Yalansız iş mi var, demenin imana zararı olur mu?
Değerli kardeşimiz,
Bu ifadeler, sakıncalıdır, imana zarar verir, söyleyeni uçuruma götüren sözlerdendir.
Halk arasında buna benzer pek çok söz dolaşıp duruyor. “Rüşvetsiz iş görülmüyor.”, “Bu zamanda faizsiz iş yapılmıyor.”, “Faizi yemeyen mi var?” gibi sözler bunlardan sadece birkaçıdır.
Bu çeşit genellemelerin hiçbir kaynağı olmadığı gibi, bir dayanağı ve hiçbir anlamı da yoktur.
Öncelikle yalan, rüşvet ve faiz gibi davranışlar ve alışkanlıklar, ne kadar yaygınlaşırsa yaygınlaşsın ne kadar artarsa artsın, hiçbir şekilde günahlığı ve haramlığı kalkmaz ve değişmez. Çünkü günah günahtır, haram da haramdır.
Bir kural olarak, Yüce Allah bir şeyi yasaklamışsa, o şey çirkin olur, dolayısıyla haram ve günah olur. Bir şeyi de emretmişse, o şey güzel olur, sevap ve helal olur.
Demek ki, günah ve sevap, haram ve helal Allah’ın yasaklaması ve emriyle belirlenir.
Bunun içindir ki, hiçbir insan ve hiçbir güç, yasaklanan şeylerin günahlık yönünü ve haramlığını kaldıramaz.
Bir insan, yalanın yalan olduğunu bilerek söylerse bir günah işlemiş olur, böylece dinî sorumluluğunu ve vebalini de baştan kabul etmiş sayılır. Fakat yalanı yalan olarak görmez, doğruyla yalanı ayırt etmeyip eşit seviyede tutarsa, gün gelir yalanı da doğru gibi söyler, bunu bir alışkanlık haline getirir, artık vazgeçemeyecek duruma gelirse, tam bir yalancı olur. Zaman içinde doğrudan ve doğruluktan bile rahatsızlık duymaya başlar.
Çünkü hep doğru konuşan, doğruluktan ayrılmayan, ömrü doğru bir çizgi üzerinde geçen, doğruluğu hayatî bir prensip olarak gören bir kimse için yalan ne kadar çirkin, kötü ve günahsa; her vesileyle yalana sarılan, yalana tevessül eden, hayatını yalan ve yalancılık üzerine kuran bir insan da doğru olmayı ve doğruluğu o kadar saçma, yanlış ve “enayilik” olarak görür.
Yüce Allah, müminleri yalandan ve yalancılıktan şiddetle sakındırır, sürekli doğruluğa davet eder:
“...Yalan sözden sakınınız.” (Hac, 22/30)
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin. (Yalan söylemeyip doğru söylerseniz) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar...” (Ahzab, 33/70-71)
Peygamberimiz (asm) de şu hayatî tavsiyelerde bulunur ve der ki:
“Size doğruluğu tavsiye ederim. Zira doğruluk iyiliğe götürür, iyilik de cennete iletir. Kişi doğru söyledikçe, doğruyu araştırdıkça Allah katında doğru yazılır. Yalandan kaçının, zira yalan kötülüğe götürür, kötülük de cehenneme iletir. Kişi yalan söyledikçe ve yalan peşinde koştukça Allah katında yalancı yazılır.” (Buharî, Edeb 69)
“Kul yalan söylemeye ve yalan söyleme niyetini taşımaya devam edince bir an gelir ki, kalbinde önce siyah bir nokta belirir. Sonra bu nokta büyür ve kalbinin tamamı simsiyah olur. Sonunda Allah katında ‘yalancılar’ arasına kaydedilir.” (Muvatta, Kelam 18)
Doğruluk bütünüyle İslam’ın özü, esası ve ruhudur. Yalancılık ise, Allah’ın kudretine bir iftiradır. Küfür bütün türleriyle yalancılıktır.
Riyakarlık, bir çeşit fiilî yalancılıktır. Dalkavukluk ve yapmacık davranışlar, alçakça bir yalancılıktır. Nifak ve münafıklık, muzır bir yalancılıktır.
Bu sırdan dolayıdır ki, yalanla doğruluk ortasında sınırsız bir mesafe vardır, doğuyla batı kadar birbirinden uzaktır, ateşle nur gibi birbirinin içine girmemesi gerekir. Çünkü yalancılık küfrün esasıdır, münafıklığın ve ikiyüzlülüğün birinci alâmetidir.
Yüksek ahlakı tahrip eden yalancılıktır, İslam âlemini zehirleyen yalancılıktır. İnsanlık âlemini bozan yalancılıktır, insanları manen ve ahlaken geri bırakan yalancılıktır.
Bediüzzaman Hazretleri bir soru cevap şeklinde de doğruluğa ve yalana karşı nasıl bir tavır sergilenmesi gerektiğini şöyle tespit eder:
"Soru: Her şeyden önce bize lâzım olan nedir?
Cevap: Doğruluk.Soru: Daha?
Cevap: Yalan söylememek.Soru: Sonra?
Cevap: Sıdk, sadakat, ihlâs, sebat, tesanüttür (dayanışmadır).Soru: Neden?
Cevap: Küfrün mahiyeti (özü) yalandır, imanın mahiyeti ise doğruluktur..." (bk. Münazarat)
Demek ki, yalanı basit görmek, sıradan bir söz gibi değerlendirmek, yalan sözden çekinmemek, yalana karşı kesin tavır belirlemeyip tepkisiz davranmak bir mümine yakışmayan haldir.
Yalanı bir alışkanlık haline getiren, hatta yalansız bir iş yapmama gibi kötü bir alışkanlığa sahip olan kimse, iman ve inancını tehlikeye atma gibi ciddi bir kayıpla karşı karşıya kalır.
İnsan yanlış yapabilir, günah işleyebilir, hataya düşebilir, fakat yalan gibi imanını tehlikeye atacak bir iş yapamaz.
Peygamberimizin (asm) buyurduğu gibi, “Mümin her huya bürünebilir, hıyanet ve yalancılığa asla!” (Müsned, 5/252)
Bu gerçek bir başka hadiste çok daha çarpıcı bir biçimde verilir:
Bir gün Peygamberimize sordular: “Mümin korkak olur mu?”
Peygamberimiz cevap verdi: “Olabilir.”
“Mümin cimri olur mu?” diye sorulunca, Peygamberimiz, “Olabilir.” buyurdu.
“Mümin yalancı olur mu?” denilince, Peygamberimiz:
“Hayır, olamaz.” buyurdu. (Suyûtî, Tenviru’l-Havalik, 2/154)
Hadisten, imanla yalanın bir arada bulunamayacağı, biri varsa, diğerinin gideceği işaret edilir.
İmanla doğruluğun ayrılmaz bir bütün olduğu gerçeğini de bir vesileyle Efendimiz (asm) anlatır.
Sakafî kabilesinden Abdullah bin Süfyan (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber (asm) Efendimize, “Ey Allah’ın Resulü, İslamiyet hakkında bana bir öğüt veriniz ki, sizden sonra artık kimseden bir şey sormaya ihtiyacım kalmasın.” dedim.
Bunun üzerine Peygamberimiz, “Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol.” buyurdu. (Müslim, İman 13)
Dilin yalana alışması, hiçbir sakınca görmeden yalana dönmesi, kalbi de ifsat eder, dolayısıyla imanı, sonunda da cenneti elinden kaçırır. Hadiste ifade edildiğine göre,
“Kişinin imanı doğru olmaz kalbi doğru olmadıkça; kalbi doğru olmaz dili doğruları söylemedikçe. Kişi cennete giremez, komşusu kötülüğünden emin olmadıkça…’’ (et-Tergib ve’t-Terhib, 3:353)
Çünkü yalana alışan kişi, insanların kendine olan güvenini sarsmış, onları aldatmış ve hıyanette bulunmuştur. Peygamberimiz bu tehlikeli duruma da işaret eder:
“Müslüman kardeşin sana güvenip doğru konuştuğu halde, ona yalan konuşman ne büyük hıyanettir.” (Ebu Davud, Edeb 79)
Bu açıdan ne pahasına olursa olsun, birtakım maddî kayıplara uğrasak, başımıza bir tehlike gelecek olacağını bilsek de, yalan sözleri semtimize uğratmamamız gerekiyor.
Peygamberimizin (asm) bu konuda uyarısı çok büyük bir önem taşıyor:
“Tehlikeyi doğrulukta görseniz de doğruluktan ayrılmayınız. Zira kurtuluş ancak ondadır.” (et-Tergib ve’t-Terhib, 3/590)
Bunun için ortamı, zamanı ve yaşanan şartları ileri sürerek, ekonomik sıkıntıları bahane ederek, geçim derdine sığınarak "yalanı masum görme"ye çalışmamalı, onu hiçbir surette dilimize yakıştırmamalıyız.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- "Haklıyken bile çekişmeye girmeyen, şakadan da olsa yalan söylemeyen ve huyunu güzelleştiren kimseye, cennette köşk verilmesine kefilim." anlamına gelen hadise göre, cennette haksızlık yapanlar mı olacak?
- Yalan söylemek haramdır; ancak zor durumda kaldığımızda ne yapmalıyız?
- YALAN
- İslam'ın dirilişine bir Müslüman nasıl katkıda bulunabilir?
- İnsan, imanını tehlikeye atabilecek durumları da araştırmalı mıdır?
- YALAN
- Şeytan, şerrinden muhafaza için Âyetü'l-Kürsi okumanın yeterli olacağını söylemiştir; doğru olur mu?
- Dil ile zulüm etmenin cezası nedir?
- Sosyal medyada çıkan haberler karşısında nasıl davranmalıyız?
- DOĞRULUK