Peygamberimizin, ümmetim olmadan cennete girmem, demesi Allah'a karşı gelmek değil mi?

Tarih: 03.01.2015 - 01:22 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Eğer Allah, herkesin cennete girmesini kabul etmesiydi, o da cennete girmeyecek miydi, lafını tutacak mıydı?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

“Ümmetim olmadan cennete girmem.” anlamında bir hadis rivayetine ulaşamadık.

Peygamber Efendimiz (asm), "Ümmetî! Ümmetî!" diye yalvaracak. Allah onun bu duasını ve yakarışını kabul buyuracaktır. Demek ki, şefaat iznini veren Allah Teala’dır. Peygamberimiz de kendisine verilen bu izni kullanacaktır. Bu açıdan soruda yapılan yorum uygun değildir.

Hayatı boyunca "ümmeti" diyen, sıkıntı, keder ve ıstıraplarını herkesten derince vicdanında duyan Allah Resûlü (asm), ümmetinin dünya ve ahirette takılıp yollarda kalmaması; en önemlisi de cehennem azabına düşmemesi için çırpınıp durmuş, dua dua Allah’a yalvarmıştır.

Ümmetinin ebedi helake götürecek yollara makas gibi kollarını gererek çıkmaz sokak diyen Allah Resûlü, her fırsatta Yüce Mevla’dan ümmetinin affını, ahiret saadetini istemişti.

İşte bir gece sabaha kadar, Hazreti İbrahim'in duası olan,  “Ya Rabbî! Doğrusu onlar (putlar) insanların çoğunu saptırdılar. Artık bundan sonra kim bana tâbi olursa, o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, o da Senin merhametine kalmıştır, şüphesiz Sen Gafûrsun, Rahîmsin.” (İbrahim, 14/36) mealindeki ayet ile Hazreti İsa'nın duası olan, “Ya Rabbî! Eğer onları cezalandırırsan, şüphe yok ki onlar Sen'in kullarındır. Onları affedersen, Aziz ü Hakîm (üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibi) ancak Sen'sin!” (Mâide, 5/118) mealindeki ayeti tekrar tekrar okumuş, ellerini kaldırıp "Allah'ım! Ümmetimi (mağfiret et), ümmetimi (mağfiret et!)" diye yalvarmış ve ağlamıştı.

Bunun üzerine Allah Teala Hazretleri: "Ey Cebrail! Muhammed'e git ve O'na de ki: Biz seni ümmetin hususunda razı edeceğiz ve asla kederlendirmeyeceğiz." buyurmuştu.(1)

Ve yine Peygamber Efendimiz (asm)'’e “Elbette Rabbin sana ileride çok ihsanda bulunacak, tâ ki sen de O'ndan ve verdiğinden razı olacaksın.” (Duha, 93/3) buyurulmuştu. Selef-i salihinden bazıları, “Kur'ân'da en ümit verici ayet budur, zira kendisine ümmet olma şuur ve şerefini taşıyan kimseler kurtulmadıkça Efendimizin razı olması düşünülemez.” demişlerdir.(2)

Peygamber Efendimiz (asm)'in ümmetine karşı duyduğu büyük şefkat de bunu gerektirmektedir.

Peygamber Efendimiz (asm), hiçbir kimseye nasip olmayan bir hususiyet olarak şefaat-ı uzmâ(3) ve makam-ı mahmudla müjdelenmiştir.(4)

Peygamber Efendimiz (asm)'in şefaatinden bütün insanlık istifade edecektir. Mahşer günü, güneşin iyice yaklaşmasıyla kan-ter içinde kalan insanlık, sıkıntı ve dehşet içinde bir an evvel bu atmosferden kurtulmaya çalışacak “Aman ne olur şefaat edecek birini bulalım.” diyerek insanlığın babası Hz. Âdem’e koşacak. Hz. Âdem, kendisinin böyle bir hususiyetinin olmadığını söyleyerek insanları Hz. Nuh’a gönderecek; Hz. Nuh, Hz. Musa’ya; Hz. Musa’da Hz. İsa’ya gönderecek. Hz. İsa da bu hususiyetin Hz. Muhammed’e ait olduğunu söyleyerek onları Peygamber Efendimiz’e gönderecek. Zira o gün herkes kendi derdine düşecek ulü’l-azm olan peygamberan-i âli şan bile “nefsi nefsi” diyecek, kendilerinin umum insanlığa şefaat etme gibi bir kredilerinin olmadığını söyleyeceklerdir.(5)

Mahşer yerinin eşi benzeri görülmemiş bir şekilde insanın kan ter içinde kaldığı bunaltan atmosferinden bir an evvel uzaklaşmayı isteyen beşer, Peygamber Efendimiz (asm)’in kapısına dayanacak ve ondan şefaat etmesini isteyecek. Allah Resûlü, arşın altına gidip Yüce Mevla’ya secde ederek O’nun ilham ettiği dualarla rabbini tesbih edecek yakarışa geçecek ve kendisine vaad edilen umum insanlar için şefaat etme kredisinin yerine getirilmesini, kendisine lutfedilmesini isteyecek, Peygamber Efendimiz (asm)'in nezd-i ilahideki hiçbir varlığa nasip olmayan fazilet ve şerefi bütün insanlığa gösterilerek insanlar arasında hüküm verilerek mahşer yerinde dehşet içinde beklemenin ızdırabından Allah’ın şefaat dalga boyundaki rahmeti ile kurtulacaklardır.

Allah Resûlü (asm), ümmetinden bir kısmının cehenneme gireceğini duyduğu an mahşer meydanında secdeye kapanıp "Ümmetim! Ümmetim!" diye yakarışa geçecek, o esnada cenneti, hurilerin perdedarlığını ve kim bilir daha nice güzellikleri unutacak ve gözyaşlarını ceyhun ede ede hep ağlayacak O'na "Artık başını kaldır! Şefaat et, şefaatin kabul edilecek!" deninceye kadar başını yerden kaldırmayacak ve hep "Ümmetî! Ümmetî!" diye inleyecektir.(6)

Böylelikle Şefkat Peygamberi’nin şefaatinden olabildiğince istifade edecek olanlar ise O’nun getirdiği mesaja iman ederek icabet eden ümmeti olacaktır. Zira Peygamber Efendimiz’e kimlere şefaat edeceği sorulduğunda “Benim şefaatim dili kalbini tasdik ederek yürekten kelime-i tevhidi getirenleredir.” buyurarak samimi olarak "La ilahe illallah Muhammedün Resûlüllah" diyenlerin şefaat atmosferinden istifade edeceğini bildirmiştir.(7)

Mücessem rahmet olan ve Allah’ın engin rahmetinden istifade yollarını gösterip rehberlik eden Allah Resûlü’nün şefaati ile ümmeti, kabirden, haşirden, mahşer yerinden, sırattan, hesaptan, cennet ve cehenneme uzanan uzun yolda en tehlikeli yerleri Peygamber Efendimiz’e iman ve O’nun şefaati sayesinde geçecek ve hayal ufuklarını aşkın nimetlere mazhar olacaktır.

Ümmeti içinde de Efendimizin engin şefaat kredisinden en çok istifade edecek olanlar ise en çok darda kalanlardır. “Benim şefaatim ümmetimden büyük günah işleyenleredir.” Buyurarak şefaat dairesinin ne kadar geniş olduğunu bildirmişlerdir.

Evet, günah-ı kebaîr işlemiş, düşmüş kalkmış, yer yer sürüm sürüm olmuş ve kirlenmiş, fakat ümidini yitirmemiş, ümitle ve zayıf da olsa imanla Huzur-u Risaletpenâhî’ye varabilmiş, Rasulü Ekrem’in şefaat atmosferi içine girmiş ne kadar mücrim varsa herkese bir bişarettir bu. Allah (celle celâluhû) O’na “Şefaat et! Şefaatin kabul görecektir” buyurmuşsa, O da bu teveccühü değerlendirecektir evet, Cenab-ı Hak, Habibi başını yere koyup, “Ümmetim, Ümmetim!” diye yalvardığında O’nun içine su serpecek ve rahmet esintili şu sözleri söyleyecektir: “Ya Muhammed! İrfa’ ra’seke, işfa’ tüşeffa’ / Ya Muhammed! Başını kaldır. Şefaat et! Şefaatin makbuldür bugün.”

İşte bu, âlemlere rahmet olarak gönderilen Allah Rasulü’nün, günah-ı kebâir işlemek suretiyle cennet yolundan aşağıya düşmüşlere yeniden çizgilerini bulma manasında bir rahmet tecellisidir.

Allah Resûlü’nün şefaatinden en çok büyük günah işleyip cehenneme düşmüş olanlar istifade etmekle birlikte her mümin de Allah’ın rahmetinin farklı bir tecellisi olan şefkat atmosferinden istifade edecektir.

Ümmetinden tevhid hakikatini arızasız inanıp temsil eden yetmiş bin insan Efendimizin şefaati ile sorgusuz-sualsiz, hesaba çekilmeden cennete girecektir.(8)

Ve yine Allah Resûlü’nün şefaati ile ümmetinden cennete girenler, sevaplarının üstünde makamlara, lütuflara nail olacaklardır.(9)

Tabii ki Efendimizin şefaatinden istifade nisbeti, O’na iman etmeye, O’nun getirdiği dini rızay-ı ilahi eksen ve hedefli yaşamaya bağlıdır. Cenab-ı Allah, Peygamber Efendimiz (asm)'in ruhaniyatından, şefaatinden istifadeyi rızasına ve Efendimiz’e karşı duyulması gereken saygıya bağlamıştır. Efendimizin şefaatinden olabildiğince istifade Allah’ın hoşnutluğu dairesinde inanmaya ve o çizgide hayat yaşamaya bağlıdır. Allah’ın hoşnutluğuna, rızasına götüren yol da Efendimizin tebliğ ve temsil ettiği mesaj çizgisinde yaşamaktan geçmektedir.

Peygamber Efendimiz (asm)’in şefaat atmosferinden olabildiğince istifade edebilmenin en önemli yolu nam-ı celil-i Muhammedî’yi her yerde dalgalandırmak, insanlığın ızdırap ızdırap üstüne kıvrandığı günümüzde O rahmet ve şefkat peygamberi ile insanları tanıştırmak, O’nu sevdirmek ve hayatımızı sünnet-i çizgisinde yaşamaktır. O’nun şefaatinden istifade yollarının en önemlilerinden biri de her fırsatta Allah Resûlü’ne salat u selam okumak, ezan-ı Muhammedî’den sonra dua etmektir.

Cenab-ı Allah, Peygamber Efendimiz (asm)'in şefaat atmosferinden olabildiğince istifade eden kullarından eylesin…(10)

Dipnotlar:

1) Müslim, iman, 346.
2) Kurtubi, el-Câmi li Ahkami’l-Kur’an, Duha suresi 5. ayetin tefsiri.
3) Buhari, Salat 56; Cihad 122; Müslim, Mesacid 3, 5-8.
4) İsra suresi, 17/79.
5) Buhari, Enbiya, 3; Tefsir, 17/5; Tirmizi, Kıyamet, 10.
6) Buhari, Tevhid, 36; Tefsirü'l-Kur’ân, 5; Müslim, İman, 326,327; Tirmizi, Kıyamet, 10.
7) Tirmizî, Daavat, 126; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/307.
8) Buhari, rikak,50; Müslim, iman, 369.
9) Bu konudaki hadisler tevatür derecesindedir. (bk. Kettani, Nazmü’l-Mütenasir fi ehadisi’l-mütevatir, 304 nolu hadis).

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun