Öz babamdan bile sorumlu tutulmazken, ilk babamız Adem’in günahından neden sorumlu tutuluyorum?

Tarih: 29.08.2015 - 06:21 | Güncelleme:

Soru Detayı

Bir ateistin iddiası:
- Hz. Muhammed'in Veda Hutbesi'nde belirttiği herkesin kendisinden sorumlu olduğu hususuna, Hz. Adem'in ve Hz. Havva'nın cezalarını neden çocukları çekiyor diye gayet doğru bir soru vardı. Bu bir adalet örneği değil.. Tabii ki derseniz, Adem ve Havva sadece semboldür, insanlığın tümünü ifade eder belki derim. Ancak kutsal kitaplarda onlar gayet kişiselleştirilerek anlatılıyor. Hatta bire bir işledikleri günah tarif edilip, cezaları ayrıntılı biçimde anlatılıyor. Demek ki sembol değil kişi meselesidir.
- Peki ben öz babamdan bile sorumlu tutulmazken, kutsal kitaplara göre olan ilk babamdan neden sorumlu tutuluyorum?
- Allah'ın sistemi nasıl bu biçimde adildir?
- Allah evvel ve ezelse, teknik olarak her şeyimi bilmekte ve ne kadar hür iradem olursa olsun ne yapacağım bilinmektedir. Zira Allah mekan ve zaman kavramına bağlı değildir. Olan ve olmayan tek zamanda mevcuttur onun için. O halde yaşanması da gerekmeyen bir sınav sürecine ne gerek var?
- Zira O her şeyi bilen olduğuna göre bizim hayal edemeyeceğimiz bir simülasyon uygulama yetisine sahiptir. Demek istediğim bizim için limitli sunulmuş her hangi bir zaman ve mekanda bir şey yaşamak zorunda bile değilken, olanın ve olmayanın da sonuçları belliyken, neden bir imtihan var?
- Hadi imtihan bir sebepten olduysa da (diyelim tekamül) bunun nasıl ve neden cezası var?
- Sonuç olarak Allah'ın sisteminde belirttiğiniz adalet nerededir?
- Ezbere 99 ve nice sıfatı yüklemek pekala olsun da bunlar mantıksızdır.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Hiçbir insan babası Hz. Âdem’in suçundan dolayı cezalandırılmaz. Bu bazı Hristiyanların safsatalarıdır. İslam’a göre, suçun şahsiliği esastır. Hz. Peygamber (asm)'in Veda hutbesinde dediği gerçekler, Kur’an’ın birçok ayetinde de yer almaktadır.

- İnsanların bir kısmının cennete, bir kısmının cehenneme gitmeleri, Hz. Âdem ve Hz. Havva’dan dolayı çocukları için ne bir mükâfat ne de bir cezanın olmadığının açık göstergesidir. Aksi takdirde bütün insanların yalnız bir yere gitmeleri gerekirdi.

- Sorudaki imtihan konusu bir kader konusudur. Bunu şöyle açıklayabiliriz:

Allah’ın her yerde geçerli küllî bir iradeye sahip olması, O’nun Yaratıcı, Rab ve ilah olmasının olmazsa olmaz şartıdır. Kader noktasında hayrı da şerri de yaratan Allah'tır.

Fakat imtihana tabi tutulanlar da birer kukla değildir. O kötülüklerin meydana gelmesinde onların önemli payı vardır.

Dikkat edilmesi gereken nokta şudur: İnsanları ilgilendiren konularda, her olayın iki yönü vardır:

Biri: Allah'ın yaratmasına bakan icat noktalarıdır. Yani hayrın da şerrin de yaratıcısı Allah'tır. Tevhit/Allah'ın birlik sıfatı bunu gerektiriyor.

Diğeri: İnsanların kazancına bakan ve içinde yaratma işi olmayan tasarruflar, meyiller ve Allah'ın yaratmasına bir vesile hükmünde olan şeylerdir. Özgür bir iradeyle imtihanın yapılmasını sağlamak ve sonuçtan insanları sorumlu tutmak için, insana bu cüzî iradenin verilmesi şarttır ve adaletin gerçekleşmesi adına kullara verilmiştir.

Söz gelişi, ortada bir hastalık varsa, onun yaratıcısı Allah'tır. Fakat icat noktaları içermeyen yönleri ise insana aittir. Mesela, terli terli soğuk su içmek bir suistimaldir, neticesinden sorumlu olan insanın kendisidir. Bademciklerinin şişmesinden, grip olmasından kendisi sorumludur. Fakat hastalığı yaratan Allah'tır.

Edepli olan kimse, Hz. İbrahim (as) gibi, vesilelik yönüyle kötülüğün kendisine; yaratıcılık yönüyle de iyiliğin Allah'a ait olduğunu düşünür ve:

“Ben hastalandığım zaman bana Allah şifa verir.” (Şuara, 26/80) der.

Eğer böyle düşünmezsek, bu takdirde kolumuzu, bacağımızı kıran, malımızı çalan, hatta bir insanı öldüren kimseye kızmamamız gerekir. Ve Allah'ın da bunlara ceza vermemesi lazım gelir.

“De ki: Rabbinizden gelen hak / gerçek budur. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” (Kehf, 18/29)

- Kader, Allah’ın ilminin bir nevidir. Levh-i Mahfuz'da yazılanlar, bu sonsuz ilahî ilmin bir yansımasıdır. Bütün varlıklar gibi insanların da hayatları boyunca takip edecekleri yolun bütün detayları, Allah tarafından bilinmekte ve yanındaki kitaba yazılmış bulunmaktadır.

Allah’ın her şeyi bütün detaylarıyla, geçmiş ve geleceğiyle bilmesi, onun ezelî ilminin bir gereğidir. Aksi takdirde, Allah’a cehalet isnat edilmiş olur ki, bu yanlışı bütün kâinat reddetmektedir.

Burada mühim olan nokta, Allah’ın ilminin hiç kimseyi bir yöne zorlamadığı gerçeğini kavramaktır. Gerçekten ilim sıfatı, kudret sıfatından farklıdır.

Kudretin yaptırım gücü vardır. İlmin yaptırım gücü yoktur, zorlama özelliği yoktur. Bir şey nasıl olacaksa, Allah, onu o şekliyle bilir. Allah âdildir, zulmetmez. Bunu kabul etmek Allah’a imanın başında gelen bir husustur.

Öyleyse, Allah imtihana tabi tuttuğu kulları hakkında âdil muamelede bulunmak için, mutlaka onlara kalp, akıl, duygu gibi unsurları verdiği gibi, özgür bir iradeyi de vermiştir.

Ve O’nun önceden imtihanın sonucunu bilmesi, asla bu özgür iradeye bir müdahale anlamına gelmeyecektir. Çünkü, Allah, her irade sahibi varlığın, bu iradesini nerede ve nasıl kullanacağını bilir.

Özetle, Allah, sadece kimlerin cennete veya cehenneme gideceklerini bilmez, aynı zamanda kimin hangi işlerinden ötürü oralara gideceklerini de bilmektedir.

İlave bilgi için tıklayınız:

Hz. Adem kusur işlemeseydi, hakikaten biz şimdi cennette mi?

Şeytan yaratılmasaydı, hepimiz cennette mi olurduk?

Bizim ne yapacağımız kaderimizde yazılmış ise, ne suçumuz var?..

Allah bizi yaratırken ne yarattığını bilmiyor muydu?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun