Peygamberler cinler vasıtasıyla geçmişten haberdar olabilirler mi?
- Cinler, Allah’ın izni olduğu takdirde insanlarla iletişime geçerek, bizleri geçmişte olan bir olaydan haberdar edebilirler. Bunun mümkün olduğunu biliyorum. Böyle bir durum Peygamberler için de mümkün müdür?
- Peygamberlere elbette kafir olan cinler bir haber götürmez. Götürse de Peygamberler itimat etmez. Peki, iman eden cinlerin peygamberlere geçmişte yaşanmış bir olayı bildirmesi mümkün müdür?
- Peygamberimizin bu şekilde elde ettiği bir bilgiyi bizimle paylaşması olabilecek bir şey midir?
- Yani; Peygamber Efendimizin, bizlere geçmişte yaşandığını bildirmiş olduğu bazı olayları cinler vasıtasıyla öğrenmiş olma ihtimali var mıdır?
Değerli kardeşimiz,
Bu tür vesveseler, şeytanın telkinleri olduğundan şüphe etmemek lazımdır. Çünkü ne ilmen ne dinen ne de aklen ispat edilmesi mümkün olmayan bu gibi vehimlerin hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur.
Bu tür tasavvurlarda şeytanın, nefsin de onayını alarak kullandığı argüman “mümkün olanı vaki olarak göstermesidir.” Bu ise örümcek ağından daha zayıf, savrulmaya daha müsaittir.
Kur'an’ın ifade ettiği gibi, “şeytanın hileleri çok zayıftır”. Bu konuda da bu zayıflık çok barizdir. Şöyle ki;
a) Bu argüman ilmen ispat edilemez. Ne tarihi kaynaklarda ne dinî literatürde böyle bir şeyin vuku bulduğuna dair bir bilgi söz konusu değildir. Bazı müşriklerin Hz. Peygamber (asm) için “kâhin, şair, sahir, mecnun” vasfını kullanmaları, gerçekten buna inandıkları için değil, “işte bunlar da mümkündür” şeklindeki hezeyanlarıyla bazılarına vesvese vermek, bazılarına karşı da “zevahiri kurtarmak” adına güya mücadelede güçlü argümanlarının olduğunu seslendirmek istemişlerdir.
b) Bunları dinen de ispat etmek mümkün değildir. Çünkü Allah’tan vahiy alan bir peygamberin kalkıp da cinlerden bilgiler almaya çalışması, peygamberlik makamına aykırıdır. Allah “cinler gaybı bilmezler.” (bk. Sebe, 34/14) dediği halde, Peygamber Efendimizin (asm) onlardan gaybi bilgiler almaya çalışması, bir peygamberin değil, normal bir müminin imanına da yakışmaz.
c) Bunları aklen de ispat etmek mümkün değildir. “kâhin, şair, sahir, mecnun” dedikleri bu argümanlardan hiçbirini ispat edemediler ve aklıselim kimseleri kandıramadılar.
En basit olarak denilebilir ki; eğer kâhin ise bir kere olsun kehanette bulunduğunu gösterin... Eğer şair ise, hayatı boyunca bir tek şiir söylediğini ortaya koyun. Eğer sahir / sihirbaz ise, hayatı boyunca bir gün olsun sihirle uğraştığı, bir sihirbazdan sihir dersi aldığı, sadece bir defa olsun bir sihir yaptığına dair bir tek belgeyi ortaya koyun..
Kur'an’ın ifadesiyle:
“Eğer iddialarınızda doğru iseniz, bu hususta Kur'an’dan önce gelmiş bir kitap veya ilimden bir kırıntı olsun getirip ortaya koyun.” (Ahkaf, 46/4)
d) Burada en büyük yanılgı “mümkün olan bir şeyin vâki olduğuna hükmetmektir.”
Sitemizde birkaç defa tekrar etmekle beraber, kısaca ilmi ve akli bir kuralı burada da tekrar edeceğiz:
Mümkün olan her şey vâki olmadığı gibi, her muhtemel bir imkân da doğru bir mümkün mefhumunu göstermez. Bunu şöyle açıklayalım:
İmkân iki çeşittir. imkân-ı zâtî ve imkân-ı zihnî.
İmkan-ı Zati: Bir şeyin aslında mümkün olma haline denir. Yani bir şeyin olabilirlik halidir.
Mesela Karadeniz zatında pekmez denizine dönüşebilir. Allah dilerse Karadeniz’i pekmez haline dönüştürebilir. Bu zatında mümkündür, yani olması mümkün bir şeydir.
İmkan-i Zihni: Zatında mümkün olan bir şeyin, zihnen olmuş gibi kabul edilme halidir.
Mesela, Karadeniz’in pekmez olmasını zatında mümkündür diye, zihnen de pekmez kabul etmek, akli bir hastalıktır.
Bir şeyin zatında mümkün olması, zihnen / aklen de olmasını gerektirmez. Bizim bir şeyi zihnen kabul etmemiz, bir delil ve burhan ile olabilir. Yani delil ve işaretler Karadeniz’in pekmeze dönüştüğünü gösteriyor ise, ancak o zaman zihnen onun pekmez olduğunu kabul ederiz.
Yoksa, delilsiz ve işaretsiz, zatında mümkündür diye onu pekmez olarak kabul etmemiz, zihni bir hastalıktır. Bu yüzden imkan-ı zati ile imkan-ı zihniyi karıştırmamak gerekir.
Ankara'ya gidecek birisi "Ankara şimdi batmış olabilir." diyerek, gitmekten vazgeçse, bir balıkçı "Şu an Karadeniz pekmez olmuştur, öyle ise balığa çıkmak yersizdir." deyip çıkmazsa, hayat zehir olur ve çekilmez bir hale dönüşür. Yani kainatta sabit bir bilimsellik kalmaz, her şey karmakarışık bir vaziyet alır. Buda zihinsel bir anarşiye yol açar.
Bütün bu açıklamalardan anlaşılıyor ki, “Hz. Peygamberin (asm) cinlerden bir şeyler öğrenip bize bildirmesi ...” şeklindeki tasavvurun hiçbir değeri yoktur. Bu, tamamen şeytanın sokuşturmak istediği bir hezeyan-ı küfrîdir. Allah bu ramazan hürmetine, hepimizi, tüm Müslümanları nefsin, insi ve cinnî şeytanların şerrinden korusun muhafaza buyursun, Amin!..
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- İmkan-ı zati ve imkan-ı zihniyi örneklerle açıklar mısınız?
- Kur'an’ın değişmediğine şu anki gibi olduğuna bilimsel delil veya deliller var mı?
- Cinler yıldızlarda oturuyorsa, diğer yıldızlara nasıl giderler?
- Peygamberimize nasıl inanmışlar?
- Hz. Peygamberin mucizeleri, büyü ve cinler yoluyla meydana getirilmiş olamaz mı?
- Vahiy ve İlham
- Paralel evrenler ve uzaylılar hakkında Kuran ve sünnete bilgi var mı?
- Hudus ile imkan delileri arasındaki fark nedir?
- Bazı hadisler Necm suresi 3. ve 4. ayetler ile çelişmiyor mu?
- Şeytan, Abdulkadir Geylani Hazretlerine seslenince, tek taraftan ses geldiği için şeytan olduğunu anladığı söyleniyor. Hz. Musa (as) Allahuteala ile konuştuğunda ağaçtan sesi işitmiştir. Bu kıssa ayete ters değil midir?