Tüp bebek tedavisinde cinsiyet seçimini insanlar yapmaktadır. Kız veya erkek yaratmayla ilgili ayeti nasıl anlamalıyız?

Tarih: 15.09.2011 - 00:10 | Güncelleme:

Soru Detayı
Tüp bebek tedavisinde cinsiyet seçimini insanlar yapmaktadır. Buna göre, “...Allah dilediğine kız evlat, dilediğine erkek evlat verir, yahut kızlı oğlanlı olarak her iki cinsten karma yapar. Dilediğini de kısır bırakır...” (Şura, 42/49, 50) ayetini nasıl anlamak gerekir?
Cevap

Değerli kardeşimiz,

İtikat dairesi ile sebeplere bağlı olarak yaratılan fiiliyat dairesini birbirine karıştırmamak gerekir. Örneğin hasta olduğumuz zaman doktora gidiyoruz, verdiği ilaçları kullanıyoruz ve iyileşiyoruz. Bu tarz bir muamele, Allah’ın fiiliyat dairesinde yarattığı bir hikmet manzumesidir.

Sebeplere yapışmak, Allah’ın Hakîm isminin emrini yerine getirmek manasına gelir. Ancak, hikmet dairesinde kullandığımız ilaçların sonucunda, doktorun veya ilaçların doğrudan bize şifa verdiğini diyemeyiz. Bilakis, “Allah’ın Hakîm isminin tecellisiyle yeryüzü eczanesinde depo ettiği ilaçlarını kullandık ve O da Şafî ismiyle bize şifa verdi.” demek zorundayız.

Sebeplere riayet etmemek, Allah’ın Hakim isminin düzenlediği fıtrî nizam-nameye/ilahî yönetmeliğe aykırı olduğu gibi, hakikî tesiri sebeplere vererek Allah’ı devre dışı bırakmak ise gerçeğe, hak ve hakikate aykırıdır, İslam inancına taban tabana zıttır.

Bunun gibi, evlenmek çocuk yapmak için uyulması gereken bir sebeptir. Fakat çocuğu yaratan Allah’tır. Nitekim bir çok evlilerde çocuk olmuyor.

Çocuğun kız veya erkek olmasının da bir ilahî kanuna bağlanması Hakîm isminin bir yansımasıdır ve hikmetli sebepler dairesi nizamnamesinin bir gereğidir. Ancak, bu nizamnameyi düzenleyen de onu uygulayan da Allah’tır. Bir çok defa Allah bu nizamnameyi uygulamayarak kendisinin mutlak iradesini ve mutlak kudret ve yaratıcılığını göstermektedir.

Jinekolji ve biyolojide (X-Y) olarak adlandırılan ilahî yönetmeliği yürürlüğe koyan da onu uygulan da Allah’tır.

Dolayısıyla, Allah dilemedikçe hiçbir insanî seçenek gün yüzünü bulmaz. Gün yüzüne çıkanlar da ancak Allah’ın dilemesiyle çıkarlar.

İlgili ayetlerin mealleri şöyledir:

“Göklerin ve yerin egemenliği Allah'a aittir. O dilediğini yaratır; dilediğine kız çocukları bahşeder, dilediğine de erkek çocukları bahşeder. Yahut erkek ve kız çocuklarını birlikte verir. Dilediğini de çocuksuz bırakır. Şüphesiz O her şeyi bilir, her şeye gücü yeter.” (Şura, 42/49, 50)

Bir önceki âyette insanoğluna ilâhî bir rahmet tattırıldığında sevinip şımardığı, ama istemediği bir durumla karşılaşınca nankörlük ettiği belirtildikten sonra, burada Kur'an'ın geldiği dönemde ve toplumda bu tavrın çok açık bir örneğine, çocuk sahibi olma ve çocukların cinsiyeti konusundaki anlayışa değinilmektedir.

Câhiliye dönemi Arapları, çocuğun meydana gelmesi ve özellikle cinsiyetinin belirlenmesini Yüce Allah'ın irade ve kudretine bağlamak yerine insanlara nispet edercesine; bu konuyu övme, övülme, kınama ve kınanma sebebi sayıyorlardı. Esasen değişik toplumlarda görülegelen ve günümüzde de yer yer açık veya gizli biçimde insanlar üzerinde etkisini hissettiren bu telakki, Kur'an tarafından mahkum edilmiştir.

Bu âyetlerde biri inanç diğeri ahlâk alanıyla ilgili iki ana tema dikkati çekmektedir:

İnançla ilgili olarak şu mesajın verilmek istendiği söylenebilir:

Evrendeki hiçbir varlık ve oluş Yüce Allah'ın hükümranlığı dışında düşünülmemelidir. İnsanlar için büyük önem tanıyan çocuk sahibi olma ve çocuğun cinsiyeti konusunda -tıbbî müdahalelerin etkileri dahil olmak üzere- insan irade ve çabasının ürünü gibi görünen sonuçların da gerçekte ilâhî iradeden bağımsız olmadığı ve Allah Teâlâ'nın koyduğu yasalar çerçevesinde gerçekleştiği asla göz ardı edilmemelidir.

Buna bağlı olarak verilmek istenen ahlâkî mesaj da şu olmaktadır:

49. âyetin lafızlarından açıkça anlaşıldığı üzere, ister kız ister erkek cinsinden olsun, doğan her çocuk Allah'ın bağışı ve armağanı olduğuna, erkek ve kız çocuklarına birlikte sahip olmak da kısır kalmak da ilâhî iradeye bağlı bulunduğuna göre, çocuk sahibi olma veya olamama, kız veya erkek çocuğunun dünyaya gelmesi insanlar için bir övgü veya yergi konusu olmamalı, bir üstünlük ya da kusur gibi görülmemelidir.

Kulun görevi, çocuk sahibi olmuşsa  -bazı âyetlerde dünya hayatının süsü olarak nitelenen- bu armağanı veren Allah'a şükretmek, istediği veya gerekli meşru sebeplere tevessül ettiği hâlde çocuk sahibi olamamışsa -sınav alanı olan dünya hayatında insanların sağlık, vücut temliği vb. bütün nimetlerde eşit tutulmadıklarını dikkate alarak- sabretmektir.

İnsanın çocuk sahibi olmayı ve bunun mutluluğunu yaşamayı arzu etmesi doğaldır ve din bunu kınamaz. Fakat ister bu ister başka konuda bir kimsenin gerçekleşmesini arzuladığı bir sonucu kendi hayatı ve mutluluğu için vazgeçilmez görmesi, sonuçta kendisi için neyin iyi neyin kötü olduğunu daha çok kendisinin bildiği iddiasında bulunması gibi bir anlam taşır.

Böyle bir tutumun yanlışlığı ve İlâhî takdire rıza göstermeme anlamı taşıdığı ise açıktır. Bu yanlışlığa düşülmemesi için Kur'an'ın yaptığı uyarılardan biri şöyledir:

"Hakkınızda hayırlı olduğu hâlde bir şeyden hoşlanmamış olabilirsiniz. Sizin için kötü olduğu hâlde bir şeyden hoşlanmış da olabilirsiniz. Yalnız Allah bilir, siz ise bilemezsiniz." (Bakara, 2/216)

Not: Tıbbi bir zorunluluk bulunmadıkça, cinsiyet tayinine gidilmesi dinen uygun değildir.

İlave bilgi için tıklayınız:

Tüp bebekle çocuk sahibi olmak caiz midir, şartları nelerdir? Cinsiyet belirleme yöntemleri caiz midir?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun