"...Mekke ve çevresinde bulunanları uyarman, şüphe götürmeyen toplanma günü ile uyarman için sana Arapça okunan bir Kitap vahyettik..." (Şura, 42/7) ayetini, Peygamberimiz'in bütün insanlığa gelmesi ve İslamiyetin evrenselliği ile açıklar mısınız?

Tarih: 29.11.2010 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

"Böylece şehirlerin anası olan Mekke'de ve çevresinde bulunanları uyarman, şüphe götürmeyen toplanma günü ile uyarman için sana Arapça okunan bir Kitap vahyettik. İnsanların bir takımı cennete, bir takımı da çılgın alevli cehenneme girer."( Şura, 42/7)

Bu âyette geçen ve "anakent, yerleşim yerlerinin merkezi" anlamlarına gelen "ümmülkurâ" tanımlaması, Kur'an'da Mekke şehrini ifade etmek için kullanılır. (bk.Âl-i İmrân 3/96-97; En'âm 6/92).

Âyetin, "çevresindekiler" diye çevrilen kısmını Araplarla sınırlandırarak yorumlayanlar olmuşsa da müfessirlerin çoğu İslâm tebliğinin evrenselliğine dikkat çekerek, burada bütün insanların kastedildiğini savunur. Yani, Mekke bir merkez kabul edilerek, buradan başlayıp bütün insanlığa ilahi dinin tebliğ edilmesi istenmiştir.

Bu evrenselliği, Kur’ân’ın pek çok âyetinde görmemiz mümkündür:

"De ki: 'Ey insanlar, ben sizin hepinize Allah tarafından gönderilen peygamberim. O ki, göklerin ve yerin hâkimiyeti O’na aittir. O’ndan başka ilâh yoktur. Hayatı veren de ölümü yaratan da O’dur.' Öyleyse siz de Allah’a ve O’nun bütün kelimelerine iman eden Nebiyy–i Ümmi olan o Resûlü’ne inanın. O’na tabi olun ki, doğru yolu bulasınız." (A’raf, 7/158)

"İşte bunun içindir ki ey Resûlüm, biz seni bütün insanlar için sırf bir rahmet vesilesi olman için gönderdik." (Enbiya, 21/107)

"Ey Resûlüm, biz seni bütün insanlığa rahmetimizin müjdecisi, azabımızın uyarıcısı olarak gönderdik, lâkin insanların ekserisi bunu bilmezler." (Sebe’, 34/28)

Bunların dışında da birtakım âyetler vardır ki, orada kullanılan kelimelerin de ortaya koyduğu üzere, Kur’ân–ı Kerim, herkese şamil olup, herkese hitap etmektedir.

Çünkü, nâs (2/21; 4/79, 7/158; 10/1; 31/33; 35/5; 105, 170), insan (75/3–10; 80/17, 24; 89/15; 100/6–8; 103/1–3), abd ve ibad (2/186; 7/32; 15/49; 17/96; 39/7,10; 89/29), beşer (74/31, 36), benîâdem (7/26, 27, 31, 35; 36/60), âlemîn (21/107; 25/1; 32/2; 38/87; 45/36) gibi kelimeler, umum ifade etmektedirler.

Resûlüllah (asm)’ın nübüvveti ve insanlara vahyi tebliğ etmesiyle ilgili olarak kullanılan bu kelimelerden de anlaşıldığına göre, O’nun peygamberliği zaman, mekân ve bir kavim ile mukayyet olmayıp, herkesi içine almaktadır.

Resûlüllah (asm) da kendisinin yalnızca bir kavmin değil, bütün insanlara gönderilen bir peygamber olduğunu bildirmiştir:

“Benden önceki peygamberlerden hiçbirisine verilmeyen beş şey bana verildi. Ben, bir aylık mesafeden korkuyla yardım edildim. Bütün yer yüzü bana (ümmetime) mescit ve temizleyici kılındı. Benim ümmetimden birisi, namaz vaktine nerede denk gelirse orada kılsın. Bana ganimetler helâl kılındı. Benden önceki peygamberler sadece kendi kavimlerine gönderildikleri hâlde, ben bütün insanlığa gönderildim. Ve bana şefaat hakkı verildi.” (Buharî, Teyemmüm 1, salat 56; Müslim, Mesacid 3; Nesaî, Gusül 26; Darimî, Siyer 28, Salat 111.)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun