Sünühat, tuluat, işarat, ihtarat hakkında bilgi istiyorum. Selef-i salihinden bu tabirleri kullanan olmuş mudur?

Tarih: 08.04.2012 - 06:49 | Güncelleme:

Soru Detayı
- Kur'an ve hadislerde bu manalara işaretler var mı?
Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bu kelimelerin hepsi aynı manaya gelip bir ilhamdan haber verirler.

SÜNUHAT, kalbe gelen; TULUAT, kalbe doğan; İŞARAT, bir ifadeden veya bir kelimeden anlaşılan uzak bir incelik; İHTARAT, kalbe ihtar edilen, hatırlatılan şey, ilham meleği tarafından yapılan telkin manasına gelir.

- İmam Kuşeyrî de bu gibi sözcüklerden bahsetmiştir. Ona göre, LEVAİH (sünuhat, manasına gelir), LEVAMİ (Lemalar/parıltılar), TAVALİ (Tuluat) sözcükleri yaklaşık aynı manayı ifade eder. Nüanslarına bakılacak olursa; kuvvetli ve devamlılık derecelerine göre/zayıften güçlüye doğru, önce LEVAİH gelir. Bu kalbe şimşek gibi gelip çakan ve ardından sönen bir hakikat parıltısıdır. LEVAMİ de kalbe doğan bir hakikat olup, Levaih’den daha parlak ve daha kalıcıdır. TAVALİ ise, öncekilerden daha parlak, daha kalıcı, karanlıkları daha fazla giderici özelliğe sahip hakikatin kalbe doğmasıdır. (bk. Kuşayrî-ö. h.465-, er-Risale, Kahire, ts- 1/186)

- Selef-i salihin devrinde, özellikle de Tassavuf çevrelerinde bu kelimelerin kullanılması bir örf halindedir.

"(Resûlüm!) Biz sana bu mübarek kitabı, âyetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik."(Sad, 38/29)

âyeti gibi daha birçok âyet, Kur'an'ın anlaşılması için özel bir çabanın gösterilmesini istemektedir. Demek ki, sonsuz ilimden gelen Kur'an'ın ilk etapta anlaşılabilen zâhir mânâsı yanında, özel bir zihnî temrin veya bir ilhâm, bir mevhibe ilim ve bir feraset gerektiren bâtın mânâları da vardır.

Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:

"Şüphesiz Kur'an'da değişik ilim dalları ve bölümleri vardır. Onda zâhirî ve batınî hususlar vardır. Kur'an'ın harikaları bitmez ve (sonsuz ilminin) sonuna ulaşılamaz. Onun (mânâ okyanusuna) bilerek ve ihtiyatlı dalanlar kurtulur. İhtiyatsız dalanlar ise helak olur. Onda haberler-meseller, helal-haram, nâsih-mensuh, muhkem-müteşâbih, zâhir-bâtın vardır. Zâhiri tilâvet, bâtını ise te'vildir. Onu âlimlerin meclisine götürün; câhil ve sefih kimselerden uzak tutun." (Alusî, 1/7)

Adı geçen hadis-i şerife dikkat çeken Âlûsî, işârî tefsire karşı çıkanları tutarsızlıkla itham etmiş ve konu ile igili olarak şu görüşlere yer vermiştir: Bir nebze aklı, hatta zerre kadar imanı olan bir kimse, Kur'an-ı Kerim'de Allah'ın dilediği kullarının kalbine koyacağı batın mânâların var olduğunu inkâr etmez. Mütenebbî gibi bir şairin divanında yer alan şiirlerinde çok değişik mânâların bulunduğunu kabul ettikleri halde, "Biz kitapta hiçbir şey eksik bırakmadık." (Enam, 6/38) ayetinde işaret edilen sonsuz manaları inkar etmek nasıl mümkün olur.

(Bu konuda geniş bilgi için bk. Niyazi Beki, Kur’an’ın büyük ve parlak bir tefsiri Risale-i Nur/ilmi ve işarî tefsir bölümü.)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun