“Allah bir kavme kıtlık vermişse, Allah´a başkaldırmalarındandır.” hadisine göre, Afrika’da görülen yoğun açlık ve kıtlık onların şu an başkaldırmaları sebebiyle midir?

Tarih: 01.02.2011 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Eğer öyleyse, Çin, Avrupa ve ABD´de neden kıtlık ve açlık yok?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Hatib’in rivayet ettiği ilgili hadis için bk. Kenzu’l-Ummal, h.no: 21593.

Bu hadisin sahih olup olmadığını tespit edemedik. Ancak kaynak olarak Kütübü Sitte gibi sağlam bir kaynak olmadığı kesindir.

Afrika ve benzeri kıtlıktan açlık çeken ülkelerin bu duruma neden düştüklerini kesin olarak söyleme imkânımız yoktur. Çünkü, sebep bir değil, pek çoktur. Emperyalistlerin gaspları, zulümleri, yerli bazı yöneticiler ve bazı zenginlerin zulümleri de bu sebeplerden bazılarıdır. Şüphesiz insanların zulüm yaptığı aynı yerde Allah adalet eder. Zalimlerin yaptığı zulmün faturasını Yüce Yaratıcıya kesmek yerden göğe haksızlıktır ve büyük bir dinî risk taşımaktadır.

Özellikle, yerli zalimlerin zulümleri, genel olarak halkın sıkıntısına sebep olacak şekilde umumî belaların gelmesine yol açacaktır. Zalim ve günahkâr kimselerin başkasına olumsuz etkilerini bir yan etki olarak değerlendirmek gerekir. Örneğin, yanınızda sigara içen bir kimsenin size de zararı oluyor. Bunun gibi, bir zalimin yüzünden bir ceza geldiği zaman başkasını da etkileyebilir.

“Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden yalnız zulmedenlere dokunmakla kalmaz, hepinizi içine alır. Biliniz ki Allah’ın cezalandırması şiddetlidir.” (Enfal, 8/25)

mealindeki ayette bu hususa işaret edilmektedir.

Allah’ın kulları için hazırladığı yeryüzündeki ihtiyaç maddeleri, normalde kıyamete kadar insanlık camiasına yeterli olacak ölçüdedir. Tarih boyunca -seller, tufanlar yanında- defalarca meydana gelen kıtlıklar da birer ilahî uyarı veya cezadır. Bu kıtlıklar, kaynakların yetersizliğinden ötürü değil, ilâhî ambargonun bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu günkü dünyanın yüz yüze kaldığı ve ileride daha da kalacağı sıkıntıların tek müsebbibi, insanların isyanları, nankörlükleri ve azgınlıklarıdır.

İnsanlık camiası doğayla barışık halde yaşamak istiyorsa, doğanın yaratıcısı olan yüce Allah ile barışmalı, ona karşı saygılı olmalı ve kulluğunu kuşanmalıdır. Allah’ın gazabını celp edecek şekilde, zina, rüşvet, faiz, katil, şirk gibi suçların yaygınlaştığı bir memlekete Allah kıtlık verirse, bu kıtlıktan masum olanlar da zarar görür. Bu zarar o zalimlere gelen cezanın bir yan etkisidir. Doğrudan masumları hedef almamakla beraber, ister istemez onları da rahatsız eder. Fakat Allah onların mükâfatını verir. Ceza olarak gelen bir depremde masumları şehit yapar, kaybettikleri mallarını sadaka olarak kabul eder. Aynı depremde ölenlerden kâfir olanları cehenneme, mümin olanları cennete gider. Fakat kâfirle müminin aynı depremde ölmeleri imtihanın gizliliğini sağlayan bir sırdır.

“Eğer Allah insanları işledikleri günahlar yüzünden cezalandıracak olsaydı, dünyada tek bir canlı bile bırakmazdı; ama Allah onların cezasını belirlenmiş bir vâdeye kadar erteler. O vâdeleri geldiği vakit hükmünü yerine getirip onları cezalandırır. Çünkü Allah kullarını tamamen görmektedir.” (Fatır, 35/45)

mealindeki ayette zalimler yüzünden gelen azabın yan etkisine de işaret edilmektedir. “dünyada tek bir canlı bile bırakmazdı” hükmü bunun açık delilidir.

“Nerdeyse fakirlik küfre dönüşür.” (Aclunî, 2/108) manasındaki hadisin ifade ettiği gibi, fakirlik isyan ve küfür potansiyeline sahip bir durumdur. Bu olumsuz potansiyel, fakirin kendisi için olduğu gibi, insan olarak fakirin fakir halini düşünen kimseler için de ciddi bir tehlike arz etmektedir. Şeytan insanı isyana sevk etmek ve küfre sürüklemek için kullandığı kozların başında belki de fakirlik gelir. Bize düşen bu tuzağa düşmemeye çaba sarf etmektir.

Şeytanın en büyük tuzağı, insanın altından çıkamadığı fakirlik gibi bazı meseleleri ikide bir önüne sürer ve onun imanını çalmaya çalışır. Adeta, kişinin sahip olduğu iman sarayının açık olan doksan dokuz kapısını bir tarafa bırakıp, kapalı olan bir kapının yanına götürür ve “İşte kapısı kapalıdır bu sarayın... demek ki içi boştur... İçine girilmez... Yoksa böyle kapalı olur muydu?” diyerek bir vesvese kapsını açar. Halbuki, bir sarayın bir tek kapısı açık olsa, o sarayın içinin dolu olduğuna, oranın oturulacak bir yer olduğuna kanaat getirmek gerekir. Bunun gibi, bizim Kur’an’ın Allah kelamı olduğuna, Allah’ın bir olduğuna dair onlarca kesin delil elimizde olduğu halde, şeytan bunları göz ardı ettirip, bizim mahiyetini bilmediğimiz bazı afakî sorunlara götürür, haydi çözün der... Onunla hak yoldan saptırmaya gayret eder..

Bu sebeple, içinde bulunduğumuz din imtihanını başarıyla bitirmek için,  mahiyetlerini ve hikmetlerini bilmediğimiz olaylara, realitelere yoğunlaşmak yerine, iman ettiğimiz Allah’ı daha fazla tanımaya gayret etmeliyiz. Bu cümleden olarak, Allah’ın yaptığı her şeyin âdil olduğuna, hikmetli olduğuna dair bilgilerimizi pekiştirmemiz gerekir. Çünkü, bu yol bizim için en kısa kurtuluş yoludur. Madem Kur’an Allah’ın hak sözüdür, Madem Kur’an Allah’ın asla haksızlık etmeyeceğini söylemektedir, öyleyse mevcut haksızlıkların faturasını Allah’a kesmenin doğru olmadığına inanacağız..

İlave bilgi için tıklayınız:

Açlıktan ölüm yok deniliyor; ancak dünyanın birçok yerinde insanlar açlıktan ölüyor. Bu çelişkiyi nasıl açıklarsınız?

Neden deprem, savaş, veba vb. musibetler çoğunlukla Müslümanların başına geliyor?

Hadis-i şeriflere göre Müslümana bela ve musibetlerin gelme sebebi nedir?

Musibetlerin Allah’ın kahrının tecellisi olduğu söyleniyor. Her musibet için bunu söylemek mümkün müdür?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun