Namaz, dünya sıcaklığını azaltır mı?

Tarih: 25.07.2024 - 11:32 | Güncelleme:

Soru Detayı

“Sıcak (öğle vakti) şiddetlendiği zaman, onu namazla serinletin. Muhakkak ki, sıcaklığın şiddeti, cehennemin nefes almasından ileri gelir. Öyle ki, cehennem ateşi Rabbine ‘Ya Rabbi! Bir kısmım bir kısmımı yedi.’ diyerek şikâyette bulundu. Bunun üzerine Allah, nefesin biri kışta, biri de yazda olmak üzere (yılda) iki nefes almasına izin verdi.
- İşte sizin gördüğünüz en şiddetli sıcak ve en şiddetli zemherir / soğuk bundan (bu iki nefesten meydana gelmekte)dır.” (Buharî, Mevakît, 9; Müslim, Mesacid, 185, 186, 187)
- Namaz kıldığımız zaman nasıl olur da dünyanın sıcaklığı azalır?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bu hadiste ifade edilen durum, "dünyanın sıcaklığının azaldığı zamana kadar öğle namazınızı geciktirin ve namaz kılarak cehennem sıcaklığından korunun" demektir. Elbette böyle manalar için bu şekilde bir ifade kullanılmıştır. Çünkü Peygamber Efendimize (asm), geniş manaları içine alan kısa söz söyleme özelliği verilmiştir. (bk. Buhari, Tabir 22)

Bu kısa bilgiden sonra detaya gelince:

Bu konuda önemli hadis rivayetleri vardır. Genel özeti şöyle olabilir:

Rivayete göre Peygamber Efendimize (asm), -özetle- şöyle buyurmuştur:

“Dünyanın sıcak ve soğukluğunun cehennem ile yakın ilişkisi vardır. Yaz mevsimi cehennem ateşinin sıcaklığı, kış mevsimi de cehennemin zemherir soğuğundan kaynaklanır. Öyle ki, cehennemin ateşi bu iki zıt tezahürlerinden ve çekişmelerinden şikâyetçi olur. Allah da sıcak nefesini yazda, soğuk nefesini kışta vermesini sağlamaya yönelik olarak bu mevsimleri yaratmıştır. Keza, aynı günde meydana gelen şiddetli sıcaklık da cehennemin aldığı nefesten kaynaklanır. Bu sebeple, sıcak günlerde öğle namazlarınızı biraz tehir ederek öyle kılın.”

Bu konuda alimlerin farklı iki yorumları vardır.

Birincisi: Bu ifadeyi hakikat olarak kabul edenlerin görüşü.

Bu alimlere göre cennet ve cehennemin şu anda yaratılmış olduğu ehlisünnetin kabul ettiği bir hakikattir. Her şeyi konuşturabilen Allah’ın cehennemi de gerçekten konuşturması mümkündür ve hadisin ifadesini hakikat olarak algılamakta akli veya dini bir sakıncası da yoktur.

İkinci görüşe göre, hadisin ifadesi mecaz olarak anlaşılabilir. Bu nebevi ifadeyle teşbih ve temsil penceresinden şu ders verilmiştir:

"Cehennem ateşinin sıcaklığı olduğu gibi, günlerin de sıcaklığı vardır. Özellikle sıcak bölgelerde öğle namazlarınızı biraz tehir ederek zararından konurunun. Ve şunu iyi bilin ki, bu dünyadaki şiddetli sıcaklığın ve şiddetli soğukluğun zararı olduğu gibi, cehennem ateşi ve zemheririnin bin kat daha fazla sıcak ve soğuğu ve zararı vardır. Namazlarınızı kılmak suretiyle bu zararlardan kurtulun." (krş. Nevevi, Şerhu Müslim, 5/117-120)

Bediüzzaman Hazretleri de bu konuda şu açıklamayı yapar:

“Hem perde-i gayb içindeki âlem-i âhirete ait menzilleri dünya gözümüzle görmek ve göstermek için, ya kâinatı küçültüp iki vilayet derecesine getirmeli veyahut gözümüzü büyütüp yıldızlar gibi gözlerimiz olmalı ki yerlerini görüp tayin edelim. وَالْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِ ahiret âlemine ait menziller, bu dünyevî gözümüzle görülmez. Fakat bazı rivayatın işaratıyla, âhiretteki cehennem, bu dünyamızla münasebetdardır. Yaz'ın şiddet-i hararetine مِنْ فَيْحِ جَهَنَّمَ denilmiştir. Demek bu dünyevî küçücük ve sönük akıl gözüyle, o büyük cehennem görülmez. Fakat ism-i Hakîm'in nuruyla bakabiliriz. Şöyle ki:

Arzın medar-ı senevîsi altında bulunan Cehennem-i Kübra, yerin merkezindeki Cehennem-i Suğra'yı güya tevkil ederek bazı vezaifini gördürmüş.

Kadîr-i Zülcelal'in mülkü pek çok geniştir. Hikmet-i İlahiye nereyi göstermiş ise Cehennem-i Kübra oraya yerleşir.

Evet, bir Kadîr-i Zülcelal ve emr-i كُنْ فَيَكُونُ e mâlik bir Hakîm-i Zülkemal, gözümüzün önünde kemal-i hikmet ve intizam ile Kamer'i Arz'a bağlamış; azamet-i kudret ve intizam ile Arz'ı Güneş'e rabtetmiş ve Güneş'i seyyaratıyla beraber Arz'ın sür'at-i seneviyesine yakın bir sür'at ile ve haşmet-i rububiyetiyle, bir ihtimale göre Şemsüşşümus tarafına bir hareket vermiş ve donanma elektrik lâmbaları gibi yıldızları, saltanat-ı rububiyetine nuranî şahidler yapmış; onunla saltanat-ı rububiyetini ve azamet-i kudretini göstermiş bir Zât-ı Zülcelal'in kemal-i hikmetinden ve azamet-i kudretinden ve saltanat-ı rububiyetinden uzak değildir ki, Cehennem-i Kübra'yı elektrik lâmbalarının fabrikasının kazanı hükmüne getirip âhirete bakan semanın yıldızlarını onunla iş'al etsin; hararet ve kuvvet versin. Yani, âlem-i nur olan cennetten yıldızlara nur verip, cehennemden nâr ve hararet göndersin.

Aynı halde o cehennemin bir kısmını ehl-i azaba mesken ve mahbes yapsın. Hem bir Fâtır-ı Hakîm ki; dağ gibi koca bir ağacı, tırnak gibi bir çekirdekte saklar.

Elbette o Zât-ı Zülcelal'in kudret ve hikmetinden uzak değildir ki; Küre-i Arz'ın kalbindeki Cehennem-i Suğra çekirdeğinde Cehennem-i Kübra'yı saklasın” (Mektubat, Birinci Mektup, s. 9-10)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 100+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun