Ömer, Muhammed’e indirilen her şeyi toplatıp yaktırdı, iddiası doğru mu?

Tarih: 15.10.2015 - 05:43 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bir sitede İslam'a cevap verdiklerini sanıyorlar? Taklidi İman'a sahip kişiler kolaylık bunlara aldanabilirler. Biz onların bu yanlışı hakkında nasıl kanıt verebiliriz? Şu ifadeler gibi buna benzer çok var;
- Bazı ayetleri kayboldu (Ibn Abi Dawud, Kitab al-Masahif p.23). Kur'an’ın bir kısmı kayboldu (as-Suyuti, [d. 1500sAD] Al-Itqanfii Ulum al-Qur’an, p.524) Bir kısmı unutuldu. (Sahih Muslim, [d. 875 AD] Vol. 2:2286, p.501) Bir kısmı iptal edildi. (Sahih al-Bukhari, [d. 870AD] Vol. 5:416, pg.288) Bir kısmı kayıp. (Sahih al-Bukhari, [d. 870AD] Vol. 8:817, pg.539) Dikkate alınmayan ayetler. (Ibn Abi Dawud, Kitab al-Masahif p.11) Değiştirilen ayetler. (Muwatta Imam Malik, [d.795 AD] p.64,Ibn Abi Dawud, Kitab al-Masahif p.117)
- Acaba yedinci ve sekizinci yüzyılda Kur’an’ın basına getirilen bu olaylara nasıl bir dava açılmalıdır?
- Eğer, bu olaylar Kur’an’a ayak basmak kadar önemli degildir şeklinde düşünülüyorsa, Ömer’in yaptığı üzerine ne düşünmek lazim?
- Peki Ömer için nasıl bir dava açılmalıydı? Cünkü 7. Yüzyılda Ömer, Cebrail Melek tarafindan Muhammed’e indirilen ve Muhammed’in etrafındaki kişiler tarafından yazıya dökülen herşeyi toplatıp yaktırdı. Acaba bir matbaa tarafından bastırılan bir kitaba ayak basan kadın ahlaksız diye sesleniliyorsa ve dava acılıyorsa, Ömer’e, hakkında ne düşünmek gerektiğini sormak lazım. Ömer döneminde matbaa yoktu ve o direk Muhammed’den verilen sureleri yaktırdı.
- Başlangıçtan beri, İnsanoğlunun problemlerinden birisi; Tanrı’ya ibadet etmektense, O’nun yarattıklarına ibadet etmek olmuştur yada O’nun yarattıklarını Tanrı ile aynı seviyeye koymak olmuştur. Kur’an bunun bir örneğidir. Tanrıyı anlatan ve onu tanımamızı sağlayan Kutsal Kitaplar, Yerleri ve Gökleri ve içindeki her şeyi yaratan Yaratıcı’ya ibadet etmemizi söyler.
“Benden başka tanrın olmayacak. Kendine yukarıda gökyüzünde, aşağıda yeryüzünde ya da yer altındaki sularda yaşayan herhangi bir canlıya benzer put yapmayacaksın. Putların önünde eğilmeyecek, onlara tapmayacaksın.” (Çıkış, Bölüm 20)

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Verilen kaynaklar İngilizce olduğu ve bizde olmadığı için doğrudan o kaynaklara bakmamız mümkün değildir. Bu sebeple referans olarak verilen yerlerini ancak “konunun geçtiği yerleri” araştırarak kaynak verebiliriz:

- “Kur'an’ın bir kısmı kayboldu” iddiası ile ilgili şöyle bir ifadeye rastladık:

“Hz. Ömer, Allah’ın kitabından bir ayet sordu, ‘Bu ayet Yemame harbinde şehit olan bir kimsenin yanında idi.’ dediler. Bunun üzerine Hz. Ömer: ‘İnna lillah’ dedi (yani üzüntüsünü bildirdi)” (bk. İtkan, -18. Nev’/bölüm:1/77) Suyuti bu rivayetin munkatı/zayıf olduğunu bildirmiştir. (a.g.y)

Aslında Hz. Ömer: “Filanca ayet” diye sorması ve karşıdakinin de “filan adamın yanındadır” demesi, her ikisinin de bu ayeti çok iyi bildiğini göstermektedir. Dolayısıyla, - bu rivayet sahih olsa bile- bu ayetin kaybolması diye bir şey söz konusu olamaz.

- Bilimsel objektiflik, araştırmacının leh veya aleyhinde olsun, işlediği konuyla ilgili farklı değerlendirmelere yer vermeyi gerektirir. İtkan’da söz konusu edilen şu bilgileri de göz ardı etmemek ilmin hasiyetiyle uyumlu bir davranış olur:

“Hz. Ömer döneminde yapılan Kur’an’ı bir araya getirme çalışmasındaki heyetin başkanı olan ve Kur’an’ın tamamını ezbere bilen Zeyd b. Sabit, iki şahit olmadan kimseden ayetleri kabul etmezdi.” (İtkan, 1/77)

Bu haberi değerlendiren İbn Hacer: “Bu iki şahitten maksat: getirilen ayetin (Hz. Peygamberin hayatında tespit edilen) yazılı bir belge, bir de ilgili ayeti ezbere bilmek” olduğunu söylemiştir. Sahavi’ye göre, “iki şahit, getirilen ayetin Hz. Peygamber (asm)'in hayatında yazıldığına şahitlik eden iki âdil şahit” demektir. Ebu Şame’ye göre, bu iki şahit, gelen Kur’an’ın ilgili bölümünün Hz. Peygamberin huzurunda yazıldığına dair şahitlik ederler. (bk.el-İtkan,  a.g.y)

Demek ki, Kur’an Hz. Peygamber (asm)'in hayatında titiz bir şekilde yazıldığı gibi, daha sonraki toplanıp Mushaf haline getirilme işinde de aynı titizlik gösterilmiştir.

- Soruda kaynak olarak gösterilen Müslim’in 2286 (20, 21, 22)  nolu hadislerde “(ayetlerin) Bir kısmı unutuldu” iddiasını gösteren hiçbir ifade yoktur.

- Buhari’de yer aldığı belirtilen “(Ayetlerin) Bir kısmı iptal edildi” ifadesi, nesih ile ilgilidir. Daha önce indirilmiş bir ayetin hükmünün daha sonra kaldırılabileceği hususu bizzat Kur’an’la sabittir. Bu konu hakkında bir çok özel eserler yazılmış ve bunun hikmetleri üzerinde durulmuştur.

“Biz, daha hayırlısını veya benzerini getirmedikçe, herhangi bir ayetin hükmünü neshetmeyiz veya ertelemeyiz. Allah’ın her şeye kadir olduğunu bilmez misin?” (Bakara, 2/106)

mealindeki ayette bu gerçeğin altı çizilmiştir. Onun için bu konuyu yadırgayanlar cahil olan kimselerdir.

- “(Kur’an’ın) Bir kısmı kayıp” iddiası:

Bu konuda İbn Hanbel’de de “Ahzab suresinin ayetlerinin bir kısmının şu anda kaybolduğu” konusunda böyle bir rivayet vardır.

- Önce bu hadis rivayeti zayıfır. (bk. Müsned, tahkik: Şuayb, el-Arnavut, Âdil Müşid, Muessesetu’r-rsale, 1421/2001, ilgili yer, ilgili hadisin tahkiki)

- Bununla beraber, bazı alimlerin bildirdiğine göre, -şayet bu gibi rivayetler sahih ise- bunun anlamı şudur; Kur’an’ın iddia edilen ayetleri önce inmiş daha sonra neshedilmiş, -deyim yerindeyse- Allah tarafından bunlar rafa kaldırılmıştır. Bu ayetlerden bahsedenler ise, (örneğin Ahzab suresinin şu andaki ayetlerinden çok daha fazla sayıda ayetleri var olduğunu söyleyenler) o sure veya ayetlerin ilk indiği (nesh olmadan önceki) durumlarından söz etmişlerdir. (bk. Kurtubî, 14/113)

- Soruda yer alan “Cünkü 7. Yüzyılda Ömer, Cebrail Melek tarafından Muhammed’e indirilen ve Muhammed’in etrafındaki kişiler tarafından yazıya dökülen herzeyi toplatıp yaktırdı.” ifadesi dinsizlik fanatizminin bir hezeyanı olmak yanında, insanlığın yüz karası bir yalan ve iftiranın belgesidir. Şöyle ki:

a) Hz. Ömer’in Kur’an’ı 7. yüzyılda yaktığını söylemekle, çok sonradan yanlış olduğunun farkına varılmış olduğundan Kur’an’ın yakıldığı imajı verilmek istenmiştir. Halbuki Kur’an, bizzat 7. yüzyılda vahiy olarak indirilmiştir. Hz. Ömer Resulullah’ın vefatından yaklaşık üç yıl sonra halife olmuştur. Ortada Kur’an’ın inişi ile toplanması arasında öyle “uzun bir zaman” yoktur.

b) Kur’an’ın Hz. Ömer tarafından yakıldığı iddiası ise, tarihi bilgilerden yoksun bir kişinin cehalet dolu bir hezeyanıdır. Çünkü, Kur’an, son olarak Hz. Osman döneminde bir işleme tabi tutulmuş ve 7 nüsha halinde çoğaltılmış olan bu Mushafların dışında “şahıslar tarafından kendileri için yazılan özel mushafların” yakılması emredilmiştir. Bu emir, şahısların kendilerine özel olarak yazdıkları ile bütün sahabenin ittifakıyla kabul edilen yeni Mushaf arasında bazı farlılıklar olabilir endişesiyle verilmiştir.

Demek ki, Hz. Ömer döneminde Mushafların yakılması diye bir şey söz konusu değildir.

- Hz. Ali, Hz. Osman’ın bu yakma işini, desteklemiş ve şunları söylemiştir:

“Osman hakkında hayırdan başka bir şey söylemeyin. Vallahi Osman bütün yaptıklarını bizim (bütün sahabelerin) gözü önünde yapmıştır.” (İtkan, 1/79).

- Kur’an’ın toplanması ile ilgili işlemler ise özetle şöyle tahakkuk etmiştir:

Hz. Peygamberin hayatında değişik yazı malzemelerine yazılan ve en son ayet onun vefatından sadece 9 gün önce indiği gerçeği ortada olduğuna göre, bütün Kur’an’ı bir araya getirme işinin mümkün olmadığı bir hakikattir. Bu sebeple, Hz. Peygamberin hayatında ve onun huzurunda değişik yazı malzemesine yazılan Kur’an, Hz. Ebubekir döneminde, o dağınık halden bir araya getirilmiş ve Resulullah’ın hayatında bilinen tertip üzere sayfalarda yazılmıştır.

- Kaynaklarda vurgulanan şu nokta önem arz etmektedir: Hz. Ebubekir döneminde ilk defa bir Mushaf haline getirme ameliyesinde, komisyon başkanı olan Zeyd b. Sabit, kendisi hafız olmakla beraber, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in de telkinleri doğrultusunda, Kur’an’ın bu çalışmasında iki kriteri esas almıştır. Bu oldukça objektif olan iki kriterden:

Birincisi: Hz. Peygamber’in vahiy kâtiplerine yazdırdığı şekliyle yer alan yazı malzemelerine başvurarak ayetleri tespit etmek. Ve bu malzemeyi tespit ederken de mutlaka iki şahidin şahitliğiyle tasdik edilmesi şartını aramak.

İkincisi: Kur’an’ı ezberden okuyan hafızların bilgisine müracaat etmek. (bk. Zerkanî, Menahilu’l-İrfan, 1/252)

- Hz. Ebubekir, bu Mushafı yanında korumuş, sonra ikinci halife Hz. Ömer de aynı titizliği göstermiş ve onun vefatından sonra kızı “Müminlerin annesi” Hz. Hafsa bu emaneti titizlikle korudu.

Nihayet Hz. Osman yine Zeyd b. Sabit başkanlığında kurduğu mushafları istinsah edip çoğaltma çalışmasında bu Mushafı Hz. Hafsa’dan emaneten almış daha sonra ona iade etmiştir. (bk. Menahil, 1/253).

c) “Kur an'ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.” (Hicr, 15/9) mealindeki ayette açıkça ifade edilen “ilahî koruma vadi” karşısında, bu hükme ters düşen hiçbir rivayetin bir değeri olmaz.

- Abdurrahman el-Cezerî’nin de ifade ettiği gibi, bütün ümmetin ittifakıyla, mütevatir/en sağlam bir yolla bize kadar gelen Kur’an’ın ayetleri, böyle ahad/tek şahıstan gelen, mütevatir olmayan rivayetlerle ispat edilemez ve Kur’an olarak kabul edilemez. (bk. Cezerî, el-Fıkhu ala’l-Mezahibi’l-Arbaa, 4/257)

- Bu kabil zayıf bazı rivayetleri aktaranlar dahil, hiçbir İslam alimi elimizdeki mevcut Kur’an’dan bazı ayetlerin eksik olduğunu söylememiştir. O rivayetleri -onlar da inanmadıkları halde- ilmin haysiyetini koruma adına duyduklarını yazmayı uygun görmüşler, fakat bunda hiç de isabet etmemişlerdir.

- Hatta senet bakımından bu gibi rivayetler sahih de olsa, mütevatir hadis rivayetlerine aykırı olan bu gibi Âhad rivayetlerin kabul edilmesi söz konusu değildir. Kaldı ki, mütevatir ve ümmetin icmaıyla sabit olan mevcut Kur’an’a  aykırı düşen hiçbir rivayet değerlendirmeye alınmaz. (Menahilu’l-irfan, 1/288, 430-432)

- Yazarın: “Başlangıçtan beri, İnsanoğlunun problemlerinden birisi; Tanrı’ya ibadet etmektense, O’nun yarattıklarına ibadet etmek olmuştur yada O’nun yarattıklarını Tanrı ile aynı seviyeye koymak olmuştur. Kur’an bunun bir örneğidir” şeklindeki ifadesi, ön yargı fanatizminin insanı ne hale soktuğunun canlı bir göstergesidir. Çünkü, İslam aleminde Kur’an’a tapan tek bir Allah’ın kulu yoktur. Öyle anlaşılıyor ki, bu ateist, bir yandan Allah’a iman etmemiş olduğu halde, diğer yandan -utanmadan- iman etmiş gibi bir tavır sergilemekte ve iki yüzlülük örneğini vermekte bir sakınca görmüyor.

- Herhalde kendi mantıksız mantığına göre, Müslümanların Kur’an’ın emir ve yasaklarına riayet etme hususunda gösterdikleri titizliği, “Kur’an’a tapma” olarak algılamaktadır. Halbuki Kur’an, Allah’ın emirlerini biz insanlara tebliğ eden ilahi bir kitaptır. Bu sebeple, bu kitaptaki emirlere riayet etmek, Allah’a tapmaktan kaynaklanmaktadır. Bu kitaba uymak doğrudan Allah’ın emirlerine uymak anlamına gelir.

Öyle zannediyoruz ki, dünyada aklı başında hiç bir insan Allah’ın emirlerinin bir mecmuası olan Kur’ana gösterilen saygıyı -Allah’tan bağımsız olarak- bu kitaba tapmak olarak değerlendirmez. Yazarın bu ifadeleri, ateizmin ne kadar akıldan uzak bir düşünce sistemi olduğunu göstermektedir.

İlave bilgi için tıklayınız:

Kur'an'ın aslı yakıldı mı?
Kur'an-ı Kerim'in yazılması, toplanması ve kitap haline getirilmesi hakkında detaylı bilgi verir misiniz?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun