Ne dersiniz, şayet onun azabı size ha yatarken gelmiş ha gündüzün!.. (Yunus, 10/50) mealindeki ayeti açıklar mısınız?

Tarih: 25.05.2010 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İlgili ayetin meali şöyledir:

“De ki: 'Ne dersiniz, şayet onun azabı size ha yatarken gelmiş, ha gündüzün! Suçlular, bunlardan birini çarçabuk istemelerine ne sebep var ki!'” (Yunus, 10/50).

Bu ayet, müşriklerin alaycı bir ifadeyle iman etmelerine şart koştukları “azabın gelmesi”ne dair isteklerine bir cevap teşkil etmektedir.

Bu isteklerin bir kısmı şu ayetlerde şöyle seslendirilmiştir:

“Ve ‘Biz’ dediler; 'Sana asla inanmayacağız. Ta ki yerden bir pınar akıtasın. Yahut senin hurma ve üzüm bağların olsun da aralarından gürül gürül ırmaklar akıtasın. Yahut iddia ettiğin gibi gökyüzünü parçalayıp üzerimize kısım kısım düşüresin ya da Allah’ı ve melekleri karşımıza getiresin de onlar senin söylediklerine şahitlik etsinler.'” (İsra, 17/90-92)

İşte ilgili ayette “azabın gelmesi ile iman etme” arasında mantık açısından var olan çelişkiye dikkat çekilmiş ve iman etmek için şart koştukları her şeyin iman etmemek için birer bahane olduğuna işaret edilmiştir. Bu açıklamayla, müşriklerin ciddiyetten uzak isteklerinin verilmemesinin hikmetine vurgu yapılmış ve böylece -bu konuda elinden bir şey gelmeyen- Hz. Peygamber (asm)’e teselli verilmiştir.

Kur’an’ın buradaki cevabı iki şıktan meydana gelmiştir:

Birinci şıkta; istedikleri azabın hemen gelmemesinin birkaç hikmetine -mealen- şu ifadelerle işaret edilmiştir:

“De ki: 'Ben kendi kendime bile, Allah’ın dilediğinden başka ne bir zararı savma ne de bir fayda sağlama imkânına sahip değilim.' Her ümmetin belirlenmiş bir ömür süresi vardır. Artık o vâdeleri gelince, onu ne bir saat ileri, ne de bir saat geri alamazlar.” (Yunus,10/49).

Görüldüğü üzere, bu ayette “istediklerini vermek elinden gelmediği, her ümmet için belirlenmiş bir ömrün bulunduğu”na dikkat çekilerek, isteklerinin geri çevrilmesinin bu iki hikmetine işaret edilmiştir.

İkinci şıkta ise, müşriklerin alaycı bir ifadeyle iman etmelerine şart koştukları “azabın gelmesi”ne dair isteklerinde samimi olmadıkları, bunun mantık açısından bir çelişki olduğuna -söz konusu olan- ayetle işaret edilmiştir:

“De ki: 'Ne dersiniz, şayet onun azabı size ha yatarken gelmiş, ha gündüzün! Suçlular, bunlardan birini çarçabuk istemelerine ne sebep var ki!'” (Yunus, 10/50).

Yani gelecek bir azap ya gündüz ya gece gelir. Azaba maruz kalanlar, ister gündüz uyanık iken, ister gece uykudayken kendilerine azap gelmiş olsun, bu azabı kendilerinden savamazlar ve artık makbul bir iman etme imkânını da bulamazlar.

İlgili ayetin ardından gelen şu ifadelerde bu gerçeğin altı çizilmiştir: 

“İş işten geçtikten sonra mı iman edeceksiniz? Demek şimdi ha! (Ama artık çok geç!). Alın da görün çarçabuk gelmesini istediğiniz şeyi!” (Yunus, 10/51).

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun