Bazı ayetler, neden yanlış anlaşılacak şekilde buyrulmuş?

Tarih: 19.02.2018 - 01:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Tevbe 16, Muhammed 31 hakkındaki sorularım…
1. Tevbe suresi 16. ayetindeki ve Muhammed suresi 31. ayetindeki “Biz bilinceye kadar’’ ifadesi neye dayandırılarak “belirleyinceye/ortaya çıkarıncaya kadar” ifadesi olarak yorumlanıyor. Allah’ın gaybı bildiği yönündeki ayetlere dayandırılarak mı?
2. Eğer “Biz bilinceye kadar”ın buyrulmasının anlamı adalete uygun düşmesi için Allah’ın yaptıklarımızı fiili olarak görmesi ve işitmesi ise, neden direkt böyle buyrulmuyor?
- Neden yanlış anlaşılacak şekilde buyrulmuş?
3. “lemma” ve “lem”in Arapça’daki kullanımı “geçmişte olmadı ama bundan sonra olabilir.” şeklinde midir?
- Eğer böyleyse Tevbe 16’de ve Muhammed 31’de Allah’ın gaybı bildiğini belirten ayetler ile çelişmiyor mu?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

مْ حَسِبْتُمْ أَن تُتْرَكُواْ وَلَمَّا يَعْلَمِ اللّهُ الَّذِينَ جَاهَدُواْ مِنكُمْ وَلَمْ يَتَّخِذُواْ مِن دُونِ اللّهِ وَلاَ رَسُولِهِ وَلاَ الْمُؤْمِنِينَ وَلِيجَةً وَاللّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

Yoksa; Allah içinizden, Allah’tan, Resûlünden ve mü’minlerden başkasını kendilerine sırdaş edinmeksizin cihad edenleri ayırt etmeden bırakılacağınızı mı sandınız? Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”

“Allah, içinizden cihat edenleri; Allah'tan, peygamberinden ve inananlardan başka sırdaş edinmeyenleri ortaya çıkarmadan sizi kendi halinize bırakacak mı zannediyorsunuz? Allah işlediklerinizden haberdardır.”  (Tevbe, 9/16)

وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ حَتَّى نَعْلَمَ الْمُجَاهِدِينَ مِنكُمْ وَالصَّابِرِينَ وَنَبْلُوَ أَخْبَارَكُمْ

“Andolsun, içinizden, cihad edenleri ve sabredenleri belirleyinceye ve durumlarınızı ortaya koyuncaya kadar sizi deneyeceğiz.” (Muhammed, 47/31)

Razî’nin ve başka müfessirlerin ifade ettiği gibi, burada kinâye olarak ilim zikredilmiş ama malum kastedilmiştir. Maksat onlardan cihadın meydana gelmesidir. Suyutî’nin ifadesiyle ilm-i şuhûd, yani bilinenin gerçekleşmesi ile bilinmesidir.

Dolayısıyla bu tür ayetlere dayanarak Allah’ın varlıkları var olduğu anda bildiğini iddia etmek doğru değildir. Zaten Allah için zaman söz konusu değildir. Geçmiş, gelecek ve hâl onun katında birdir. Dolayısıyla Kurtubî’nin de dediği gibi “Allah olmuşu ve olacağı, olmayan bir şeyin olsaydı nasıl olacağını bilir.”

Beydavî’nin ifadesine göre, lemmâ edatındaki tevakku (ummak) manası böyle bir şeyin ortaya çıkmasının (cihada çıkanların) beklendiğine delalet etmektedir.  Ayetin sonunda وَلِيجَةً وَاللّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ “Allah işlediklerinizden haberdardır” denmesi de kastedilenin zahiri mana olmadığını belirtmekte ve böyle bir manayı izale etmektedir. 

Zemahşerî’nin belirttiği gibi, ayetteki bu ifade, bir kişinin ما علم الله مني ما قيل فيّ  demesi gibidir. Bu sözün zahiri “Allah benim hakkımda söylenenleri bilmedi.” olsa da kastedilen mana, böyle bir şeyin meydana gelmediğidir.

Özetle, bu tür kullanımlar Arap dilinde vardır ve zahiri mananın dışında başka manalara delalet etmektedir.

Ayrıca, Kur'an’da Allah hakkında farklı üslupların kullanıldığı bir vakıadır. Kendisinden bahsederken bazen "biz" demesi, ayet sonlarında “Allah Aziz ve Hakîmdir, Ğafur ve Rahimdir” manası ifade edilirken “kâne” (idi / oldu) kelimesinin kullanılması gibi…

Eğer bu ifadelerin de zahirini alırsak “Allah Aziz ve Hakîm idi, Ğafur ve Rahim idi” dememiz gerekirdi.

Özetle bu ifadeler dilde bir zenginliktir. Edebî birer ifadedir. Belağat nüktelerini ihtiva eder.

“Yüce Allah farklı çağrışımlar yapan bu ifadeleri neden kullanıyor, daha açık ve net ifadeler kullanamaz mıydı?” sorusuna ise Al-i İmran 7. ayetle cevap verebiliriz:

“O, sana Kitab’ı indirendir. Onun (Kur’an’ın) bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih âyetlerinin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, “Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır” derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar.”

Özetle bu tür ayetler bir imtihan vesilesidir. Kalplerinde eğrilik olanları olmayanlardan ayırt etmek içindir. Doğru olan, müteşabih ayetleri (yani farklı manalara çekilebilecek ayetleri) muhkem, yani manası açık ayetler ışığında yorumlamaktır.

EK:

İlgili ayetlerin tefsirleri (cevap kısmında değinildiği üzere):

 الأول: أن يعلم الله الذين جاهدوا منكم، وذكر العلم والمراد منه المعلوم، والمراد أن يصدر الجهاد عنهم إلا أنه إنما كان وجود الشيء يلزمه معلوم الوجود عند الله، لا جرم جعل علم الله بوجوده كناية عن وجوده، واحتج هشام بن الحكم بهذه الآية على أنه تعالى لا يعلم الشيء إلا حال وجوده. واعلم أن ظاهر الآية وإن كان يوهم ما ذكره إلا أن المقصود ما بيناه. (Razi)

والمراد بنفي العلم نفي المعلوم، كقول القائل. ما علم الله مني ما قيل فيّ، يريد ما وجد ذلك مني .(Keşşaf)

والحاصل أنه تعالى لما شرع لعباده الجهاد، بين أن له فيه حكمة، وهو اختبار عبيده من يطيعه ممن يعصيه، وهو تعالى العالم بما كان وما يكون، وما لم يكن لو كان كيف كان يكون، فيعلم الشيء قبل كونه ومع كونه على ما هو عليه، لا إله إلا هو، ولا رب سواه، ولا راد لما قدّره وأمضاه. (Kurtubi)

 وما في { لَّمّاً } من معنى التوقع منبه على أن تبين ذلك متوقع. { وَٱللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ } يعلم غرضكم منه وهو كالمزيج لما يتوهم من ظاهر قوله: { وَلَمَّا يَعْلَمِ ٱللَّهُ }. (Beydavî)

{ أَمْ } بمعنى همزة الإِنكار { حَسِبْتُمْ أَن تُتْرَكُواْ وَلَمَّا } لم { يَعْلَمِ ٱللَّهُ } علم ظهورٍ { ٱلَّذِينَ جَٰهَدُواْ مِنكُمْ }  (Celaleyn)

İlave bilgi için tıklayınız:

Allah insanın yapacağı fiilleri bilmez iftirası...
Al-i İmran Suresi 140. ayette geçen, "Allah bu sayede iman edenleri ...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun