Hz. Aişe, peygamber olduğunu zanneden sen değil misin, demiş mi?

Tarih: 08.10.2024 - 12:21 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Hz. Aişe annemizin, Peygamber olduğunu zanneden sen değil misin, demiş mi, demişse bunu açıklar mısınız?
- İmam Gazali'nin kitabı olan Kalplerin Keşfi kitabında, "Kadının kocası üzerindeki hakları" başlıklı konuda, Hz. Aişe annemizin öfkeli olduğu bir anda Efendimize şu sözleri sarfettiği yazıyor;
 "Peygamber olduğunu zanneden sen değil misin?” demiş, Rasülullah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) sabrı ve üstün ahlaki sebebiyle bu durumu tebessüm ederek geçiştirmişti.
1. Bu hadisin kaynağı var mı?
2. Sıhhat derecesi nedir?
3. Şayet doğruysa böyle bir söz itikadi manada tehlikeli bir söz değil midir?
4. Kaynağı yoksa böyle bir kitapta bu hadis neden var?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Rivayet

Soruda geçen rivayet, şöyledir:

“Hz. Aişe dedi ki: Benim (içerisinde eşyalarım olan) yüküm ağırdı. Ve eşyalar hızlı bir devenin üzerindeydi. Safiye’nin yükü ise hem çoktu hem de yavaş bir deve üzerindeydi. Allah Resulü (asm) buyurdu ki: “Aişe’nin eşyasını Safiye’nin devesine, Safiye’nin eşyalarını ise Aişe’nin devesine yükleyin.”

(Hz. Aişe) Ben de Allah Resul’ünün develeri değiştirmesi üzerine dedim ki: “Ey Allah’ın Kulları! Bu Yahudi, Allah Resulünü mağlup etti!” Allah Resulü (asm) de buyurdu ki: “Ey Abdullah’ın Annesi! Senin eşyaların hafifti. Safiye’ninki ise ağırdı; deve yavaş hareket ediyordu. Biz de Safiye’nin eşyalarını, senin (sağlam olan) devenin üzerine, senin (hafif olan) eşyalarını da Safiye’nin (ağır) devesine koyduk.”

Ben (Aişe) dedim ki: “Sen gerçekten kendini Allah’ın Resulü olduğunu mu zannediyorsun?” Allah Resulü (asm), bu söz üzerine tebessüm etti ve dedi ki: “Ey Abdullah’ın Annesi! Senin bu konunda bir şüphen mi var?” Ben dedim ki (tekrardan): “Sen gerçekten kendini Allah’ın Resulü olduğunu mu zannediyorsun? Adaleti tesis ettin mi?!”

Bu dediklerimi duyan (babam) Ebu Bekir çok hiddetlendi ve ellerimi tutup yüzümü tokatladı. Allah Resulü (asm) “Dur Ey Ebû Bekir!” dedi. Ardından aleyhissalatü vesselam dedi ki: “Kıskanç kişi, vadinin dibini (olayların iç yüzünü) görmez.”[1]

Sıhhati

Tamamını aktardığımız bu rivayetin senedinde “Muhammed b. İshâk b. Yesâr” ve “Seleme b. El-Fadl el-Ebraş” adlı iki zayıf ravi olması sebebiyle, hükmen zayıf görülmüştür.[2]

İbn İshâk sika / güvenilir olmayan bir ravidir.[3]

Seleme b. El-Fadl da çokça hata yapan birisidir.[4]

Bu yüzden muasır bazı muhaddislerce bu hadis mevzu yani uydurma olarak da görülmektedir.[5]

Bu rivayet sahih kabul edildiğinde üç şekilde yorumlanabilir.

1. Hz. Aişe (r.a) validemizin Hz. Peygamber (asm) Efendimize “Sen peygamber olduğunu mu sanıyorsun?!” söylemini ancak öfke halinde düşünülüp tartılmadan dile dökülen hatalı cümleler olarak görebiliriz. Peygamberler hariç hiç kimse ismet yani günah işlemezlik özelliğine sahip değildir.

2. Hz. Aişe annemiz, bu sözleri öfkeli bir şekilde dile getirmiştir. İsteyerek, kasıtlı bir şekilde inanç noktasında hem eşini hem de Allah’ın peygamberi olan Hz. Muhammed Mustafa’yı asla ve katiyen sorgulamamıştır. Nitekim kişi, duygu ve heyecan içerisinde iken zahiren itikada ters bazı şeyler söyleyebilir. Bu hususta Efendimiz aleyhissalatü vesselam buyuruyor ki:

“Herhangi birinizin tövbe etmesinden dolayı Allah Teala’nın duyduğu hoşnutluk, ıssız çölde giderken üzerindeki yiyecek ve içeceğiyle birlikte devesini elinden kaçıran, arayıp taramaları sonuç vermeyince deveyi bulma ümidini büsbütün kaybederek bir ağacın gölgesine uzanıp yatan, derken yanına devesinin geldiğini görerek yularına yapışan ve aşırı derecede sevincinden ne söylediğini bilmeyerek. Allah’ım! Sen benim kulumsun; ben de senin Rabbinim diyen kimsenin sevincinden çok daha fazladır.”[6]

3. Dil açısından incelediğimizde Hz. Aişe’nin sözlerinin dışarıdan görüldüğü kadar dini açıdan ters bir ifade olmadığını anlıyoruz. Aslında olay şöyle: Hz. Aişe (r.a) Hz. Peygamber Efendimize (asm) sanki şöyle demiş oluyor:

“Sen benim sağlam devemi alıp da yükü ağır olan deveyle nasıl değişirsin?! Üstelik bu deve, senin diğer eşlerinden olan Safiye’ye ait! Sen hak bir peygamber değil misin? Adaleti tesis eder misin?! Bana ait olan deveyi ne diye başkasına verirsin?!”

Nitekim ilgili olayda geçtiği üzere Hz. Peygamber (asm) bu cümleleri duyması üzerine sinirlenmiyor, kızmıyor, hatta Hz. Aişe’yi bu konuda uyarmıyor bile; sadece gülerek karşılık veriyor.

Kaynağı Olmayan Hadisin Kitaplarda Yer Alması

Bazı eserler vardır ki, hadislerin kaynağını tahlil ederek o haberleri nakledenleri tenkit eder. Bazı eserler vardır ki, hitap ettiği kesim, temsil ettiği saha bambaşkadır. Bir hadis kitabında olması gereken; bir hadisin metniyle beraber onu nakleden rivayet zinciridir. Ama bir tasavvuf kitabı vardır ki, bazı kalp hastalıklarını tedavi etmek üzere manevi reçeteler yazmak için telif edilmiştir. Orada geçen her hadisin kaynağı bulunmayabilir veyahut doğru kaynaklı olmayabilir.

İmam Gazzali de aynı şekilde el-İhya kitabını telif ederken Müslümanların yüreklerine Allah’ın boyasını vurmakla namzet bir eser yazma arzusunda bulunmuştur. Yoksa eserinde hadislerin de hepsinin sahih olduğu ile alakalı ne iddiası ne de bir kanaati yoktur.

İmam Gazzalî de Bir İnsandır!

Zamanımızın en büyük hastalıklarından bir tanesi de ilimde, fikirde ve siyasette sevdiğimiz ve gönül bağladığımız şahsiyetleri; ilimde alim-i mutlak, güç ve kuvvette kadir-i mutlak görmek gibi bir hataya düşmektir.

Unutmamalıyız ki, ismet sıfatına yani günahsız ömür sürme özelliği bir tek peygamberlere münhasırdır. Onlar dahi beşer olmaları hasebiyle zelle dediğimiz birtakım kusurlar işlemişlerdir.

Vahye muhatap olan, vahiy referansıyla hareket eden peygamberler dahi bazen hata yapmaktan kendilerini alıkoyamıyorlarsa; onlardan asırlar sonra gelen insanlar nasıl günah işlemekten, hata yapmaktan uzak kalsın. Şahsiyetler, hataları örtbas edilerek değil; hataları tashih edildikten sonra kabul edilerek sevilmeli, sayılmalı, bu meselenin idrakinde olarak o zatlardan istifade edilmesi gerekir.

Konumuza dönecek olursak; İmam Gazzali (rah.), her ne kadar çok büyük bir İslam alimi de olsa hata edebilir. O da normal insanlar gibi bir alanda uzman olup bazı meselelerde yetersiz kalabilir. Gazzalî’nin fıkıhta, felsefede iyi olması, hadis ilminde ise yeteri kadar uzmanlaşmaması ona zarar vermemekte, onu küçük görüyor anlamına gelmemektedir.

Arkasında bırakmış olduğu kimselere düşen; onun uzmanlık alanından istifade etmek, yeteri kadar bilgi birikimine sahip olmadığı alanlarda ise dikkat etmektir.

Aynı şekilde Gazzalî’nin kitaplarını okuduğumuzda, kendisinin hadis alanında bir uzman olduğunu söyleyen iddialar görememekteyiz. Bunun ötesinde “Benim hadis ilmindeki müktesebatım az.” ifadesi, alimler arasında yaygınlık kazanmıştır.

İhya, sanıldığı gibi sahih kaynaklarla bezeli bir eser olsaydı; ne diye Hâfız Iraki, Taceddîn es-Sübkî gibi hadis mütehassısları, Gazzalî’nin “İhya” adlı eserindeki hadisleri tahrîc edip tahlîle, tenkîde ve tashîhe tabî tutsun. Üzerine de İhyâ’da geçen yüz kadar hadis-i şerifin kaynağına ulaşılmadı desin.

Konuya bu açıdan bakıldığında, olayın iç yüzünün daha iyi anlaşılacağını düşünüyoruz.

Dipnotlar:

[1] Ebû Ya’lâ el-Mevsılî, el-Müsned, Hadis No: 4670; Ahmed b. Ebû Bekir el-Bûsîrî, İthâfü’l-hıyere bi-zevâidi’l-mesânidi’l-‘aşere, Dârü’l-Vatan, Riyâd 1420, 4/71.
[2] bk. İbn Hacer el-Askalânî, el-Metâlibü’l-âliye, Dârü’l-‘Âsıme ve Dârü’l-Ğays, es-Suûdiyye 1419, 8/189.
[3] bk. Kollektif, el-Müsned el-Musannef el-Muallel, Dârü’l-Ğarbi’l-İslâmî, Beyrût 1434, 38/242.
[4] bk. Ebû Zür‘a er-Râzî, Üsâmi’d-du‘afâ, el-Fârûku’l-Hadisiyye, Kâhire 1430, s.647; Ebû Ca’fer el-‘Ukaylî, ed-Du‘afâ ve’l-metrûkîn, Beyrût 1404, 2/150.
[5] Nâsırüddîn el-Albânî, Silsiletü’l-Ehâdîsi’l-mevzûa ve eserühe’s-seyyi’ fi’l-ümme’, Dârü’l-Ma‘ârif, Riyâd 1412, 10/706.
[6] Buhârî, Hadis No: 3905; Müslim, H. No: 2747.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun