Rızık konusunda neden kimilerini üstün yaratılmıştır?..
Değerli kardeşimiz,
İlgili ayetin meali şöyledir:
“Allah, maişet ve rızık hususunda kiminizi kiminize üstün kıldı. Nasipleri bol olanlar kendi nasiplerini, kendileriyle eşit seviyeye gelecek derecede, yanlarında çalıştırdıkları köle ve hizmetçilere vermezler. O hâlde nasıl olur da Allah’ın nimetini, Allah’ın kendilerinin üzerindeki hakkını bile bile inkâr ederler?"(Nahl, 16/71).
Allah, rızık konusunda fakirlerle mallarını eşit şekilde bölüşsünler diye zenginlere fazladan servet vermiş değildir. Bilakis, insanlık camiasında zengin-fakir, patron-işçi, yardım eden-yardıma muhtaç sınıfların bulunması Allah’ın hikmetin öngördüğü bir realitedir. Allah mülkün sahibidir, mülkünde dilediği şekilde tasarruf eder; dilediğini zengin, dilediğini fakir kılar. Zengin servetine karşı şükürle ve başkalarına yardım etmekle, fakir yoksulluğuna karşı sabırla yükümlüdür.
Ayetin asıl amacı, müşriklere gözle görülen bir misal vererek, onların -Allah’a şirk koşmakla- ne kadar yanlış yaptıklarını göstermektir. Bu misal penceresinden Allah âdeta şöyle buyuruyor:
“Ey müşrikler! Allah'ın rızık konusunda bazılarınızı bazılarınızdan daha üstün kıldığını görüyorsunuz. Siz elinizin altındaki kölelerinizi -mallarınızda, makam mevkilerinizde- kendinizle eşit kılıp ortak etmediğiniz hâlde, nasıl olur da bazı nesneleri kâinatın yaratıcısı olan Allah’a eşit seviyede kabul edip ona ortak koşuyorsunuz? Böyle bir şeyin mantığı olabilir mi?”
Bundan da anlaşılıyor ki, ayetin “O hâlde nasıl olur da Allah’ın nimetini, Allah’ın kendilerinin üzerindeki hakkını bile bile inkâr ederler?” mealindeki son cümlesi sadece rızık konusunda değil, servet sahiplerinin ellerinin altındakilerle eşit seviyede servetlerini bölüşmemelerine de yönelik değil, Allah’a karşı -şirk koşmakla- yaptıkları saygısızlık ve nankörlüklere yönelik bir azarlamadır.
İslam’da rızık konusunda “kulun kula minnet ettirme yolunun açılması” söz konusu değildir. Çünkü İslam’a göre, zenginlik şeref ölçüsü değildir. Zenginler malın asıl sahibi değil, birer tevziat memurudur. Allah’ın kendilerine verdiği malların bir kısmını, Allah namına onun fakir kullarına dağıtmakla yükümlüdür. Nitekim, devletten maaş alan bir kimse muhatap olduğu kuruma veya maaşını aldığı bankaya karşı bir minnet borcunu hissetmez. Çünkü o bilir ki, kurumlar ve bankalar kendi paralarını değil, devletin paralarını kendisine vermekle görevli birer tevziat memurudur.
İslam ahlaklıyla yetişmiş bir toplumda, yardım alan değil, yardım eden minnettarlığı hisseder... "Bu muhtaçlar olmasaydı, bu servetimin şükrünü nasıl ede derdim.", diye düşünür.
Zengin-fakir ilişkisi İslam’da bir ast-üst ilişkisi değildir.
“Allah katında en üstün olanınız, en takvalı/Allah’a karşı gelmekten en çok sakınanlarınızdır.” (Hucurat, 49/13)
mealindeki ayette üstünlük ölçüsü kesin olarak belirlenmiştir.
Evet, toplumda sınıfların bulunması ilahî düzenin hikmet dolu bir yansımasıdır. Dinî yöndeki imtihan yanı bir tarafa; dünyanın nizamı dahi ancak sınıfların varlığıyla tahakkuk eder. Fıtraten medeni olan insanlar, toplu hâlde yaşamak zorundadır. Herkes her şeye muhtaçtır, fakat hiç kimse bütün ihtiyaçlarını karşılayacak konumda değildir. Bu sebeple insanlar ürünlerini karşılıklı olarak mübadele etmek zorundadır. Bunu yapmak için de farklı sektörlerin olması gerekir. Kimi tekstilci, kimi fırıncı, kimi çiftçi olacak ki bu ortak ihtiyaçlar giderilsin. Keza, kiminde iş gücü, kiminde de para olacak ki evler inşa edilsin, pazarlar kurulsun, nakliyeler işlesin.
Aslında en büyük servet işgücüdür. İşçinin işgücü olmazsa işverenin parasının ne değeri kalır ki... Demek ki, gerçekte, hiç bir patron hiç bir işçiden daha üstün değildir. Hangisi daha fazla insanlık erdemlerine sahip ise, o her iki cihanda da daha üstündür.
Hz. Peygamber (asm)'in fakirliğini, peygamberlik makamıyla bağdaştırmayan bazı cahillere ders vermek üzere indirilen aşağıda meali verilen ayetin ifadeleri bu konuya ışık tutmaktadır:
“Senin Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Halbuki bu dünya hayatında onların maişetlerini aralarında taksim eden, bir kısmının diğer kısmını çalıştırması için, kimini kimine üstün kılan Biziz. Senin Rabbinin rahmeti ise, onların topladıkları bütün şeylerden daha hayırlıdır.”(Zuhruf, 43/32).
İnsanlık camiasında -tarih boyunca- meydana gelen her türlü haksızlık, insanların kaprislerinden kaynaklanmaktadır. Bu beşerî zaaflardan kaynaklanan haksızlıkları İslam’a fatura etmek, feleğin tersine döndüğünün işaretidir.
İslam’ın âdil hükümlerini, beşerin zalim yargılarıyla mahkum etmek, yerden göğe kadar haksızlıktır.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Allah, "Korkmayın, Allah sizinle beraberdir." diye aciz ve günahkâr insanları teselli etmiyor?
- Fakirler hem dünyada hem de ahirette zenginlerden daha aşağı bir konumda mı?
- Haset nedir, zararları nelerdir?
- ECİR
- Allah, müttakî, gönlü zengin ve gizli kulunu sever, ne demek?
- Kıskançlık / Haset Duygusundan Nasıl Kurtulurum?
- İslam dininde, fakirliğe karşı ne gibi önlemler alınmıştır?
- Sahabeleri/Peygamberimizin arkadaşlarını nasıl örnek alacağız? Onlardaki fedakârlık duygusunu kazanmak için nasıl bir yol izlemeliyiz?
- "Ağabeyin / abinin kardeşi üzerindeki hakkı, baba hakkı gibidir." ifadesi hadis midir; açıklar mısınız?
- Nefsi ve iradeyi bize veren Allah, verdiği nefis ve iradenin miktarına göre mi hesaba çekecek?