlar anlatılmıştır.

Eserin en uzun bölümü olan İkinci babda Hz. Âdem’den başlayarak hemen bütün peygamberlerden, mucizelerinden, vahiy ve vahyin sırlarından, peygamberlerin karşılaştıkları zorluklardan bahsedilmiş, her peygamberin hayatında önemli yeri olan olaylar ayrıca ele alınmıştır.

Meselâ Hz. İbrâhim dolayısıyla Kâbe, Hz. Süleyman dolayısıyla Beytülmukaddes ve Belkıs hakkında bilgi verilmiştir. Bu bölümde en geniş yer Hz. Peygamber (asm)’in siyerine ayrılmıştır. Burada Resûl-i Ekrem’in hayatından, mi‘rac ve diğer mûcizelerinden, örnek ahlâkından, vefatından, kızı Hz. Fâtıma ile torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’den, ayrıca dört halifeden etraflıca söz edilmektedir.

Müstakil bir kısas-ı enbiyâ hüviyeti gösteren bu bölüm oldukça ayrıntılı bir şekilde kaleme alınmıştır.

Üçüncü babda Cebrâil, Mîkâil, İsrâfil, Azrâil, Kirâmen Kâtibîn ve diğer melekler, bunların vazifeleri, ruhlar, ruhların makamları ve görünmeyen varlıklar anlatılmıştır.

Dördüncü bab kıyamet günü hakkında verilen bilgilerle başlamaktadır. Bu babda itikadî ve amelî hükümler, namaz, oruç, zekât, hac gibi çeşitli ibadetler, ilim ve cehalet, emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münker, cihad, mübarek gün ve geceler, İslâm’ın şartları, sabır, sadaka vermenin fazileti, dua, zikir, teşbih, tövbe ve istiğfar gibi konular üzerinde durulmuştur.

Eserin Beşinci babında cennet, a‘râf, Allah’ın görülmesi, cennet nimetleri ve cennet ehlinin durumu, şehidlerin cennetteki mertebeleri, cehennem ve günahkârların hali gibi konular ele alınmıştır.

“Hatime” başlığını taşıyan bölümde 850’de (1446) Gelibolu’da yazmaya başladığı eserini 855 Muharreminde (Şubat 1451) tamamladığını söyleyen yazar, gerek bu kitabın gerekse kardeşinin Muhammediyye’sinin önemli eserler olduğunu belirttikten sonra, mensur bir münâcâtla kitabını bitirmektedir.

İhtiva ettiği dinî bilgiler bakımından güvenilir bir eser kabul edilen Envârü’l-âşıkīn, kaynakları arasında İncil ve Tevrat gibi muharref kitapların bulunması, faydalanılan tefsirlerdeki bazı bilgilerin kontrolsüz kullanılması sebebiyle yer yer İsrâiliyat kabilinden bilgileri de ihtiva etmektedir.

Nitekim müellif faydalandığını belirttiği Ferrâ el-Begavî, İbn Kesîr, İbn Abbas, Vâkıdî gibi rivayet tefsirlerinden yaptığı nakillerde bu tür zayıf rivayetleriyle tanınan Kâ‘b el-Ahbâr, Vehb b. Münebbih gibi râvilerden de aktarmalarda bulunmuştur.

Bazı âyetlerin tasavvuff tefsir metoduyla yorumlanmış olması da tartışmaya açık bir husustur.

Ahmed Bîcan, diğer eserlerinde olduğu gibi bu eserinde de edebî olmaktan çok öğretici bir yol takip etmiştir. Maksadı, “hakikat ve şeriatın inceliklerini” bir araya toplayarak okuyucularının dünya ve âhiret saadetine ulaşmalarını sağlamaktır.

Günümüzde de anlaşılabilecek nitelikte oldukça sade ve açık, yer yer secilerle zenginleştirilmiş, kısa ve tercümeden kaynaklanan, konuşma diline yakın olma düşüncesinin de etkili olduğu devrik cümlelerden kurulu bir anlatımı olan Envârü’l-âşıkīn’in Türk nesir tarihinde önemli bir yeri vardır. Yazma ve basma nüshalarının genellikle harekeli olması esere, XV. yüzyıl Türkçe’sinin fonetik özelliklerinin tesbiti bakımından ayrı bir değer kazandırmaktadır. Eserin, bazıları sadeleştirilerek yapılmış Latin harfleriyle de birçok baskısı vardır. (Halil Bedi Fırat, İzmir 1970; Ahmet Kahraman, İstanbul 1973; Arslan ve Melek Tekin, İstanbul 1983)

Ahmet Kahraman’ın hazırladığı baskı, âyet ve hadislerle kitapta yer alan bazı dinî bilgiler hakkında tamamlayıcı ve açıklayıcı mahiyette ilâveler ihtiva ettiği için, daha çok istifade edilebilir niteliktedir. (bk. TDV İslam Ansiklopedisi, Ahmed Bican, Envârü’l-Âşıkīn md.)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun