Vahiy, keramet, meleklerin görünmesi, üstün olaylar ve peygamberlerin gönderilmesi bunların hepsi imtihanın sırrına aykırı değil midir?
Değerli kardeşimiz,
İmtihanda, soru olarak kullanılan malzemenin varlığından haberdar olmak esastır. Yani hangi kitaptan, hangi konulardan sorunun sorulacağının bilinmesi, âdil bir imtihanın gereğidir.
“...Biz peygamber göndermeden kimseye azap edecek değiliz.” (İsra, 17/15)
mealindeki ayet, peygamberlerin gönderilmesinin ve vahyin gelmesinin imtihan için olmazsa olmaz şartı olduğunu göstermektedir.
Keramet ise, vahyin tasdiki mahiyetinde olan bir realitedir. Çünkü, keramet Allah’ın indirdiği vahye hakkıyla tabi olan, ona göre hayatını düzenleyen veli zatların -Allah’ın inayetiyle- gösterdikleri fevkalâde bir hârika durumdur.
Genel olarak insanlar Asr-ı saadet'ten uzaklaştıkça vahiy konusundaki imanın enerjik durumu zayıflamaya başladığı hususu hadislerle de sabittir. Hz. Peygamber (asm)'in yolunun yolcusu olan özel bazı kimselerin / velilerin keramet göstermeleri, zayıflamış imanın enerjik durumunu yeniden güçlendirmeye yönelik ilahî bir lütuftur.
Meleklerin görülmesi de hususî bazı şahıslar tarafından söz konusudur.
Konuyla ilgili genel prensip şudur:
İmtihanda akla kapı açılır, fakat irade elden alınmaz. Bu sebepledir ki, gerek vahiy, gereke keramet ve gerekse meleklerin görülmesi gibi olaylardan hiçbirisi aklın özgür iradesini elinden almış, tek istikamete zorlamış değildir. Bunun en açık delili, vahyi gören, kerameti görenlerden bazılarının yine de imana gelmemeleridir. Hatta mümin olanlardan da bazı kimselerin hala da kerametlere inanmadıkları bilinmektedir. Çünkü bu harikaları gören kimsenin özgür iradesinin elinden alınmaması için, değişik ihtimalleri düşünmeye imkân veren başka olgular da var edilmiştir. Örneğin, vahye, bir mecnunluk hali, mucizeye bir sihirbazlık, keramete bir gözbağcılık olarak yorumlanmış ve ona göre aklını kullanmış olan binlerce insan vardır.
Diğer taraftan, mucize ve kerametleri veya melekleri herkes görmemiştir. O görenler, arz edildiği üzere, kabul etmeme imkânları olduğu halde, özgür iradeleriyle onu benimseyen kimselerdir. Onların dışında bu olayları işiten kimselerin önlerinde çok daha geniş bir özgürlük alanı vardır. Nitekim hâlâ bir kısım insanlar, “öyle hârika bir olayın olmadığını, bunu aktaranların yalan söylediğini, bunların birer uydurma olduğunu, olsa bile bunun bir sihir olduğunu" söyleyerek kendilerini tatmin edebiliyorlar.
Bütün bu açıklamalar gösteriyor ki, vahiy, keramet gibi harikaların görülmesi, insanın özgür iradesini tamamen elinden aldığını ve dolayısıyla imtihanın gizlilik sırrına aykırı olduğunu söyleme imkânımız yoktur.
İlave bilg için tıklayınız:
- Dünya hayatında melekleri görmek, imtihan sırrına aykırı mı?
- Mucizlerin varlığı, İmtihan sırrına aykırı değil midir?
- Bazı evliyaların gösterdiği keramet, imtihan sırrına aykırı değil midir?
- Dünya hayatında melekleri görmek, imtihan sırrına aykırı mı?
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Şeytanların özellikleri ve insanlara vesvese vermeleri hakkında bilgi verir misiniz?
- Hayvanların tıbbi deney / kobay olarak kullanılması caiz midir?
- Bakteri gibi tek hücreli canlılar bölündüğünde DNA kendini eşlediği için aynı karakterden iki bakteri oluşuyor ve bölünme devam ediyor. "Bütün canlılar ölümü tadacaktır." ayeti buna zıt değil mi?
- Cennete girmek için acı çekmek mi lazım, acı çekmeden cennete girmenin hiçbir yolu yok mudur?
- İnsan, arınma ve değişim isterken hedefi neresi olmalıdır?
- Hz. Yakup’un, Hz. Yusuf’un ayrılığına dayanamayarak kırk yıl ağlaması peygamberlik makamı ile nasıl bağdaşır; sabretmesi gerekmez miydi?
- "Allah'a ve âhiret gününe iman eden bir topluluğun-babaları, oğulları, kardeşleri yahut diğer akrabaları da olsa- Allah'a ve Peygamberine düşmanlık eden kimselere sevgiyle bağlandıklarını göremezsin." (Mücadele, 58/22) ayetini açıklar mısınız?
- Zeynüddin Irakî, muhaddis midir; hangi eserleri vardır?
- Şafii biri, namazı tek başına kılsa, ama sonradan cemaat görse ona katılabilir mi?
- Sabır dilemek musibet getirir. Sabır dilemek yerine af ve afiyet dilemek gerekir deniyor. Nasıl değerlendirmeliyiz?