Mantıken, neden Allah’tan başka sonsuzdan gelen ezeli bir varlık düşünülemiyor?

Tarih: 31.12.2013 - 01:25 | Güncelleme:

Soru Detayı

1. Allah'ın sıfatları sonsuz, mutlak, kesintisiz. Bir işi yapmak için ise o işi yapacak kadar ilim yeter. Neden Allah'ın sıfatları sonsuz olmak zorundadır?
2. Allah'ın zati ve subuti sıfatları var. Allah eşsiz ve benzersiz, hem zatı hem sıfatları bakımından. Mesela kıdem ezeli olma sıfatı. Neden başka bir varlıkta bu sıfat bulunamıyor? Neden mantıken, Allah haricinde sonsuzdan gelen ezeli başka bir varlık düşünülemiyor?
3. Aynı şekilde aklıma şöyle şeyler geliyor, neden Allah'ın farklı sıfatlarını -haşa- içeren başka bir varlık olamaz? Örneğin kıdem ve ilim sıfatına -haşa- sahip, ancak O'nun diğer sıfatlarına sahip olmayan bir varlık. Ya da Allah'ın zati veya subuti sıfatlarından bazılarında -haşa- Allah'a eş, diğer sıfatlarında O'na eş olmayan, O'nun diğer sıfatlarına sahip olmayan bir varlık. Diğer bir deyişle, şöyle düşünelim bir varlık var, Allah'ın sıfatlarından bazısına -haşa- sahip bazısına sahip değil. Ancak biliyoruz ki bu imkansız; ama neden? Bunlar neden olamaz, mantıki açıklamaları nedir? Neden Allah bütün sıfatlarında benzersizdir?
4. Neden aciz olan hiçbir zaman ilah olamaz, neden aciz bir ilah düşünülemez?
5. Günlük hayatta sonsuz, sınırsız gibi kelimeleri duymak beni rahatsız ediyor. Bunları kullanmak doğru mu? Bunu düşünürken aksi aklıma geldi, yani ezeli olmak. Allah'tan başka ezeli bir şey olabilir mi sorusu aklıma geldi. Tereddüt ettim. Tereddüt ettikten sonra, gidip ilim kitaplarına baktım. Bu tip tereddütler dinden çıkmamıza sebep olur mu?
6. Bu soruları yazmak beni dinden çıkarır mı? Aklıma üşüşen soruları yazdım. Nakil ile elbette Allah'ın bize bildirdiği şekilde itikadımız sabit. Ancak mantıkla bu soruları doyurucu, kafaya üşüşen soruları giderecek şekilde cevaplayabilir miyiz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

1) İmkan: Kelime olarak; varlığı mümkün olan şeylere denir. Yani, var olması ile yok olması eşit olan demektir. Bu eşitlikten var olanlara; vaki, yok  olanlara da; mümkün denir. İşte bu eşitliği bozmak ancak ve ancak  mümkinat cinsinden olmayan Vacip bir vücutla mümkündür.

Zira mümkünün, mümküne illet, yani sebep olması imkansızdır. Yoksa devir ve teselsül dediğimiz, mantıksız şeyleri kabul etmemiz gerekir ki, bu da muhaldir.

Devir: Mümkün bir şeyin, mümkün olan bir şeyi varlık alanına çıkarması demektir ki, bu da batıldır.

Buna şöyle bir temsille işaret edelim; A okuluna kayıt yaptıracaksın ve müracaat ettin. A okulu dedi ki kayıt şartımız, B okuluna kayıt belgesidir. Sen hemen B okuluna gittin. Onlar da dedi ki; kayıt şartımız A okuluna kayıt olmanızdır. Böyle bir durumda senin, her iki okula da kayıt olman ebediyen imkansız hale gelir. İşte devir, yani kısır döngü denilen şey budur.

Şimdi varlık sahasına çıkmamış bir mümkün, nasıl olur da başka bir mümkünün varlık sahasına çıkmasına sebep olabilir. Öncesiz / ezeli olarak var olmalı ki, başka mümküne illet ve sebep olsun. Buradan açıkça anlaşılır ki: Mümkün, mümküne sebep olup yaratıcılık yapamaz.

Teselsül: O sebep, bu sebepten, bu sebep, şu sebepten diyerek sonsuza giden bir sebep-sonuç zinciri kabul etmek demektir ki, bu da aklın kabul etmeyeceği imkansızlar sınıfındandır. Teselsülün batıl bir fikir olduğunu kelam alimleri isbat etmişlerdir.

2) Allah’tan başka ezeli bir varlık daha olsaydı, o da ilah olurdu. Bu takdirde o da kendi peygamberlerini ve kitaplarını gönderecek ve kendisinin var olduğunu ispat edecekti. Böyle bir şey olmadığına göre, öyle bir şey de yok demektir.

Şayet öyle ezeli başka yaratıcılar da olsaydı, onlar da bir şeyler yaratır ve bunu insanlara deklere ederlerdi. Çünkü, güzel bir şeyi yaptığınızda onu teşhir  etmek seyircilerin görüşüne sunmak, onların takdirini kazanmak sanat yapanlar için çok önemlidir. Aşağıda meali verilen ayette bu gerçeğe vurgu yapılmıştır.

“Müşriklere de ki: Şimdi baksanıza şu sizin Allah’tan başka ilahlaştırıp yalvardığınız putlarınıza! Söyler misiniz, onlar yerde hangi şeyi yaratmışlar, yoksa göklerde mi bir ortaklıkları var? (Akıl yönünden bu mümkün olmayınca, nakil yönünden putlara ibadetin gerçek olduğunu gösterin) Eğer bu iddianızda tutarlı iseniz, daha önce gelmiş bir kitap yahut hiç değilse bir bilgi kalıntısı varsa getirin görelim.” (Ahkaf, 46/4)

3) Bu vesveselerden kurtulmak gerekir. Dediğiniz şeyler ancak ezeli olan bir varlığın sıfatlarıdır. Allah’a mahsus olan sıfatlara sahip olmak Allah olmayı gerektirir. Örneğin sonsuz ilim ve kudrete sahip olmak veya ezeli olmak… İkinci maddede başka bir ilahın aklen olmadığını belirttik.

Bir aklî delil de hâkimiyette geçerli olan “men-i müdahale” kanunudur.

“Âmiriyet ve hâkimiyetin muktezası; rakib kabul etmemektir, iştiraki reddetmektir, müdahaleyi ref'etmektir. Onun içindir ki; küçük bir köyde iki muhtar bulunsa, köyün rahatını ve nizamını bozarlar. Bir nahiyede iki müdür, bir vilayette iki vali bulunsa, herc ü merc ederler. Bir memlekette iki padişah bulunsa, fırtınalı bir karmakarışıklığa sebebiyet verirler."

"Madem hâkimiyet ve âmiriyetin gölgesinin zaîf bir gölgesi ve cüz'î bir nümunesi, muavenete (yardıma) muhtaç âciz insanlarda böyle rakib ve zıddı ve emsalinin müdahalesini kabul etmezse; acaba saltanat-ı mutlaka suretindeki hâkimiyet ve rububiyet derecesindeki âmiriyet, bir Kadîr-i Mutlak'ta ne derece o redd-i müdahale kanunu ne kadar esaslı bir surette hükmünü icra ettiğini kıyas et."

"Demek uluhiyet ve rububiyetin en kat'î ve daimî lâzımı; vahdet ve infiraddır(Yani: Allah olmanın en açık vasfı bir olmaktır). Buna bir bürhan-ı bahir ve şahid-i katı', kâinattaki intizam-ı ekmel ve insicam-ı ecmeldir(Kâinattaki harika nizam ve intizam Allah’ın bir olduğunun en açık bir delilidir). Sinek kanadından tut, tâ semavat kandillerine kadar öyle bir nizam var ki; akıl onun karşısında hayretinden ve istihsanından 'Sübhanallah, mâşâallah, bârekâllah' der, secde eder.” (Nursi, Sözler, s. 683)

“Halbuki gökte ve yerde, Allah’tan başka ilahlar bulunsaydı, oraların nizamı bozulurdu. Demek ki o yüce arş ve hükümranlığın sahibi Allah, onların (o müşriklerin) zanlarından, onların Allah’a reva gördükleri vasıflardan münezzehtir, yücedir!” (Enbiya, 21/22)

mealindeki ayette bu gerçeğin altı çizilmiştir.

4) İlah demek, bütün varlıkların taptığı hakiki mabud demektir. Hakiki mabud demek, bütün varlıkların kendisine tapmalarına layık olan varlık demektir. Bütün varlıkların kendisine tapmalarına hakk kazanan, bütün o varlıkların yaratıcısı demektir. Bütün varlıkların yaratıcısı demek, sonsuz kudret sahibi olmayı gerektirir. Bu mantık zincirinin neticesi şudur: “Âciz olan ilah olamaz.”

5) Allah’tan başka ezeli bir veya birkaç varlığın olduğunu kabul etmek küfre götürür.

Ancak, böyle bir şeyi tasdik etmeden, sadece tasavvur edip hayal etmek, küfre götürmez. Çünkü, tasavvur tasdikten başka bir şeydir. Tasavvur bir hüküm değildir. Sadece bir konuda tarafsız bir şekilde bir hayal kurmaktır. Örneğin: bir adamı öldürme tasavvuru kişiyi katil etmez. Bir adama sövme tasavvuru ona gerçekten sövmüş gibi yapmaz. Bu konularda ve de vesvese konusunda sitemizdeki vesveseyle ilgili cevapları ve Risale-i Nur’u size tavsiye edebiliriz.

6) Bu sorular sizin de ifade ettiğiniz gibi, akla gelen, hayale üşüşen birer tasavvurdur. Mantıkta bir tasavvur, biri tasdik diye iki analitik konu vardır. Tasavvurlar, birer hüküm ifade etmezler. Çünkü delile dayalı, kişiyi ikna eden bir karaktere sahip olmadığı için tasdik sayılmaz. Tasavvurdan değil, tasdikten sorumludur insan...

Bu sebeple, tahkik etmek, daha güzel cevap bulmak maksadıyla sorulduğu için bunlarda dini bir sorumluluk olmaz. Ancak, sık sık gayri meşru olan tasavvurlarımız, bir gün -Allah korusun- bir nevi şüpheye dönüşme istidadını gösterebilir. Çünkü “Damlaya damlaya göl olur.”

Bu açından, bunları hayalimizde dahi fazla süre bekletmeden kapı dışarı etmeliyiz. Meşru konulara yer verdiğimiz takdirde, gayrimeşru konular zihnimizde yer bulamaz.

Şu açıklamaları da okumanızı tavsiye ederiz:

"Meselâ, nasıl gündüzde çalkanan bir deniz yüzünde ve akan bir nehir üstündeki kabarcıklarda görünen güneşcikler gitmeleriyle arkalarından gelen yeni kabarcıklar, aynen gidenler gibi güneşcikleri gösterip gökteki güneşe işaret ve şehadet ederler ve zeval ve vefatlarıyla bir daimî güneşin mevcudiyetine ve bekasına delâlet ederler. Aynen öyle de, her vakit değişen kâinat denizinin yüzünde ve tazelenen hadsiz fezasında ve zerrat tarlasında ve bütün hadisatı ve fâni mevcudatı kucağına alarak beraber çalkanan zaman nehrinin içinde mahlûkat, mütemadiyen sür'atle akıp gidiyorlar, zâhirî sebepleriyle beraber vefat ediyorlar. Her sene, hergün bir kâinat ölür, bir tazesi yerine gelir. Ve zerrat tarlasında, mütemadiyen seyyar dünyalar ve seyyal âlemler mahsulâtı alındığından, elbette kabarcıklar ve güneşcikler zevalleriyle daimî bir güneşi gösterdikleri gibi, o hadsiz mahlûkat ve mahsulâtın vefatları ve zâhirî sebepleriyle beraber kemâl-i intizamla terhisleri, gündüz gibi şüphesiz, güneş gibi zâhir bir kat'iyette bir Hayy-ı Lâyemutun, bir Şems-i Sermedînin, bir Hallâk-ı Bâkînin ve bir Kumandan-ı akdesin vücub-u vücudu ve vahdeti ve mevcudiyeti, kâinatın mevcudiyetinden bin derece zâhir ve kat'îdir diye bütün mevcudat ayrı ayrı ve beraber şehadet ederler." (Nursi, Şualar, On Beşinci Şua, Birinci Makam)

"Malûmdur ki, ziyayı verenin ziyadar olması lâzım; tenvir edenin nuranî olması gerek; ihsan gınâdan gelir; lütuf lâtiften zuhur eder. Madem öyledir; kâinata bu kadar hüsün ve cemal vermek ve mevcudata muhtelif kemâlât vermek, ışık güneşi gösterdiği gibi, bir cemâl-i sermedîyi gösterirler."

"Madem mevcudat, zeminin yüzünde büyük bir nehir gibi, kemâlâtın lem'alarıyla parlar, geçer. O nehir güneşin cilveleriyle parladığı gibi, şu seyl-i mevcudat dahi hüsün ve cemal ve kemâlin lem'alarıyla muvakkaten parlar, gider. Arkalarından gelenler aynı parlamayı, aynı lem'aları gösterdiklerinden anlaşılıyor ki, cereyan eden suyun kabarcıklarındaki cilveler, güzellikler nasıl kendilerinden değil, belki bir güneşin ziyasının güzellikleri, cilveleridir. Öyle de şu seyl-i kâinattaki muvakkat parlayan mehâsin ve kemâlât, bir Şems-i Sermedînin lemeât-ı cemâl-i esmâsıdır." (Nursi, Sözler, Otuz İkinci Söz, İkinci Mevkıf)

İlave bilgi için tıklayınız:

Allah tek olmak zorunda mıdır?
Allah'ın birliğinin delilleri nelerdir? Tevhid delilleri...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun