Doğuştan gelen özellikler bir imtihanın gereği mi?
- Yaratılışın Hikmeti mi?
- Ben Müslümanım ve inancımı yaşamaya özen gösteriyorum. Ancak, uzun zamandır beni düşündüren bir sorum var. Çene yapım gereği alt çenem öne doğru çıkık (prognatizm). Bu durum, zaman zaman fiziksel ve estetik açıdan sıkıntılar yaşamama neden oluyor. Bu farklılığın Allah’ın yaratışındaki hikmetini ve amacını anlamakta zorlanıyorum. Bu durumu bir sınav olarak görmenin zorlayıcı olduğunu düşünüyorum. Alt çenenin öne çıkık olması, genetik veya gelişimsel bir durumdur ve benim kontrolüm dışında gelişmiştir.
- Kişinin iradesi dışında sahip olduğu bir özelliğin sınav olarak görülmesi bana adil gelmiyor.
- Genelde, insanların kendi seçimleri ve davranışları üzerinden sınandığını düşünmek daha mantıklı geliyor bana. Çene yapısı gibi fiziksel farklılıklar, özellikle modern toplumda estetik kaygılar nedeniyle daha fazla dikkat çekiyor. Toplumun dayattığı güzellik standartları, insanları kendilerini eksik veya kusurlu hissetmeye itiyor.
- Estetik kaygıların ötesinde, çiğneme ve konuşma zorlukları gibi sağlık sorunlarına da yol açıyor bende. Fiziksel bir rahatsızlığın sınav olarak değerlendirilmesi, bana gereksiz bir yük gibi geliyor.
- İslam’da Allah’ın adaletine ve hikmetine inanılır. Ancak, doğuştan gelen fiziksel bir farklılık herkesin karşılaştığı bir sınav değildir. Bu da beni "Neden ben?" sorusuna itiyor.
- Her insan farklı sınavlarla karşılaşabilir, ancak fiziksel bir farklılığın sınav olarak görülmesi, adalet anlayışıyla çelişiyor sanki. Bu durum beni evrim teorisine yönlendiren düşüncelere de sevk ediyor, çünkü çene yapısındaki değişimlerin bir tür adaptasyon sonucu olabileceği fikri aklıma geliyor.
- İslam'da bu durumun nasıl ele alındığını, bu farklılığın hikmetini ve evrim teorisi ile İslam inancı arasındaki ilişkiyi daha iyi anlamak istiyorum. Bu konuda beni aydınlatabilir misiniz?
Değerli kardeşimiz,
Her şey güzeldir; ya bizzat ya da sonuçları yönüyle güzeldir. Örneğin gülün güzelliği zatındadır, çekirdeğin toprağa atılması ise görünüşte hoş olmasa da neticesi yönüyle güzeldir, sonuçta bir çiçeğe bir ağaca vesile olur.
Demek ki, bize verilen her şey aslında güzeldir. Ama biz bazen onun sonuçlarını göremediğimizden o güzelliğin farkına varamıyoruz.
Unutmamak gerekir ki, hoş görmediğimiz bazı şeyler bizim için hayırlı, hoş gördüğümüz bazı şeyler de bizim için hayırsız olabilir:
"Hakkınızda hayırlı olduğu halde bir şeyden hoşlanmamış olabilirsiniz. Sizin için kötü olduğu halde bir şeyden hoşlanmış da olabilirsiniz. Yalnız Allah bilir, siz ise bilemezsiniz." (Bakara, 2/216)
Diğer taraftan, soruda geçen durum, kader konusuna giriyor. Kaderin bir manası plan ve program demektir. Allah’ın iki türlü kader kanunu vardır. İhtiyari kader, ızdırari kader.
1. İhtiyari Kader
Bu kader tamamen bizim ihtiyarımıza, arzu ve isteğimize bağlı olarak cereyan eder. Allah’ın yasakları ve emirlerini öğrenen bir kimse, kendi hür iradesi ile -ki ona cüz’i irade veya istek ya da arzu diyebiliriz- hareket eder.
Mesela, bir şahıs meyhaneye gidip uygun olmayan davranışları yapmaya niyet etti ise Allah onu yaratır. İbadethaneye gitmeyi niyet ederse Allah onu yaratır. Yani hayrı da şerri de yaratan Allah’tır. Fert sadece yapılması Allah tarafından yasak olan bir emri işlemeye niyetinden dolayı sorumlu olur. Kişinin sorumlu olduğu alan bununla ilgilidir.
2. Izdırari Kader
Bu kader insanın ihtiyarı dışında olan kaderdir. Siz zaten sorunuzun içinde bunu uzunca açıklamışsınız. Kişi bu alandan sorumlu değildir.
Mesela, şu anne babadan meydana gelme, şu asırda dünyaya gelme, şu ülkede doğma, kız ya da erkek olma, boyun, rengin, vücut azalarının şekli ve yapısı gibi hususların yapısından ve durumundan insan sorumlu değildir. Vücut azalarımızın bizim istediğimiz şekilde olmaması da bizim cezalandırılmamız manasında düşünülemez.
Bu ızdırari kaderin tecellisi noktasında hiç kimsenin Allah’ın verdiğine itiraz hakkına sahip değildir. Yani niçin beni bu anne babadan yaratın? Niçin beni bu asırda yarattın? Niçin beni erkek yarattın? Niçin bana göz vermedin, ya da el, ayak vermedin deme hakkı yoktur.
Bu yaratılışın hikmetlerini bilemiyoruz. Biz ancak şunu biliyoruz:
Allah bize ne yapmış ve vermişse mutlaka o bizim için hem dünyada hem ahirette en hayırlı olanıdır. Çünkü hiç kimsenin Allah’tan bir alacağı yoktur. O lütfetti bizleri yarattı. Hiç yaratmayabilirdi ya da başka varlık olarak yaratabilirdi, azalarımız kendi ihtiyacımızı karşılayacak kadar yeterli olmayabilirdi. Bize ne verilmişse ona şükürle vazifeliyiz.
Bizim bu konuda yanlış değerlendirmelerimize sebep olan hususların başında, dünyayı ebedî telakki edip, bütün arzu ve isteklerimizin bu dünyada gerçekleşmesini istemek ve gönlümüze göre iyi bir hayat tarzı hayal etmekten kaynaklanıyor.
Hâlbuki dünya hayatı çok kısa ve geçici, ahiret hayatı ise ebedîdir. O ebedî hayat ise, burada, bu kısa hayat sermayesi ile kazanılacaktır.
İşte bizim yaratılışta ızdırari kadere dayanan özellik ve varlıklarımız bizim ahiret hayatımızı kazanmada en selametli yol olduğunu bilmemiz, kulluğumuzun gereğidir.
Bizim aza ve organlarımız bizim istediğimiz şekilde olsa idi, onlarla ahireti kazanacağımıza garantimiz yoktur. Siz çok yakışıklı bir genç olsanız, size gelecek gayrimeşru hayat tarzının birini reddetseniz diğerini edeceğinizin garantisi yoktur.
Allah’ın rızasını kazanamadan ebedi cehennem hayatına namzet birisi olarak pek çok günahla kabir kapısına varıldığı zaman pişmanlık fayda vermeyecektir.
Bu konuda bak Yunus ne diyor:
"Hoştur bana senden gelen
Ya gonca gül yahut diken
Ya hayattır yahut kefen
Nârın da hoş nurun da hoş."
Yani, Ya Rabbi! Senden bana ne gelse hoştur, güzeldir. Gonca gül gibi güzel şeyler de hoştur, diken gibi acıtıcı, can yakıcı olanlar da hoştur. Hayat da gelse ölüm de gelse güzeldir, hoştur. Cehennem ateşin de olsa cennet nurun da olsa güzeldir, hoştur.
Demek ki esas olan dostumuz yaratıcımız olan Allah’ı razı etmektir, onun emri doğrultusunda hareket ederek onun rızasını kazanmaktır. O razı edildikten sonra o dostunu yalnız bırakmadığı gibi, cehennem ateşinde de yakmaz. Mühim olan onun dostluk ve sevgisini kazanabilmektedir.
Benzer tarzda İbrahim Hakkı da şöyle der:
Hak şerleri hayreyler Allah şer gördüğümüz şeyleri hayırlı yapar
Zannetme ki gayr eyler Zannetme ki başka şey yapar
Ârif ânı seyreyler Ârif olan, hadiselerin mahiyetini bilen sadece onu seyreyler
Mevlâ görelim n’eyler Allah’ın ne yaptığını göreceğiz
N’eylerse güzel eyler. O ne yaparsa güzel yapar.
Deme şu niçin şöyle, Bizim hoşumuza gitmeyen şeylere bu niçin böyledir diye itiraz etmemeliyiz
Yerincedir o öyle, O haliyle o şey tam yerindedir.
Bak sonunu seyreyle Bak sen onun ahirete bakan yüzüne gör ve seyreyle
Mevlâ görelim n’eyler Ahirette gör bak Allah neler yapar
N’eylerse güzel eyler. Hem dünyada hem ahirette ne yaparsa güzel yapar
İlave bilgi için tıklayınız:
- Bazı insanların güzel, bazı insanların çirkin yaratılması haksızlık ...
- Allah adaletsiz mi, bazıları fakir ve çirkin, bazıları güzel ve zengin ...
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Kan uyuşmazlığının hikmeti nedir?
- Embriyo safhasındaki düşükler adaletsizlik değil mi?
- Tefvizname- İbrahim Hakkı Erzurumî
- Mutlu Yaşama Sırları!
- Depremleri önlemenin bir yolu yok mudur? Önceden tedbir almak mümkün değil mi?
- Her şey en güzel yaratılıyorsa, genetik anormallikler nasıl açıklanır?
- Allah’ın sınav yapması çelişkisi, çıkmaz bir paradoks mudur?
- Kimsesi olmayan insanların sınavı nedir?
- Evrime delil gösterilenler, birer safsata, yalan, hile ve sahtekârlıktan mı ibarettir?
- “Allah kötü kadere uğratmasın.” sözü yanlış mıdır? Kader hakkında söylenmesi doğru olmayan başka sözler var mıdır?