Evliyalara kin güdenlerin öcünü tanrı mı alır?
- Mevlana Celaleddin Rumi’nin, Mesnevi 3. cild 80. Beytte ne anlatmak istediğini söyler misiniz?
80. Sakın noksanlarını bulup aleyhlerine gıybet etme. Onlar için kin güden, onların öcünü alan Tanrı’dır. Tanrı dedi ki: Bu veliler benim çocuklarımdır. Gariplik âlemindedirler, eşleri yoktur. Ne işleri vardır, ne güçleri. Halkı imtihan için hor ve yetim görünürler. Fakat hakikatte dostları da benim, nedimleri de. Hepsi de benim korumama arka vermiştir. Sanki onlar, benim cüzlerimdir. Sakın, sakın! Bunlar benim hırka giyenlerimdir. Binlerce kişi arasında yüz binlerce kişidirler, fakat yine de hepsi bir vücuttur.”
85. Öyle olmasaydı bir tek Musa, bir tek sopa ile Firavun’un altını üstüne getirebilir miydi? Öyle olmasaydı Nuh, bir beddua ile doğuyu batıyı sulara gark edebilir miydi? İhsan ve kerem sahibi Lût, zâlimlerin şehirlerini perişan eyleyebilir, yerlere batırabilir miydi? Cennete benzeyen şehirleri Karasu Diclesi oldu. Git de gör. Bu Karasu Şam tarafındadır. Kudüs’e giderken yolda görürsün.
Değerli kardeşimiz,
- Mesnevinin aslı -bildiğiniz gibi- Farsçadır. Şu anda bunu görme imkânımız yoktur. Bu sebeple bu tercümeler nasıl yapılmış bilemiyoruz.
- Orada velilerin Allah katındaki değerlerine işaret edilmiştir. “Allah’ın çocukları” gibi ifadeler birer mecaz ifadeler olup, onların her zaman Allah’ın sonsuz rahmetinin himayesinde olduğunu açıklamaya yöneliktir.
Bu konuyu zihinlere yaklaştırmak için şu kutsi hadis-i şerifi hatırlatmakta fayda vardır:
“Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım şeyleri eda etmesidir. Kulum nafile ibadetlerle bana öyle yaklaşmaya devam eder ki, sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden bir şey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum. Ben yapacağım bir şeyde, mümin kulumun ruhunu kabzetmedeki tereddüdüm kadar hiç tereddüte düşmedim: O ölümü sevmez, ben de onun sevmediği şeyi sevmem."(Buhârî, Rikak 38)
- Bize göre, bu konuda söylenecek söz şudur:
Mevlana, İbn Arabi ve benzeri zatlar birer velidir. Çünkü ümmet tarafından öyle kabul edilmişlerdir. Ancak kullandıkları bazı ifadeler, bizim anlamadığımız türden olabilir. Bu ifadelerden hareketle o zatlara karşı hüsnü zannımız kırılmamalıdır.
Bununla beraber, bize göre Ehl-i sünnetin akidesine ters düşen hususlar varsa, onları görünürdeki şekliyle kabul edemeyiz. Kur’an ve sünnete aykırı bir fikri kabul etmek doğru değildir.
Elimizden geldiğince, bu gibi zatların şatahat denilen anlaşılmaz kapalı ifadelerini Ehl-i sünnet akidesine göre yorumlarız.
Şayet bu mümkün değilse, sözün sahibine saygı ve sevgimizi kaybetmeden, o sözleri kendimiz için ölçü olmaktan uzak tutacağız.
Dinin temel meselelerini asfiya denilen Ehl-i sünnet alimlerinden öğreneceğiz.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Hristiyanlık dininin İslam dininden daha iyi olduğu iddiasıyla Müslümanlıktan çıkılır mı?
- Bakıllani, Hz. Aişe’ye iftira atan papaza ne dedi?
- Ehl-i kitap cennete girecek mi?
- Mevlana, Moğollara yönelik neden cihad etmemiştir?
- İslam diniyle muhatap olan ilkler, Kur'an-ı Kerim'i ve hadis-i şerifleri nasıl bir yöntem ile anlarlardı?
- Peygamberimiz zamanındaki Hristiyanlıkla şimdiki Hristiyanlık arasındaki fark nedir? O dönemde de Hristiyanlar Hz. İsa'yı "oğul" diye nitelendiriyorlar mıydı?
- Hristiyanların üçlü birlik konusunda Kur'an’dan kanıt getirdikleri doğru mudur?
- İslam tarihinde herhangi bir protesto olayı görülmüş müdür? İslam'da protestonun yeri nedir?..
- HRİSTİYANLIK
- Ehl-i sünnet ve Ehl-i beyt kavramlarını açıklar mısınız?