Yaratılma (yoktan var edilme), çok alışılmışın dışında bir fikir değil mi?

Tarih: 20.11.2015 - 10:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bizi Tanrı yaratmadıysa kim yarattı, dememize Karşılık ateistlerin verdiği bu cevaba bir cevap yazar mısınız? Kafam çok karıştı ne olur yardım edin Ateistin cevabı:
- Bu soruda iki mantık yanlışı bulunmaktadır. Döngüsel akıl yürütme ve çelişki. Döngüsel akıl yürütme (ya da totoloji), bir noktadan başlayıp, dönüp dolaşıp yine o noktaya dönmek demektir.
- Evreni yarattığı söylenen bir şeyin tanımından yola çıkıp (Tanrı), sonra o yaratmadıysa kim yarattı diye soruluyor. “Yaratılmadıysa nasıl yaratıldı?” diye sormaktan bir farkı yok bunun. Bu soruyu soran kişilerin zihninde evren için yaratılması dışında düşünülebilecek başka bir seçenek olmamasının ve bu kişilerin yaratılma fikrini bu kadar doğal görmelerinin tek sebebi çocukluklarından beri yaratılma fikrine alıştırılmış olmalarıdır. Halbuki yaratılma (yoktan var edilme), çok alışılmışın dışında bir fikirdir. Kolay akla gelecek ve mantıklı bir şey değildir. Nitekim bu yüzden insanlığın düşünce tarihinde, “yaratılma” kavramı nispeten yeni bir kavramdır. (Birkaç bin yıllık). Ondan önce, daha çok “Bir şeyden başka bir şeye dönüşme” vardır eski mitolojilerde ve inançlarda. Çünkü bir şeyin yoktan ortaya çıkması pek kolay akla gelebilecek bir varsayım değildir. Bu konuda teistler tarafından sorulabilecek doğru soru “Evren nasıl ortaya çıktı?” sorusu bile değildir. Çünkü bu da evrenin önce yok, sonra var olduğunu kabul ediyor. Doğru soru “Evren hep var mıydı, yoksa sonradan mı ortaya çıkmıştır?” sorusudur. “Çıktıysa nasıl ve neden?” diye soru devam ettirilebilir. Ayrıca “Evrende neden hayat vardır?” sorusu da bunlara eklenebilir. Ki bu soruların bir kısmı bilimin (kozmoloji ve teorik fizik) alanına girmektedir. Girmeyen kısmı için ise dünya üzerinde hiç kimse güvenilir bir yargıda bulunamaz.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Yaratma ve yaratılma kavramlarının “alışılmışısın dışında olması” gayet tabiidir, zira alışılmışı açıklamak içindir. Alışılmış her neyse yine alışılmışla açıklanıyorsa, işte asıl bu totolojidir. Dolayısıyla eğer “açıklama”dan bahsedeceksek, bunun alışılmışın dışında olması çok mantıklıdır.

Yaratma kavramı bir açıklamadır. Yaratma kavramının yeni olma iddiası ise insan zihninin gelişimi ve ilerlemesi iddiası ile çelişmektedir. Buna göre gelişmiş bir algı düzeyine ait bir kavramdan bahsediyoruz. Şans veya rastlantısallık gibi kavramlar ise doğanın işlerliği içinde hiçbir realiteye karşılık gelmez.

Buradaki sorun bizim hiçten yaratma yeteneğimizden yoksun olduğumuz halde, nasıl olup da hiçten veya yoktan yaratma gibi bir kavrama sahip olabildiğimizdir.

Evren hakkında tüm bildiklerimiz antropik sınırlarımıza göredir. Yaratma kavramı ise bu sınırların ötesini göstermektedir. Kavramın bu doğasını bilmeksizin ona itiraz edeyim derken, onun içeriğini yeniden kendimize göre oluşturmak ise çelişiktir. Antropik sınır ötesinin bilgisi olmaksızın yapmaya çalıştığımız tüm açıklamalar, totolojik bir döngüden ibarettir.

“Evren hep var mıydı, yoksa sonradan mı ortaya çıkmıştır?” sorusu da en temel açıklamalardan yoksun boş bir sorudur. O takdirde önce şu sorulur: Hem önce “evren” deyip yani önce onu varlayıp sonra da tekrar var mıydı diye sormak nasıl bir mantık ürünüdür? Ya da önce “evren” deyip sonradan ortaya çıkmayı sormak beraberinde o halde ortaya çıkmadan önce evrenin zaten var olduğunu iddia eden totolojik aslında soru olmayan sorulara bir diğer örnektir.

Daha “varlık” kavramının neliğini keşfedememiş bir insanlığın bu kavramı böyle her şeye sıfat olarak kullanabilmesi fark edilmeyen asıl hatadır...

Ayrıca varlığı yalnızca tikel oluş olarak yaşayan insanın, yokluk hakkındaki bilgisi nedir? Hayat ile ilgili kozmoloji, kuantum ve teorik fiziğin verdiği yanıtlar sonuçta tüm bildiklerimizin antropik sınırlılığa mahkûm olduğundan ibarettir. Bunun ötesinde bir şeyler dinlemek istiyorsak Hawking’in zengin hayal dünyasının çeşnisine katılabiliriz.

Sınırlarımızın dışındaki için yeryüzündeki hiç kimse “Güvenilir yargı”da bulunamaz sözü her şeyden önce geçen yüzyılın yeni kilisesi olmuş bilimin de artık güvenilmez olduğunun farkına varıldığını göstermektedir. Böylece yeryüzünden olmayan bir açıklamaya yargı için ihtiyacımız da ikrar edilmiş olmaktadır.

Kur’an vahyi, zihnin ve dış dünyanın ötesinden bize ulaşmaktadır. Tercih bize aittir; ya kısa hayatımızı sonu gelmez şüpheler içinde ve bir güven bunalımı ile yaşarız ya da imanın yaşantısal boyutuna girerek bilim, zihin, tabiat gibi her şeyi olması gerektiği yere yerleştirerek kaostan kozmosa ulaşırız.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun