Birgivi, tasavvuf ve keramete karşı mı?

Tarih: 18.12.2016 - 05:33 | Güncelleme:

Soru Detayı

- İmam Birgivi‘nin Tarikat-ı Muhammediye isimli kitabında bidatların her türlüsünün yasaklandığı şeyh, tasavvuf, keramet vs. yanlışmış. Bu söyledikleri ne kadar doğru ve nasıl anlamalıyız?
- Birgivi ve Tarikat-ı Muhammediye isimli eseri hakkında geniş bilgi verir misiniz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Birgivi Mehmed Efendi (ö. 981/1573)

Birgivi, çeşitli sahalarda eser veren büyük Türk alimidir. Birgili diye de bilinmektedir.

Birgivi, Ehl-i sünnet inancına sahip, Sünni tasavvufa bağlı ve kendisi de Bayramiyye tarikatına bağlı birisidir. Onun eleştirileri, Ehl-i sünnete aykırı gördüğü ve Sünni tasavvufa uymayan düşünce ve görüşlerdir.

Örneğin, İhyâ ve Kuşeyri Risâlesi gibi kaynakların kullanıldığı "Mihakku’l-Mutasavvifîn" isimli eserinde eserinde Birgivi, defalarca şeriata uygun yaşanmadıkça ve günahlardan sakınılmadıkça velâyet ve kerâmet derecelerine ulaşılamayacağını dile getirir.

Birgivî, son derece dürüst ve tavizsiz bir ilim adamıdır. Nitekim döneminde çok yaygın olan anlayışa rağmen, hiçbir eserini herhangi bir devlet büyüğüne ithaf etmemiş, aksine devlet ileri gelenleri de dahil olmak üzere, her seviyedeki yöneticilerde ve görevlilerde gördüğü kusurları cesaretle tenkit etmiştir. Özellikle memuriyetlerin rüşvet karşılığı satılması, kadılar, muhtesibler ve diğer görevlilerin rüşvet almaları, ehli olmayanlara ilmî ve idarî rütbeler verilmesi, bu yüzden cehaletin yaygınlaşması ile her türlü bid‘at ve hurafe Birgivî’nin şiddetle karşı çıktığı hususlardır. (Meselâ bk. et-Tarîkatü’l-Muhammediyye, s. 72, 92, 182, 215-216, 219; Şerhu’l-ehâdîsi’l-erbaîn, s. 1-4)

Birgivî, kendisi de Bayramiyye müntesibi olmakla birlikte, zamanında Sünnî esaslardan sapmış ve bid‘atlar ihdas etmiş olan bazı tasavvuf erbabını da eleştirmekten geri durmamış, hatta bir kısım mutasavvıfların bid‘at ve aşırılıklarını ortaya koyup tenkit etmek üzere "el-Kavlü’l-vasît beyne’l-ifrât ve’t-tefrît", adlı bir de risâle yazmış olması yüzünden tasavvuf düşmanı olmakla itham edilmişse de bu iddia isabetsiz görülmüştür.

Nitekim "et-Tarîkatü’l-Muhammediyye"nin şârihlerinden ünlü mutasavvıf Abdülganî en-Nablusî (ö. 1143 / 1731), Birgivî’nin Ehl-i sünnet esaslarına bağlı tasavvuf büyüklerini değil, tasavvuf adına bir yığın bid‘at ve hurafe ortaya çıkaran sözde mutasavvıfları tenkit ettiğini belirtir. (el-Hadîkatü’n-nediyye, I, 155)

Esasen onun "et-Tarîkatü’l-Muhammediyye"yi telif ederken Gazzâlî’nin "İhyâü ulûmi’d-dîn"inden çok geniş ölçüde faydalanmış olması da Sünnî tasavvufa bağlılığının açık bir delilidir.

Öte yandan öğrencilerinden Akşehirli Hocazâde Abdünnâsır tarafından yazılan ve Kuşadalı Ahmed Efendi’nin "Tercüme-i Evrâd-ı Birgiviyye" adıyla Türkçe’ye çevirdiği, Birgivî’nin yirmi dört saatlik hayat kesitini anlatan bir risâlede de onun çok yoğun bir dinî ve tasavvufî hayat yaşadığı görülmektedir.

Bununla birlikte Birgivî, birçok Osmanlı ulemâsından farklı olarak sosyal gelişmeleri de tenkitçi bir yaklaşımla takip etmiştir. Nitekim daha sonraki birçok Osmanlı ilim ve devlet adamının, İmparatorluğun içine düştüğü gerilemenin bünyevî sebepleri olarak gösterdiği ve başta devlet adamları, ulemâ, mutasavvıflar gibi seçkin zümreler olmak üzere toplumun çeşitli kesimlerinde hissedilen olumsuz sosyal ve ahlâkî gelişmeleri ve bunların doğuracağı tehlikeli sonuçları Birgivî’nin daha o zamandan görmesi, kendi dönemindeki Osmanlı ulemâsı içinde sosyal gelişmeleri takip eden az sayıdaki münevverlerden biri olduğunu gösterir.

Başta "et-Tarîkatü’l-Muhammediyye" olmak üzere eserlerinin her devirde büyük ilgi görmesi de ilmî dirayeti yanında dürüst, basiretli, cesur ve sosyal problemler karşısında sorumluluk duygusu taşıyan bir kişilik sahibi olmasının sonucu şeklinde değerlendirilmelidir.

et-Tarîkatü’l-Muhammediyye

Birgivî Mehmed Efendi’nin Kitap ve Sünnet bağlamında ahlâkî konulara dair Arapça eseridir.

Tam adı "et-Tarîkatü’l-Muhammediyye ve’s-sîretü’l-Ahmediyye"dir. Eserin muhtevası müellif tarafından üç ana bölüme (bab), her bölüm de üç alt bölüme (fasıl) ayrılmıştır.

Birinci Bölüm, Kitap ve Sünnet’e bağlı kalıp bid‘atlardan uzaklaşma ve ibadetlerin yerine getirilmesi sırasında aşırılığa kaçmama hakkındadır. İlk fasılda Kur’an ve hadislere dayanılarak Kitap ve Sünnet’e bağlılığın gereğine temas edilmiş, ikinci fasılda bid‘atın zararlarına dair bazı rivayetler aktarıldıktan sonra mutedil bir anlayışla hangi davranışların kaçınılacak bid‘atlar çerçevesine girdiği belirtilmiştir.

Üçüncü fasılda ibadetlerin yerine getirilmesinde ve diğer hususlarda aşırılığa kaçmanın itidal dini olan İslâmiyet’le bağdaşmayacağı ayet ve hadislere, fukahanın görüşlerine dayanılarak ortaya konulmuştur.

Eserin İslâmiyet’in önemli meseleleriyle ilgili olan ikinci bölümünün hacmi Şeybânî’nin neşrinde 300 sayfayı bulan toplam metnin 250 sayfasını kapsamaktadır.

Birinci fasılda kısaca Mâtürîdiyye akîdesi anlatılmakta, ardından küfrü gerektiren ve gerektirmeyen hususlar sıralanmakta, bu bağlamda aşırı Şîa (Râfizîler) ve Yezîdiyye, ayrıca Hâriciyye, Mu‘tezile, Neccâriyye, Mücbire ve Mürcie mensuplarından bir kısmının bazı görüşlerinin küfrü gerektirdiği ileri sürülmektedir.

Bu faslın sonunda Birgivî kendi dönemindeki tasavvuf mensuplarından birinin, şeyhinden naklen onun bir yakınının her gün Allah’ı bir iki defa gördüğünü söylediğini belirtmekte, Halvetiyye tarikatına mensup bazı kişilerin, Resûl-i Ekrem (asm) dışındaki peygamberlerle başta Hz. Ebû Bekir olmak üzere ashabın mânevî açıdan kendi derecelerinin altında kaldığını söylediklerini kaydetmektedir.

Müellif, âlimlerin icmâına aykırı olan bu anlayışların kişiyi küfre sürüklediğini zikrettikten sonra, ashabın faziletine dair bazı hadisler sıralamaktadır.

İkinci fasıl gereğiyle amel edilmesinin amaçlandığı ilimlere dair olup burada öğrenilmesi farz-ı ayın olan ilmihal ile farz-ı kifâye olan fıkıh, tefsir, hadis gibi ilimler yanında ihtiyaçtan fazlasının tahsil edilmesi uygun görülmeyen kelâm, ilm-i nücûm, cedel ve münazaraya; ibadetlerin faziletlerine, sünnet ve mekruhlarına, ayrıca tıp ilminin öğrenilmesini kapsayan mendup ilimlere temas edilmiş, ilim öğrenmenin faziletine dair bazı âyet ve hadisler kaydedilmiş, bu arada müellifin döneminde bazı “cahil mutasavvife”nin ileri sürdüğü ilmin bir perde oluşturduğu, aslında her şeyin keşf yoluyla bilinebileceği şeklindeki iddia da eleştirilmiştir.

Üçüncü fasıl takvâ hakkında olup eserin üçte ikisinden fazla bir hacmi kapsamakta ve kitabın kaleme alınışının ana hedefini teşkil ettiği kanaatini uyandırmaktadır.

Bu kısımda yine âyet ve hadislerden hareketle takvânın önemi belirtilmiş, ardından 200 sayfayı aşkın bir hacim içinde takvânın uygulanacağı yerler ele alınmıştır. Burada riyâ, kibir, hased, kin vb. altmış kadar mesele, âyetlerin yanı sıra birçok hadis ve nakle dayanılarak açıklanmıştır.

Üçüncü fasılda Gazzâlî’nin İhyâ adlı eserindeki plana benzer şekilde dil, göz ve diğer organların âfetlerine temas edilmiş, kötü huylar belirtilirken bunların mukabili olan güzel davranışlar da anlatılmıştır.

"et-Tarikatü’l-Muhammediyye"nin üçüncü bölümü takvâ kapsamında olmadığı halde takvâ olduğu zannedilen hususlara dairdir.

Birgivî, kendi zamanındaki bazı zâhidlerin önem verdiği bu hususların İslâmiyet’in ilk döneminden sonra ortaya çıkan bid‘atlardan ve ham sofuluktan ibaret olduğunu söyler.

Bölümün birinci faslında namaz vb. ibadetler için yapılacak temizlikte aşırı derecede titiz davranmanın gereksizliği Hanefî fıkıh kitaplarından nakillerle açıklanmıştır.

İkinci fasılda vakıflarda ve devlet dairelerinde çalışan kişilerle dost ve arkadaş olmanın, onların yemeklerini yemenin meşruiyeti üzerinde durulmuş, burada da Hanefî kaynaklarından bilgiler nakledilmiştir. Bunun yanında müşriklere ait kap kacakta yemek yemenin, yahudi ve hıristiyanların hazırladığı yemeği yemenin de câiz olduğu kaydedilmiştir.

Üçüncü fasıl, bazı kişilerin Allah’a yakınlık vesilesi konumunda bulunduğunu zannederek öne çıkardığı ve kendisinin bidat dediği bazı konulardan söz eder..

Kitapta çokça yer verilen hadisler içinde sıhhati tartışmalı olan rivayetlere rastlanmaktadır.

Birgivî’nin, kişiyi iman dairesinin dışına çıkaran davranışlarda bulunanlarla bazı İslâm fırkalarını tekfiri konusunda oldukça sert bir tutum içinde olduğu görülmektedir. (s. 47-51)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun