Bizim nefsimiz kahpedir, denilebilir mi?

Tarih: 19.10.2017 - 00:04 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bir kişi nefisi ile konuşurken ya da konuştuğunu düşünürken nefise kahpe nefis diye seslense, günaha girer mi veya yanlış bir şey mi söylemiştir?
- Sohbet sırasında da nefsi anlatırken bizim nefsimiz kahpedir, denilebilir mi?
- Alimlerin konuyla ilgili değerlendirmeleri nedir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

"Kahbe" kelimesi, namussuz kadın, fahişe manasına geldiği gibi, hilekâr, kalleş ve sözünde durmaz manasına da gelir.

Buna göre bir kimse kendi nefsine, -nefsinin tuzaklarının farkına varmak ve onu ıslah etmek adına- "hilekar, kalleş ve sözünde durmaz" manasında kahbe demesinde bir sakınca olmaz.

Elbette en büyük düşmanımız olan ve kötülüğü emreden nefsi tenkit etmek, kınamak ve azarlamak gerekir, ancak bunun da kendine göre bir adabı olmalıdır.

Ayrıca, nefsi terbiye etmek için adabına uygun bir azarlama ve kınama olacaksa, bunu asla toplum içinde değil, özel hayatta nefisle hesaplaşarak yapılması gerekir.

Büyük zatların eserlerinde bu tür hesaba çekme metotlarının anlatılması ise, bize örnek olması açısındandır.

Esasen nefis kelimesi, insanın özü, kendisi, ilâhî latife, kötü huyların ve süflî arzuların kaynağı anlamında kullanılan bir terimdir.

Nefis, sözlükte “ruh, can, hayat, hayatın ilkesi, nefes, varlık, zat, insan, kişi, hevâ ve heves, kan, beden, bedenden kaynaklanan süflî arzular” gibi manalara gelir. (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “nfs” md.; Lisânü’l-Arab, “nfs” md.; Tâcü’l-arûs, “nfs” md.)

Soruda söz edilen nefis ise; şer ve günahın kaynağı olan, “kötü huy ve süflî arzuların tamamı” anlamına gelen ve kötülüğü emreden (Yûsuf, 12/53) nefis anlaşılır.

Bu bağlamda;

“Sana gelen iyilik Allah’tan, başına gelen kötülük ise nefsindendir.” (Nisâ, 4/79)​ gibi ayetlere ve

“Allah'ım! Nefislerimizin şerrinden sana sığınıyoruz.” (Dârimî, Nikah, 20);

“Allah'ım! Nefsimizin şerrinden sana sığınırım.” (İbn Mâce, Tıb, 36) gibi hadislere sıkça atıf yapılır.

Kötülük sebebi olması bakımından şeytanın iş birlikçisi sayılan nefis insanın içindeki en büyük düşman olduğundan (Muhâsibî, er-Riâye, s. 384-385), “Allah'ım! Bir an bile beni nefsimle baş başa bırakma!” diye dua edilir.

İlk abid ve zahidler zühd hayatı yaşamayı esas alırken önlerinde en büyük engel olarak şeytanı ve nefsi, yani nefsin süflî / aşağı arzularını, heva ve hevesini görmüşler, bazen nefisten “içimizdeki şeytan / düşman” diye söz etmişler ve dikkatlerini bunun üzerinde yoğunlaştırmışlardır.

Onlara göre günah ve kötülük işlemeye hevesli olan nefis ibadetten ve hayırlı işlerden ısrarla kaçar. Bu sebeple zühd hayatında sürekli olarak nefse muhalefet etmek ve hiçbir şekilde onunla barışık olmamak esas alınmış, hayra ve kurtuluşa ermek için onu alt etmenin ve aşmanın gereğine inanılmıştır.

“En büyük düşmanın nefsindir.” hadisine (Aclûnî, I, 143) dayanan zahid ve sûfîler bu düşmana karşı savaş açmışlar, buna da “cihâd-ı ekber-en büyük cihad” adını vermişlerdir. Onlara göre nefis şeytandan daha tehlikelidir. Çünkü şeytan çok defa nefsi alet ederek insana günah işletir. Kur’an’da nefsi sefih kişilerden bahsedilmiş (Bakara, 2/13, 142) ve “Nefislerinizi temize çıkarmayın.” buyurulmuştur. (Necm, 53/32)

Nefis muhasebesinden söz eden ve nefsi kınayan ilk sûfî Ahmed b. Âsım el-Antâkî’dir.

Tasavvuf anlayışını nefsi sorgulama esasına dayandırdığı için “Muhâsibî” diye tanınan ilk sûfîlerden Hâris b. Esed er-Riâye, Âdâbü’n-nüfûs, Muâtebetü’n-nefs ve el-Vesaya gibi eserlerinde nefsin hile, desise, kurnazlık ve hainliklerinden, insana kurduğu tuzaklardan, ona karşı korunmanın çarelerinden, nefsi eğitmenin ve denetim altına almanın yollarından bahsetmiş, bu hususta psikolojik tahliller yapmıştır.

Mutasavvıflara göre nefis insanın putudur; “Hevâsını (nefsânî arzularını) tanrı edinen kimseyi görmedin mi?” ayetinde (Câsiye, 45/23) bu husus ifade edilmiştir.

Hakk’a ermek için nefis putunu kırmak gerekir. Nefsi hevasından, aşağı arzularından menedenlerin cennete gideceğini haber veren ayette (Nâziât, 79/40) buna işaret edilmiştir.

Nefis;

- Kendini beğenir, kendine tapar, kendine hayrandır, bencildir, şımarıktır, kibirlidir.

- Topraktan yaratılmış olduğundan zayıf, çamurdan olması sebebiyle cimri, balçıktan olduğu için şehvetli, pişmiş topraktan olduğu için de cahildir.

- Zaaf, cimrilik, şehvet ve cehalet onun esas özellikleridir. (Ebû Tâlib el-Mekkî, I, 176)

- Nefsin tabiatında yırtıcılık / vahşilik, hayvanlık, şeytanlık ve tanrılık vardır.

- Nefisteki düşmanlığın, saldırganlığın kaynağı yırtıcılık, oburluğun ve hırsın kaynağı hayvanlık, hilekârlığın ve kurnazlığın kaynağı şeytanlık, büyüklenme ve her şeye tek başına hükmetme arzusunun kaynağı tanrılıktır.

Bu dört nitelik sırasıyla köpeğe, domuza, şeytana ve bilge kişiye tekabül eder. Nefis, içinde bunların tamamını barındırır. (Ebu Talib el-Mekki, I, 177; Gazzâlî, İhya, III, 10).

Mutasavvıflar nefsi çeşitli istiarelerle anlatmışlar, meselâ bazen saldırgan köpeğe, kurnaz tilkiye, pisboğaz domuza, iğrenç fareye, korkunç yılana ve ejderhaya, bazen Firavun’a ve Nemrud’a, bazen puta, bazen zindana, bazen cehenneme, bazen hak hukuk bilmeyen hırsıza, bazen cadıya, bazen de insanı baştan çıkaran kadına benzetmişlerdir. (Kuşeyrî, s. 269; Hücvîrî, s. 244-245; Mevlânâ, I, 135, 368; II, 20, 60, 81; III, 207, 261, 331)

Mevlânâ nefsin insana sağ elinde mushaf tutarak geldiğini, fakat sol elinde gizlediği kılıçla onu katlettiğini, su bulma vaadiyle kuyuya götürüp sonra onu kuyunun içine attığını anlatır. (Mesnevî, III, 27, 260)

Öte yandan ne kadar kötü olursa olsun nefsi ıslah ve terbiye edip disiplin altına almak ve eğitilmiş nefisten ahiret amelleri için yararlanmak mümkündür.

Aslında temiz olmayan köpeğin eğitimli olduğu takdirde tuttuğu av temiz ve helal olması gibi, eğitilmiş ve disiplin altına alınmış nefis de öyledir. (Hücvîrî, s. 315)

Tasavvufta nefis terbiyesi şiddetli mücahede ve meşakkatli riyazet hayatıyla gerçekleştirilir. Bunun için nefsin arzularına uymamak, ondan gelebilecek tehlikelere karşı dikkatli ve uyanık olmak gerektiği sık sık vurgulanır. Nefsin gazap ve şehvet niteliğinden kaynaklanan olumsuzlukları kökten kazımanın ne mümkün ne de doğru olduğunu söyleyen Gazzâlî onun aklın ve vahyin denetim ve gözetimi altında tutulması gerektiğini belirtir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun