Übeyy b. Ka'b'ın neshedilen ayetleri kabul etmemesi, Kur'an'ın eksik olduğunu mu göstermektedir?

Tarih: 24.10.2013 - 14:15 | Güncelleme:

Soru Detayı

- İbn Abbâs'dan Hz. Ömer'in şöyle dediği rivayet edilmiştir:

"Ali en doğru hüküm verenimizdir. Übeyy ise en doğru okuyanımızdır. Biz Übeyy'in dediğinin bir kıs­mını terk ediyoruz, fakat Übeyy,

'Ben Rasûlullah (asm)'dan şöyle dediği­ni duydum, binaenaleyh onun hiçbir kısmını terketmem.' diyor. Hal­buki Allah Teâl:

«Biz bir âyeti nesheder veya unutturursak, ondan da­ha hayırlısını yahut da dengini getiririz.» buyuruyor." 

- Bu rivayeti açıklayabilir misiniz? Bazıları buna dayanarak Kur'an-ı Kerim'in eksik oduğunu iddia ediyorlar...

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İbn Abbâs'dan Hz. Ömer'in şöyle dediğini rivayet edilmiştir:

"Ali en doğru hüküm verenimizdir. Übeyy ise en doğru okuyanımızdır. Biz Übeyy'in dediğinin bir kıs­mını terk ediyoruz, fakat Übeyy,

'Ben Rasûlullah (asm)'dan şöyle dediği­ni duydum, binaenaleyh onun hiçbir kısmını terketmem.' diyor. Hal­buki Allah Teâl:

«Biz bir âyeti nesheder veya unutturursak, ondan da­ha hayırlısını yahut da dengini getiririz.» buyuruyor." (bk. Buhari, Tefsiru sureti’l-Bakara, 7)

Bu hadis rivayetine dayanarak Kur’an’ın eksik olduğunu söylemek ilmen mümkün değildir. Çünkü burada anlatılan şudur:

Hz. Ömer -özetle- diyor ki, "Übeyy, Kur’an’ın neshedildiğini kabul etmiyor. Bu sebeple daha önce olup da sonradan neshedilen ayetleri de okumaya devam ediyor. Çünkü, Übeyy, Resulullah’ın nesihle ilgili bir sözünü işitmediği için,  Resulullah’tan duyduklarına bağlı kalmaya devam ediyor. Şüphesiz bunun kadar tabii bir şey de olamaz. Ancak, Hz. Peygamber'in hayatında bazı ayetler (metinle birlikte) neshedilmiştir. Birçok sahabi bunu Hz. Peygamber'den duymuştur." 

Hz. Ömer burada konuyla ilgili -değişik rivayetlere girmeden- kestirmeden gidip Bakara Suresinin 106. ayetini neshin varlığına delil getiriyor. Hz. Ömer, sahabenin cumhuru tarafından neshediliği kabul edilen ayetlerin de nesh edilmediğini savunmak Übeyy için bir noksanlık olduğunu düşünüyor ve bu sebeple “Onun bazı sözlerine (kıraatinin bir kısmına veya bu konuyla ilgili görüşlerine) itibar etmiyoruz.” diyor(krş. İbn Hacer el-Askalani, Bedreddin el-Aynî, ilgili hadisin şerhi).

Neshin olduğuna dair rivayetler olduğu gibi, İslam alimleri tarafından bu konuda özel eserler yazıldığı da malumdur.

Daha önce sahabeden bir kısmı kendilerine mahsus Kur’an yazmışlar ve bilgileri doğrultusunda neshedilmiş bazı ayetleri de yazmışlardır. Veya neshedilmemiş olduğu halde, bazı ayetleri yazmamışlar (İbn Mesud’un Felak-Nas surelerini yazmaması gibi).

Ancak, elimizdeki Mushaf, bazı sahabenin şahsi yazması değil, bütün sahabilerin ittifakla kabul ettikleri şeklidedir. Kur’an’ın bu yazılımı ise, pek çok hafızların yanında bizzat Hz. Peygamber (asm) devrinde yazılan  malzemelerden toplanmıştır. Ve Hz. Ali, İbn Mesud gibi şahsi Mushaf'a sahip olanlar da bu ittifaka katılmış ve kendi kitaplarının yakılmasına izin vermişlerdir. 

Kaynaklarda vurgulanan şu nokta önem arz etmektedir:

Hz. Ebu Bekir döneminde bir araya getirilen, ilk defa bir Mushaf haline getirme ameliyesinde, komisyon başkanı olan Zeyd b. Sabit, kendisi hafız olmakla beraber, -Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in de telkinleri doğrultusunda-, Kur’an’ın bu çalışmasında iki kriteri esas almıştır. Bu oldukça objektif olan iki kriterden:

Birincisi: Hz. Peygamber (asm)’in vahiy kâtiplerine yazdırdığı şekliyle yer alan yazı malzemelerine baş vurarak ayetleri tespit etmek ve bu malzemeyi tespit ederken de mutlaka iki şahidin şahitliğiyle tasdik edilmesi şartını aramak.

İkincisi: Kur’an’ın ezberden okuyan hafızların bilgisine müracaat etmek (bk. Zerkanî, Menahilu’l-İrfan, 1/252). 

Hz. Ebu Bekir, bu mushafı yanında korumuş, sonra ikinci halife Hz.Ömer de aynı titizliği göstermiş ve onun vefatından sonra kızı “Müminlerin annesi” Hz. Hafsa bu emaneti tizitizlikle korumuştur. Nihayet Hz. Osman yine Zeyd b. Sabit başkanlığında kurduğu mushafları istinsah edip çoğaltma çalışmasında, bu Mushafı Hz. Hafsa’dan emaneten almış, daha sonra ona iade etmiştir. Bu mushafın en önemli hususiyetlerinden biri “Tilaveti neshedilmiş” ayetlere yer verilmemesidir (bk. Menahil, 1/253).

Artık Resulullah (asm) vefat etmiş ve vahiy olayı bitmiştir. Onun nesh edildiğini bildirdiği “tilaveti mensuh” ayetlere yer verilmemiştir.

Şunu da belirtelim ki, Şah Veliyyullah Dihlevi gibi, “mensuh” ayetlerin sayısını beşle sınırlı tutan alimler de vardır. Son çalışmalar bunu teyit etmektedir. Demek ki nesh konusu da öyle fazla bir yer işgal etmemiştir. Hz. Ömer’in Übey b. Kabe ile ilgili sözleri, sahabenin Kur’an’a karşı gösterdikleri titizliğin göstergesidir. 

“Hiç şüphe yok ki o zikri, Kur’ân’ı biz indirdik, onu koruyacak olan da biziz.”(Hicr, 15/9)

mealindeki ayette, Kur’an’ın korunacağına dair Allah’ın açık vaadi varken, aksini düşünmek elbette bir mümine yakışmaz.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun