"Her kim vesile makamına çıkmayı..." hadisini açıklar mısınız?

Tarih: 07.08.2011 - 00:46 | Güncelleme:

Soru Detayı

- "Her kim vesile makamına çıkmayı, benim için dilerse, onun için şefaatim helal olur." hadisini açıklar mısınız?
- Şefaati inkar eden kâfir olur mu?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Abdullah b. Amr b. Âs'dan rivayetle Resûlüllah (asm) şöyle buyururmuştur:

«Müezzini işittiğiniz vakit siz de onun dediğini deyin. Sonra bana salavât getirin. Çünkü her kim bana bir defa salavat getirirse, Allah ona o salâvat sebebiyle on defa salât eyler. Sonra Allah'dan benim için vesileyi isteyin. Zira vesile cennette bir makamdır ki Allah'ın kullarından yalnız bir tanesine lâyıktır. Umarım ki; o bir kişi de ben olayım. İmdi her kim benim için vesileyi isterse, ona şefaatim vâcib olur.» (Müslim, Salat, 7)

«Allah'tan benim için vesileyi isteyin» buyurulmuş, fakat onu ne şekilde ve hangi kelimelerle isteyeceğimiz bildirilmemiştir. Ancak İmam Buhari (r.a) hadisi ele almış ve  hadîsin bu cihetini de îzah etmiştir.

Hz. Câbir (r.a.) anlatıyor: "Resûlullah (asm) buyurdular ki:

"Ezanı işittiği zaman kim: 'Allâhümme Rabbe hâzihi'dda'veti'ttâmme ve'ssalâti'lkâime âti Muhammedeni'l-Vesîlete ve'lfadîlete veb'ashu makâmen mahmûdeni'llezî va'adtehu. (Ey bu eksiksiz davetin ve kılınan namazın sahibi! Muhammed'e Vesîle'yi ve fazîleti ver. O'nu, va'adettiğin -bir rivayette va'adettiğin üzere- makam-ı Mahmûd üzere ba's et (dirilt)' derse, ona kıyâmet günü mutlaka şefaatim helal olur." (Buhârî, Ezân: 8; ayrıca bkz. Ebû Dâvud, Salât: 28; Tirmizî, Salât: 157; Nesâî, Ezân: 38; İbnu Mâce, Ezân: 4)

el-VESÎLE, lügat olarak bir büyüğe yaklaşmayı sağlayan vasıta, aracı mânasına gelir. Hadiste bununla cennetteki yüce bir makam kastedilmiş olmaktadır. Nitekim Vesîle'yi dile getiren rivayetlerde Resûlullah (asm)'ın yaptığı tarif "Zîra o (elvesîle), cennette bir makamdır..." buyurmakta, bu makamı Allah'ın bir kişiye vereceğini belirtmekte ve tevâzu olarak bu kimsenin kendisi olması hususundaki temennisini ifade buyurmaktadır. Öyle ise, daha net ifade ile el-Vesîle, cennetteki en yüce makamdır, bu makam tek bir insana verilecektir, o da Allah indinde insanların en yüce olduğunu Mi'rac ve Kur'an gibi mucizelere mazhariyetle isbat eden Eşref-i Mahlukât ve Fahr-i Kâinat Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm)'dir.

Bu yüce makama vâsıl olan, Allah'a yakındır; böylece Efendimiz, günahların affı dahil her çeşit ebedî lütuflara mazhariyet için şart olan ilâhî yakınlığı elde etmeye vesîle olmuş olur. (İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/324).

"Fazilet" de üstün bir makamın adı olup, diğer mahlûkattan yüce bir mertebedir.

"Makâm-ı mahmûd", her lisanın övgü ve yüceltmesine lâyık makam demektir. O makamda olanı ilk yaratılan insandan son yaratılacak olana kadar herkes över ve yüceltir. Makâm-ı mahmûd, şefaat makamıdır ki, Resûlullah Efendimiz'e ihsân olunmuştur.

Ehl-i sünnete göre şefaat haktır ve mahşerde Peygamberimize şefaat yetkisi verilecektir. Hz. Peygamber (asm),

"Her Peygamberin bir duası vardır. Ben ise, inşaallah duamı kıyamet gününde ümmetime şefâat etmek için saklamak istiyorum." buyurmuştur. (Buhârî, Daavât, 1)

Peygamberler içinde ilk defa şefâat edecek ve şefâatı kabul olunacak peygamber, Hz. Muhammed (asm)'dir. (Müslim, Fadâil, 2). Âhirette Hz. Muhammed (asm)'in bu ilk şefâatı, mahşer halkının muhakemeye başlanılması hakkındaki umûmî ve büyük şefâattır. Hz. Peygamber (asm)'in bir çok hadis kitaplarında zikredilen bu büyük şefâatının (eş-Şefâ'atü'l'uzmâ) ana hatları şöyledir:

Allah, insanların hepsini düz ve geniş bir sahâda hüküm ve hesab için toplayacaktır. Orada insanların meşakkat ve gamı dayanılmayacak bir dereceye varacaktır. Bu sırada insanların bir kısmı, diğer bir kısmına, "Size erişen şu fâciayı görmüyor musunuz? Rabbinize size şefâat edecek birisine gidiniz." derler. Sırasıyla Âdem (a.s.), Nûh (a.s.), İbrahim (a.s.), Mûsâ (a.s.) ve İsâ (a.s.) peygamberlere gelirler. Bu peygamberlerden her biri onları diğerine gönderir. Nihayet Hz. İsâ, onları Hz. Muhammed (asm)'e gönderir. O vakit Hz. Peygamber (asm) Arş'ın altında secdeye kapanır. Allah ona secdesinde yapılacak hamdlerin en güzelini ilham eder. O Allah'a hamdettiği sırada "Başını kaldır, iste, verilir. Şefâat eyle şefâatın kabul olunur." cevabını alır. Muhakemeye başlanır. Bundan sonra Hz. Peygamber'in şefâatıyla imanlılardan bir miktar cehennemden çıkarılır. Rasûlüllah, bir kaç defa daha secdeye kapanarak Allah'a hamd ve dua eder. En nihayet onun şefâatıyla, Allah'ın izin ve takdiri dahilinde mü'minlerden büyük bir çoğunluk cehennemden çıkarılacaktır. İşte Hz. Peygamber (asm)'in haiz olduğu bu şefâat makamı "Makâm-ı Mahmûd"dur (el-İsrâ', 17/79; Buhârî, Tevhid, 24; Müslim, İman, 84).

Hz. Peygamber'in şefâatıyla hesaba ve sorguya çekilmeden cennete girecekler de olacaktır (Buhârî, Tefsir, Sûre 18; Müslim, İman, 84).

Şefaat haktır. Ancak şefaati inkâr edenler için takip edilmesi gereken en ihtiyatlı yol, tekfir / kâfirliğine hükmetme mekanizmasını işletmemektir. Bize düşen, yanlış yapanların durumunu tespit etmek değil, inandığımız davayı ilmî delillerle ispat etmektir. Şefaat inancını her an gönlümüzde hissedebileceğimiz bir ümit olarak taşıyabiliriz. Bunun ötesi tefrit veya ifrata çıkar.

Netice olarak ifade etmeliyiz ki, şefaati kabul edenlerin kaybedecekleri, inkâr edenlerin de âhirette kazanacakları bir şey olmayacaktır.

İlave bilgi için tıklayınız.

- "O gün, kimsenin kimseye hiçbir fayda sağlamayacağı bir gündür. O gün buyruk, yalnız Allah'ındır." (İnfitar, 82/19) ayetini delil göstererek şefaatin olmayacağını iddia edenler vardır. Şefaat olmayacak mıdır?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun