Tanrı dile gelmez, Muhammed onu konuşturmakla çok büyük hata yapmış, iddiasına cevap verir misiniz?

Tarih: 08.01.2016 - 09:15 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Muhammed kendi zihninde yarattığı tanrıya Allah ismini takmış ve onun elçisi olmuştur. Hristyan teolaglar Muhammedi "Tanrı dile gelmez, Muhammed onu konuşturmakla çok büyük hata yapmıştır" derler. "Tanrıdan esinlenilebilir" derler. Muhammed “Tanrı'nın sesi olmak" yerine,"Tanrı'dan esinlenrek" konuşsaydı İslam’ın pek çok insanlık dışı uygulaması, kolaylıkla reforme edilebilirdi.
- Muhammed hastalığının (peygamberlik) başlarında, ürkek/çekingendi. İlerleyen yıllarda, yarattığı Allah'ı kendi heva ve hevesinin aracı kıldı. Allah 6.yyda Arabistan’da, Muhammedin kafasında şekillendi. Ömer, Ali, Dıhye, Ebubekir, Varaka oluşumunda çok katkıları oldu.
- Kur'an'ın Allah'ının tek derdi, kendisine iman edilmesidir. Diğer her konu, onun nazarında talidir. Bilinmek/tanınmak,ne kadar da insansı! Kur'an’daki Allah'ın bilinme/tanınma/tapılma saplantısı obsesyon boyutundadır. Başka hiç ama hiç bir şeye buna verdiği önemi vermez.
- Allahü Teala, insan-insan, insan-evren ilişkilerine konsantre olmak yerine insan-Allah ilişkisine sıkışmış kalmıştır.
- Allahü Teala'nın gerçek rakibi paradır. Lat, menat, uzzayı yok etti. Ama paraya karşı çaresiz. Para da her şeyi bilir/görür/duyar. Pek çok müslüman Allahı parayla aldatıyor. Hatta Allah'ı soyutluktan, somuta indirmişler, adına da para demişler.
- Allah peygamberlerine, vebanın şifasını söylemediği için, tüm dünyada 14.yy kara ölüm olarak kayıtlara geçti.
- Kur'an'ın ana takıntısı "Allah'tan başkasına ibadet ve kulluk etmek"dir. İbadet ve Kulluk, putperestlikle ilintilidir. Her şeyi bilen Allah, kendinin ne yapacağını da biliyordur. Bir sonraki adımını biliyorsa, iradesi yoktur, makine gibidir.
- Tanrı da değildir Kur'andaki Allah çok sinirli, kızgın ve insanı yarattığına pişman fakat elinden bir şey gelmezmiş gibidir.
- Tüm müminler cennete gitse bile, gelmiş geçmiş 100 Milyar insandan, sadece 10 Milyarı cennetlik. Allah %90 hatalı çalışıyor.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bu yazıda iddia edildiğine göre, güya “Hristiyan teologları, Hz. Muhammed’in “Tanrı'nın sesi olmak" (doğrudan Allah’tan vahiy aldığını söylemek) yerine, ondan esinlenerek bu vahyi ortaya koyduğunu söyleseydi daha doğru olurdu” demişlermiş.. Böylece “İslamın -haşa yüz bin defa haşa- pek çok insanlık dışı uygulaması, kolaylıkla reforme edilebilir”miş.

Evvela, İslam literatüründe, Hz Muhammed (asm)’in “Allah’ın sesi olduğunu” söylediğine dair bir bilgiye rastlayamazsınız.

Hz. Muhammed, Allah’tan gelen Kur’an vahyini Hz. Cebrail vasıtasıyla almıştır. Fakat Kur’an, şimdiki İnciller gibi insanlar tarafından kaleme alınan bir kitap değildir. A’dan Z’ye Allah’ın kelamıdır.

Ateistin: Eğer Kur’anın tamamen bir vahiy olduğu kabul edilmeseydi, “kolaylıkla reforme edilebilirdi” şeklindeki gerekçesi gerçekten manidardır. Demek bütün mesele, dinleri bu heriflerin keyfine uydurmaktır. Kim bilir belki, eğer İslam dini bunların heva ve heveslerine uysaydı, hepsi müslüman olurdu.

- Hiçbir dine inanmayan bir ateistin, inanıyormuş gibi Hristiyan teologların ağzından İslam dinine hücum etmesi de çok manidardır. Öyle anlaşılıyor ki, bunların maksadı, gerçeği görmek, gerçeği ortaya koymak değil, uğrunda ahiretlerini bilmeden feda ettikleri ateizmi savunmak için, inanmadığı dinlerden de destek almaktan çekinmezler.  

Bu iki yüzlü tavır, Bediüzzaman Hazretlerinin bunlarla fikri mücadele etmenin önemini ortaya koyan şu ifadelerinin ne kadar haklı ve hikmetli olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir:

“Ehl-i iman, değil müslüman kardeşleriyle belki hristiyanın dindar ruhanîleriyle ittifak etmek ve medar-ı ihtilaf meseleleri nazara almamak, niza' etmemek gerektir. Çünki küfr-ü mutlak (ateist zihniyet) hücum ediyor.” (Emirdağ Lahikası-I, s. 206)

- Bu herif, tarih içinde vebadan ölen müslümanların ve diğer insanların faturasını da Allah’a kesmiştir. Üstelik haşa, “Allah’ın bu ilacı bilmediğini”, bundan ötürü müslümanlara öğretmediğini iddia ediyor. Bu gibi  herifler, kıyamet günü bize öğretmedi diyerek “iman etmemelerinin” faturasını da Allah’a kesmeye kalkarlarsa şaşmayın.

- “Kur'an'ın ana takıntısı: Allah'tan başkasına ibadet ve kulluk etmektir” şeklindeki düşünce kadar mantık dışı bir takıntı olamaz. Milyonlarca İslam aliminin belirttiği gibi, Kur’an’ın en büyük maksadı “tevhid” akidesini, yani Allah’tan başka bir yaratıcının, bir mabudun, ibadete layık bir ilahın olmadığını ders vermektir. Ortak kabul etmeme düsturu insan gibi aciz, başkasının yardımına muhtaç olan kimselerin hararetle savunduğu, bu sebeple, bir devlette iki cumhurbaşkanı, bir ilde iki vali, bir köyde iki muhtarın bulunmadığı gerçeği ortada iken, kâinat sultanının ortaklığı reddeden ayetlerini aklına sıkıştıramayanlar nasıl insan olabilir!..

Kur’an’ın hakikatlerine karşı ön yargı takıntısı musibetine müptela olmuş bu gibi zavallıların da akıllarını başlarına almaları ümidiyle, asrın söz sahibi Bediüzzaman Hazretlerinin şu ifadelerine kulak vermekte fayda mülahaza etmekteyiz:

“...Hâkimiyetin şe'ni, müdahaleyi reddetmektir. Hattâ en edna bir hâkim, bir memur; daire-i hâkimiyetinde oğlunun müdahalesini kabul etmiyor. Hattâ hâkimiyetine müdahale tevehhümüyle, bazı dindar padişahlar -halife oldukları halde- masum evlâdlarını katletmeleri, bu "redd-i müdahale kanunu"nun hâkimiyette ne kadar esaslı hükmettiğini gösteriyor.”

“Bir nahiyede iki müdürden tut, tâ bir memlekette iki padişaha kadar, hâkimiyetteki istiklaliyetin iktiza ettiği "men'-i iştirak kanunu" tarih-i beşerde çok acib herc ü merc ile kuvvetini göstermiş."

"Acaba âciz ve muavenete muhtaç insanlardaki âmiriyet ve hâkimiyetin bir gölgesi, bu derece müdahaleyi reddetmeyi ve başkasının müdahalesini men'etmeyi ve hâkimiyetinde iştirak kabul etmemeyi ve makamında istiklaliyetini nihayet taassubla muhafazaya çalışmayı gör; sonra hâkimiyet-i mutlaka rububiyet derecesinde ve âmiriyet-i mutlaka uluhiyet derecesinde ve istiklaliyet-i mutlaka ehadiyet derecesinde ve istiğna-yı mutlak kadiriyet-i mutlaka derecesinde bir Zât-ı Zülcelal'de, bu redd-i müdahale ve men'-i iştirak ve tard-ı şerik, ne derece o hâkimiyetin zarurî bir lâzımı ve vâcib bir muktezası olduğunu kıyas edebilirsen et.” (Asa-yı Musa, s. 170)

İlave bilgi için tıklayınız:

Fetret ehlinin, yani İslam'dan haberi olmayanların sorumluluğu var mı?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun