Ayetlerin bir kısmının aynı olmasının hikmeti nedir?

Tarih: 30.07.2019 - 20:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

Soru 1: Enfal 52 ve Enfal 54. ayetlerde meallere baktım firavunla ilgili olan kısmın bir kısmı aynı. Örneğin Enfal 52: Bunların durumu: tıpkı Firavunun ailesi ve onlardan öncekilerin durumu gibidir deniliyor ve Enfal 54 de aynı şekilde başlıyor, bunun hikmeti nedir?
- Merak ettim Arapçada da mı aynı şekilde yazılı her iki ayetin başlangıcı, yoksa yine bir mealci yanlışı mı tercüme etmiş?
- Hatta iki ayetin ikisinde de sonrasın da yazılanlarda birbirine benziyor, eğer aynıysa bunun hikmeti nedir?
- İlahi bir kitapta aynı ayetin hemen hemen birbirine yakın iki ayet sonra geçmesinin hikmeti nedir?
Soru 2: Yine Enfal 55’de Şüphesiz Allah katında, yeryüzünde yürüyen canlıların en kötüsü kafirlerdir ve artık onlar iman etmezler deniliyor, ama sonradan iman eden ateistler de var, bunu nasıl anlamalıyız?
Soru 3: Enfal 57’de savaşta onları öyle darmadağın et ki arkalarındakiler öğüt ve ibret alsınlar denilmekte, bu biraz ağır değil mi?
- Bu resmen işkence edin demek değil midir? Rabbimiz böyle bir şeyi neden ister?
- Ayet yanlış tercüme edilmiş olamaz mı?
Soru 4: Enfal 66. ayet gibi bazı ayetlerin yanlış anlaşılmaya açık olmasının hikmeti nedir?
- Özgür irademizle seçmemiz lazım anlıyorum ama bu özgür irademiz için haşa fazla değil mi?
- Mesela 65 ve 66 yanlış anlaşılmaya müsait değil midir?
- Örneğin haşa Hz. Peygamber önce yüz kişiye bin kişi demiş sonra bakmış yok çok abartmış, demiş yüz kişiye iki yüz kişi yapayım daha iyi olur, haşa böyle anlaşılmaya müsait değil mi bu ayet?
- Ateistler ne yapsınlar bu tür ayetler karşısında?
- Kafaları karışmaz mı bu tür ayetler karşısında?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Cevap 1:

İlgili ayetlerin mealleri ile birlikte, ilgili önceki ve sonraki ayetlerin meallerini de görelim ki konu daha iyi anlaşılsın:

“Meleklerin, o kâfirlerin yüzlerine ve arkalarına vurarak ‘Tadın yakıcı cehennem azabını.’ diyerek canlarını aldıklarını bir görseydin...  İşte bu, kendi ellerinizle daha önce yaptıklarınız yüzündendir. Yoksa Allah kullarına asla zulmedici değildir.” (Enfal, 8/50-51)

- Kuvvetli olan yoruma göre, bu ayetlerde söz konusu olan müşrikler, özellikle Bedir harbinde öldürülmüş olanlardır. Bunların içinde de özellikle tekzip ve tahkirde en ileri giden üst düzeydeki bazı  enaniyet ağalarıdır. (Taberi, Razi, İbn Kesir, ilgili ayetlerin tefsiri)

- Bu ayetlerde, Allah’ın ceza verirken hiç kimseye haksızlık etmeyeceğine, kâfirlerin azabı ise, onların kendi elleriyle -özgür iradeleriyle- işledikleri suçlar sebebiyle olduğuna işaret edilmiştir. Mealini vereceğimiz sahih kudsi hadis-i şerifte de bu konunun altı çizilmiştir.

Hz. Ebu Zer’den aktarılan bir rivayete göre, Peygamber Efendimiz (asm), Allah’ın şöyle buyurduğunu bildirdi:

“Ey Kullarım! Şüphesiz ben zulmü kendime haram kıldım. Sizin kendi aranızda da zulmetmenizi haram kıldım. Sakın, birbirinize zulmetmeyin! Ey Kullarım! Şüphesiz işledikleriniz sizin amellerinizdir; onları sizin için (tek tek) sayıp ortaya koyacağız. O halde sizden kim hayır-hasenat adına bir şey görürse Allah’a hamdetsin. Kim de bundan başkasını görürse sadece kendini ayıplasın.” (Müslim, Bir 55/2577; İbn Kesir, 4/77)

 "(Resulüm! Seni tekzib eden müşriklerin bu tutum  ve davranışları) Firâvn hanedanı ile onlardan önce gelenlerin tutum ve davranışı gibidir. Onlar, Allah’ın âyetlerini inkâr ettiler. Allah da günahları sebebiyle onları cezalandırdı. Şüphesiz Allah son derece güçlüdür ve azabı çok şiddetli olandır.” (Enfal, 8/52)

“Bu cezanın sebebi şudur ki: bir kavim, kendilerinde bulunan şeyi bozmadıkça, Allah onlara verdiği nimeti bozacak değildir. Şüphesiz ki Allah, her şeyi çok iyi işitendir, çok iyi bilendir.” (Enfal, 8/53)

Yani: Bedir harbinde müşriklere verdiğimiz ceza, onlara mahsus değildir. Bu sünnetullah olarak bizim kadimden beri uyguladığımız bir prensibimizdir. Nitekim, bunlardan önce Firavun ve taraftarlarını da aynı sebepten ötürü cezalandırıvermiştik. (Taberi, Razi, İbn Kesir a.y)

“Onların tutumu, Firavun hanedanı ile onlardan önce gelenlerin davranışı gibidir. Onlar, Rablerinin ayetlerini yalanladılar. Biz de onları günahları sebebiyle helâk ettik ve Firavun hanedanını (denizde) boğduk. Hepsi de zalimler idiler.” (Enfal,  8/54)

mealindeki ayette tabir yerinde ise, ilahî adalet ve hukukun üstünlüğü prensibine işaret edilmiştir. 

- Enfal suresi 52-54. ayetlerdeki tekrarın hikmeti hakkında farklı yorumlar yapılmıştır. Bunlardan önemli bir kısmı şöyledir:

a) 52. ayette özet halde ifade edilenler 54. ayette detaylandırılmıştır. Mesela; birinci ayette “Firavun ve taraftarlarının müahaze edildiği / cezalandırıldığı” ifade edilmiş, ikinci ayette “onların suda boğdurulduğu” ifade edilerek, cezanın şekli açıklanmıştır.

b) Birinci ayette “ölüm anında” başlarına gelen azaptan; ikinci ayette ise, “kabirde, ahiretteki azaplarına” işaret edilmiştir.

c) Birinci ayette, “Allah’ın ayetlerini inkâr etmelerinden” mealindeki ifade ile ulûhiyetin delillerini inkar ettiklerine işaret edilmişti. İkinci ayette ise, “Rablerinin ayetlerini yalanladılar” mealindeki ifadeyle Allah’ın rab olarak onlara verdiği bunca nimetlerini yalanladıklarına vurgu yapılmıştır.

Birinci ayette mücmel olarak “cezalandırıldıklarına” işaret edilmiş, ikinci ayette ise, “helak olup suda boğulduğuna” vurgu yapılarak gözle görülen bu kadar nimetleri inkâr etmenin çok büyük bir suç ve nankörlük olduğuna işaret edilmiştir. (bk. Razi, ilgili yer)

d) Birinci ayetin fezlekesi / hatimesi: mealen “Şüphesiz Allah son derece güçlüdür ve azabı çok şiddetli olandır” şeklindedir. Bu ifade tarzı, ayette özetle geçen “Biz onların hepsini cezalandırdık” mealindeki ifadeye son derece uyumludur. 

İkinci ayetin fezlekesi ise, meal olarak “Onların hepsi zalimler idiler” şeklindedir. Bu ifade de ayette meal olarak yer alan “Biz de onları günahları sebebiyle helâk ettik” mealindeki ifadeyle çok güzel örtüşmektedir.

Cevap 2:

Şüphesiz Allah katında canlıların en kötüsü, kâfir olanlardır. Çünkü onlar iman etmezler.” (Enfal, 8/55)

mealindeki ayette söz konusu edilen kimseler belli kimselerdir. Alimlerin bildirdiğine göre, bu ayetin muhatabı Yahudilerden Beni Kureyza kabilesinin ileri gelenlerdir. Bu ayetin ifadesinden “artık iman etmezler” manası yanında, “çünkü iman etmezler” manasını da anlamak mümkündür. (bk. Beydavî, Kurtubî, ilgili ayetin tefsiri)

Hangi yorum kabul edilirse edilsin, ardından gelen ayetten bunların belli bazı kimseler hakkında olduğundan, umumi olmadığından herhangi bir çelişkinin söz konusu olmadığı açıktır.

“Onlar, kendileriyle anlaşma yaptığın, sonra her defasında hiç çekinmeden yaptıkları anlaşmayı bozan kimselerdir.” (Enfal, 8/56)

mealindeki ayette söz konusu edilen vasıflarından da onların belli vasıfları haiz, belli kimseler olduğu anlaşılmaktadır.

Alimler ayette yer alan “minhum = onlardan” kelimesinde kullanılan “min” harf-i cerrin teb’iz için olup “onlardan bazıları” anlamına geldiğini belirtmişlerdir. (bk. Kurtubi, ilgili yer)

Cevap 3:

Bu nedenle, eğer onları (Beni Kureyza Yahudilerini) savaşta yakalarsan, arkalarında bulunan kimselere de gözdağı olacak şekilde, onları ağır bir cezaya çarptır. Belki ibret alırlar.” (Enfal, 8/57)

mealindeki ayetin muhatapları bir önce ki ayette yer alan kafirlerdir. Ki onlar sözleşmelerini bozan, sözlerinde durmayan, Müslümanlara karşı defalarca hıyanet-i vataniye ile müşrikleri destekleyen kimselerdir.

Bununla beraber, ayetin açık metnine göre “Eğer bu hainleri savaşta yakalayıp esir edersen, onlarla geride olan diğerlerini ayır, böl” şeklindedir. Yani buradaki  “Şerrid” kelimesinin anlamı “böl, tefrikaya sok” şeklindedir.

Ayette herhangi ağır bir ceza tasvir edilmemiştir. Yalnız “diğer kafirleri korkudan tefrikaya sokacak bir gözdağı vermektir.” Kaldı ki, biraz sert ifadeler barındıran bu ayetin hemen ardından gelen ayette, yine ilahî adalete ve merhametin ışıkları görünmektedir. İlgili ayetin meali:

“Eğer bir kavmin (kendileri ile yaptığın antlaşmayı bozup) hainlik yapmasından korkarsan, sen de aynı şekilde antlaşmalarını bozarak üzerlerine at. Şüphesiz ki Allah hainleri sevmez.” (Enfal, 8/58)

Bu ayette Hz. Peygamber (asm)’e şu mesaj verilmiştir:

“Eğer (şimdiye kadar beni Kureyza, Beni Nadîr Yahudilerinde olduğu gibi), bundan sonra herhangi bir topluluk tarafından yaptığınız barış antlaşmasını haber vermeden tek taraflı bozduklarını görürsen, sen de onlar gibi haber vermeden sözleşmeyi rafa kaldırma! Bilakis, sen onların bozdukları bu antlaşmanın senin tarafından da bozulduğunu açıkça ilan et. İlan etki, mevcut sözleşmeye aykırı olarak gizliden işler çevirip hıyanet içine girmeyesin. Çünkü Allah hainleri sevmez.” 

Soruda verilen “savaşta onları öyle darmadağın et ki arkalarındakiler öğüt ve ibret alsınlar” şeklindeki tercüme isabetli değildir. “Fe şerrid bihim men halfehum”un manası: “savaşta olanlar ile  arkadakileri darmadağın et” şeklindedir.

Cevap 4:

“Resulüm! Müminleri savaşa teşvik et! Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa bunlar, iki yüz kişiyi yenerler. Eğer sizden yüz kişi olursa, kâfirlerden bin kişiyi yenerler. Çünkü onlar, (gerçeği) anlamayan bir topluluktur.” (Enfal, 8/65)

“Şimdi Allah yükünüzü hafifletti ve sizde bir zayıflık bulunduğunu bildi. O halde sizden sabırlı yüz kişi bulunursa, bunlar iki yüz kişiyi yenerler. Ve eğer sizden bin kişi bulunursa, bunlar Allah’ın izniyle iki bin kişiyi yenerler. Allah sabredenlerle beraberdir." (Enfal, 8/66)

Bu ayetlerin durumunu izah etmek, imanla paraleldir. Hz. Muhammed (asm)’in Kur'an’ı uydurduğunu söyleyen kimseye göre, “haşa Hz. Peygamber önce yüz kişiye bin kişi demiş sonra bakmış yok çok abartmış, demiş yüz kişiye iki yüz kişi yapayım daha iyi olur.”

Hz. Muhammed (asm)’in peygamberliğine inanmayan bir ateist veya deist için bundan başka söylenecek bir söz olamaz.

Ancak, Kur'an’ın Allah’ın kitabı olduğuna iman eden kimse için bu ifadeler çok açıktır. Şöyle ki; her hareketin ilk yılları, mensuplarının aktif, coşkun, dirençli, enerjik olduğu yıllardır. Daha sonra yavaş yavaş bir rehavet ve gevşeklik hali arız olur. İslam gibi eşi, benzeri olmayan bir dinin ilk çıktığı yıllarda, Müslümanların gözlerini budaktan esirgemeyen birer kahraman oldukları Bedir savaşındaki durumları bunun delilidir.

İşte o devreye mahsus olarak, ilahî hikmet mümin-kâfir muvazenesinde, 1’e 10 ön görmüştür. Daha sonraki yıllarda bu coşku ve enerji zayıflayınca, Allah da adil ve hikmetli takdirini, 1’e 2 olarak öngörmüştür.

Bu aynı zamanda insan fıtratının bir tezahürü ve psikolojik bir yansımasıdır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun