Cebrail bize dinimizi mi öğretmiş?

Tarih: 09.04.2024 - 06:23 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Hz. Ömer'in rivayet ettiği ve Hz. Cebrail'in (as) sahabelerin bulunduğu bir topluluk içinde Peygamber Efendimize (asm) sorular sorduğu olayı açıklar mısınız?
- Cebrail, Peygamberimize iman ve İslam'ın ne olduğunu mu sormuş?  

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bu konuda sahih bir hadis-i şerif vardır. Bir gün Peygamber Efendimiz sahabeleri ile otururken, bir adam gelip yanına oturuyor ve ona (asm) "iman, İslam, kıyamet" konularında sorular soruyor. Peymberimiz cevap verdikçe de "Doğru söyledin!.." diye tasdik ediyor... 

Hadis-i şerifi bizzat olaya şahit olan Hz. ömer (ra)'den dinleyelim:

Ömer İbnü’l-Hattâb (ra) şöyle dedi:

 «بَيْنما نَحْنُ جُلُوسٌ عِنْد رسولِ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، ذَات يَوْمٍ إِذْ طَلع عَلَيْنَا رجُلٌ شَديدُ بياضِ الثِّيابِ ، شديدُ  سوادِ الشَّعْر ، لا يُرَى عليْهِ أَثَر السَّفَرِ ، ولا يَعْرِفُهُ منَّا أَحدٌ ، حتَّى جَلَسَ إِلَى النَّبِيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، فَأَسْنَدَ رَكْبَتَيْهِ إِلَى رُكبَتيْهِ ، وَوَضع كفَّيْه عَلَى فخِذيهِ وقال :

يا محمَّدُ أَخبِرْنِي عن الإسلام

فقالَ رسولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : الإِسلامُ أَنْ تَشْهَدَ أَنْ لا إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ ، وأَنَّ مُحَمَّداً رسولُ اللَّهِ وَتُقِيمَ الصَّلاَةَ ، وَتُؤتِيَ الزَّكاةَ ، وتصُومَ رَمضَانَ ، وتحُجَّ الْبيْتَ إِنِ استَطَعتَ إِلَيْهِ سَبيلاً.

قال : صدَقتَ .

فَعجِبْنا لَهُ يسْأَلُهُ ويصدِّقُهُ ،

قَالَ : فَأَخْبِرْنِي عن الإِيمانِ .

قَالَ: أَنْ تُؤْمِن بِاللَّهِ وملائِكَتِهِ ، وكُتُبِهِ ورُسُلِهِ ، والْيومِ الآخِرِ ، وتُؤمِنَ بالْقَدَرِ خَيْرِهِ وشَرِّهِ .

 قال: صدقْتَ قال : فأَخْبِرْنِي عن الإِحْسانِ .

قال : أَنْ تَعْبُدَ اللَّه كَأَنَّكَ تَراهُ . فإِنْ لَمْ تَكُنْ تَراهُ فإِنَّهُ يَراكَ

 قَالَ : فَأَخْبِرْنِي عن السَّاعةِ .

قَالَ : مَا المسْؤُولُ عَنْهَا بأَعْلَمَ مِن السَّائِلِ .

 قَالَ : فَأَخْبرْنِي عَنْ أَمَاراتِهَا .

قَالَ أَنْ تلدَ الأَمَةُ ربَّتَها ، وَأَنْ تَرى الحُفَاةَ الْعُراةَ الْعالَةَ رِعاءَ الشَّاءِ يتَطاولُون في الْبُنيانِ.

ثُمَّ انْطلَقَ ، فلبثْتُ ملِيًّا ، ثُمَّ قَالَ : يا عُمرُ ، أَتَدرِي منِ السَّائِلُ قلتُ : اللَّهُ ورسُولُهُ أَعْلمُ قَالَ : فَإِنَّهُ جِبْرِيلُ أَتَاكُمْ يُعلِّمُكم دِينِكُمْ »

Bir gün Resûlullah (asm)’in huzurunda bulunduğumuz sırada, elbisesi beyaz mı beyaz, saçları siyah mı siyah, yoldan gelmiş bir hâli olmayan ve içimizden kimsenin tanımadığı bir adam çıkageldi. Peygamber’in yanına sokuldu, önüne oturdu, dizlerini Peygamber’in dizlerine dayadı, ellerini (kendi) dizlerinin üstüne koydu ve:

– Ey Muhammed, bana İslam’ı anlat, dedi.

Resûlullah (asm):

"İslam, Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın resûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı (tastamam) vermen, ramazan orucunu (eksiksiz) tutman, yoluna güç yetirebilirsen Kâbe’yi ziyaret (hac) etmendir." buyurdu. Adam:

– Doğru söyledin dedi. Onun hem sorup hem de tasdik etmesi tuhafımıza gitti. Adam:

– Şimdi de imanı anlat bana, dedi. Resûlullah (asm):

"Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine iman etmendir." buyurdu.

Adam tekrar:

– Doğru söyledin, diye tasdik etti ve:

– Peki ihsan nedir, onu da anlat, dedi. Resûlullah (asm):

"İhsan, Allah’a onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da o seni mutlaka görüyor." buyurdu.

Adam yine:

– Doğru söyledin dedi, sonra da:

– Kıyamet ne zaman kopacak, diye sordu.

Peygamber (asm):

"Kendisine soru yöneltilen, bu konuda sorandan daha bilgili değildir." cevabını verdi.

Adam:

– O halde alametlerini söyle, dedi.

Resûlullah (asm):

"Annelerin, kendilerine cariye muamelesi yapacak çocuklar doğurması, yalın ayak, başı kabak, çıplak koyun çobanlarının, yüksek ve mükemmel binalarda birbirleriyle yarışmalarıdır." buyurdu.

Adam, (sessizce) çekip gitti. Ben bir süre öylece kalakaldım. Daha sonra Peygamber (asm):

"Ey Ömer, soru soran kişi kimdi, biliyor musun?" buyurdu. Ben:

– Allah ve Resûlü bilir, dedim.

Resûlullah (asm):

"O Cebrail idi, size dininizi öğretmeye geldi." buyurdu. (Müslim, İman 1)

* * *

Kurtubî’ye göre sünnetin esası (ümmü’s-sünne) denilmeye layık ve “Cibril Hadisi” diye meşhur olan hadisin konumuzu doğrudan ilgilendiren kısmı, “Sen Allah’ı görmüyorsan da o seni mutlaka görüyor.” cümlesidir. Bu ise,

“Yerde ve gökte hiçbir şey, asla Allah’a gizli kalmaz.” (Âl-i İmrân, (3/5);

“Nerede olursanız olunuz, Allah sizinledir.” (Hadîd, (57/4)  

gibi ayetlerde yer alan ilahi gözetim ve denetimin tasdik ve itirafıdır. Kullukta kalite işte bu noktanın bilincine varmakla gerçekleşebilecektir.

Dinimizin temel kavramları hakkında önemli tarifler ihtiva eden bu hadis-i şerif üzerinde, konuyu dağıtmayacak ve fakat merak giderecek kadar durmakta fayda görüyoruz.

Öncelikle Cebrail (as)’ın farklı bir şekilde gelip Hz. Peygamber’in (asm) yanına sokulması ve sonra ismiyle hitap etmesi, talebe gibi soru sorup hoca gibi cevapları doğrulaması oradaki Müslümanların dikkatlerini tam olarak çekmek, öğrenimlerini kolaylaştırmak içindir. Çok medeni görünüşüne rağmen bedevi Araplar gibi Hz. Peygamber’e ismiyle hitap etmesi, meleklerin, müminlerle aynı yükümlülükleri taşımadıklarını göstermektedir. Aralarındaki özel dostluktan kaynaklanmış olması da düşünülebilir.

Cebrail (as)’ın sırasıyla İslam, iman, ihsan ve kıyameti sorması da Hz. Peygamber (asm)’e yöneltilecek soruların temel meselelerle ilgili olması gerektiğini göstermektedir.

İslam’ın beş şartının ve imanın altı esasının tam olarak sayılması ve kadere imanın ayrıca vurgulanması, dindeki bütünlüğü ve en çok tartışma konusu olacak noktayı işaret anlamı taşımaktadır.

“İhsan”ın “Allah’ı görüyormuşcasına kulluk etmek” şeklinde tarifi “Müslüman kişi”nin kalitesini pek veciz olarak ortaya koymaktadır. Allah tarafından görülmek, onu görüyormuş gibi davranmak için yeterli sayılmıştır. Bu mü’minde sürekli bir kendi kendini denetim (murâkabe) şuuru geliştirecektir. Merkezinde ihsanın bulunduğu bir iman ve İslam anlayışı ve hayatı herhâlde ideal hayattır.

“Kıyametin ne zaman kopacağı” müşterek merak konusudur. Önceki sorulara kolaylıkla cevap veren Hz. Peygamber (asm), bu konu sorulunca Allah’tan başka herkesin bilemeyeceği bir şeylerin olacağını da belgeleyen o tatlı cevabını veriyor:

“Kendisine soru yöneltilen (ben), bu konuda soru soran senden daha bilgili değilim.”

Hz. Peygamber (asm) “Bilmiyorum!..” demenin ayıp olmadığını böylece biz ümmetine öğretmiş olmaktadır. Peygamberler ancak Allah’ın bildirdiği kadar gaybı bilebilirler.

Kıyametin ne zaman kopacağı kadar, alametlerinin de merak konusu olduğu açıktır. Bu sebeple Cebrail’in “Bari alametlerini söyle!” diye istekte bulunması pek tabiidir. Bu suale Hz. Peygamber (asm), toplumun ahlak ve ekonomik yapısındaki iki olumsuz gelişmeyi haber vermekle yetinmiştir. Cariyenin hanımefendisini (bir başka rivayete göre, efendisini) doğurması ki, bunu “anaların kendilerine cariye muamelesini reva görecek asi çocuklar doğurması” olarak anlamak lazımdır. Nitekim bir rivayette “cariye” yerine “kadın” kelimesi yer almaktadır. Tercümeyi buna göre yaptık. Kölelik kurumunun resmen kaldırılmış olması, şerhlerde yer alan cariye-köle merkezli açıklamaları bugün için geçersiz kılmaktadır. 

Kıyametin bir başka alameti de lüks ve refâhın, dünün fakirlerini büyük ve lüks binalar yapmakta yarışa sokacak kadar artmasıdır. Dünyanın, bütün zenginliklerini insanlara sunmasıdır. Bunun anlamı, servet ve paranın yegâne değer ölçüsü hâline gelmesi, hizmete değil, tüketim ve gösterişe son derece düşkünlük gösterilmesi demektir.

“Size dininizi öğretmek için gelmişti.” cümlesi, yerinde soru sormanın bir çeşit öğretim anlamı taşıdığını göstermektedir.

Hasılıkelam;

1. Melekler insan kılığına girebilirler. Konuşabilirler, konuşmalarını insanlar da duyabilir.

2. İman, dinin esaslarını kabullenmek, İslam ise, şer’î fiilleri yerine getirmektir. Binaenaleyh bu ikisi kavram olarak ayrı olmalarına rağmen, gerçekte biribirlerinden ayrı değildir.

3. Gücü yetenin kelime-i şehadeti açıkça söylemesi, Müslüman muamelesi görmesi için gereklidir.

4. Eğitim ve öğretimde soru-cevap usûlü geçerli bir yoldur.

5. İlim adamlarına ve ilim meclislerine saygı göstermek esastır.

6. Kıyametin ne zaman kopacağını Allah’dan başka kimse bilemez. Bu konudaki söylentilere ve tahminlere asla aldanmamak, kulak asmamak gerekir.

7. İşlerin, üstesinden gelemeyecek olanların eline geçmesi, itaatsizliğin artması ve aile yapısının sarsılması kıyamet alametidir.

8. Müslümanın daima Allah’ın gözetimi (murakabesi) altında olduğu bilinciyle yükümlülüklerini yerine getirmesi, sorumluluklarına sahip çıkması gerekmektedir.

9. İhsan ve murakabenin iki derecesi vardır: Kulun “Allah’ı görüyor gibi” yaşaması, birinci derecedir. “Kendisini Allah’ın gördüğü şuuruna sahip olması” ise, ikinci derecedir. .(bk. Riyazü’s-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, Peygamberimizden Hayat Ölçüleri, Erkam Yay., Hadis No: 61)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 100+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun