Nahl sûresi 68. ayette dişi bal arısına işaret var mı; varsa balı sadece dişi mi yapar, erkek arı bal yapmaz mı?

Tarih: 09.02.2007 - 16:53 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bunun mucize olduğu söyleniyor. Bu doğru mudur?
- Arapça'da bazı kelimeler ğayri lafzi mecazi müennes diğer ismi ile semai müennestir. Şems (güneş), yed (el) kelimeleri gibi. Bu ayette geçen "ennahl=balarısı" kelimesi de semai müennes bir kelimedir.
- Şu anki bilgilerime göre semai müennes kelimenin fiilinin müennes sigası ile çekilmesi zaten olması gerekendir. Dolayısıyla bu ayetteki bal arısının dişi mi erkek mi olduğu ayete bakarak çıkarılamaz ve buradan hareketle bu ayet bilimsel bir mucizeye işaret ediliyor denemez. Yanılıyor muyum?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Cevap 1:

"Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: 'Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kurdukları çardaklardan kendine göz göz ev (kovan) edin. Sonra da her türlü meyveden ye de Rabbinin sana yayılman için belirlediği yolları tut!' Onların karınlarından renkleri çeşit çeşit bir şerbet çıkar ki onda insanlara şifa vardır. Elbette düşünen kimseler için bunda alacak ibret vardır." (Nahl, 16/68, 69)

Kur'an, arının yaptıklarını anlatırken, fiilin dişi formunu kullanmaktadır. Arapça'da fiiller dişiye ve erkeğe göre farklı çekilirler (Başka birçok dünya dilinde de bu böyledir). Arının yaptıkları anlatılırken fiilin dişi formunun kullanılması Kur'an'ın saydığı eylemleri dişi bal arısının yaptığını göstermektedir. Bu yüzden ayeti "dişi bal arısı" diye çevirmek daha doğrudur. Dişi bal arısının yaptıkları Kur'an'da şöyle tarif edilmektedir: (Arapça'da arının erkeği ve dişisi aynı şekilde yazılır, bu kelimenin ayrıca dişisi yoktur.)

1. Evini (kovanını) inşa etmesi (68. ayet)
2. Bal özünü toplamak için doğadaki faaliyeti (69. ayet)
3. Bal yapması (69. ayet, bir sonraki bölümde inceledik)

Kur'an'ın saydığı bu üç faaliyeti de dişi arı olan işçi arılar gerçekleştirmektedir. Bu yüzden Kur'an'da arıdan sonra gelen fiile dişilik takısı eklenmiştir. Kur'an'ın saydığı bu faaliyetler ile erkek arıların hiçbir ilişkisi yoktur. Dişi olan işçi arılardan daha iri yapılı ve kocaman gözlü olan erkek arıların tek görevi genç ana arıyı döllemektir. Yaz sonunda bu görevini yerine getiren erkek arılar dişi arılar tarafından kovandan atılır ve dişi arıların bakımıyla yaşamaya alışkın oldukları için çok geçmeden açlıktan ölür.

Kur'an'ın indiği dönemde insanların kovan içindeki iş bölümünün detaylarından, işçi arıların dişi olduğundan, kovanı inşa etmenin, bal yapmanın, bal yapmak için meyvaların özünü toplamanın dişi işçi arıların görevi olduğundan haberleri yoktu. Bu yüzden Kur'an'ın dişi arının görevlerini sayarken fiili dişiye göre çekmesi ve erkek arıları bu görevlerden dışlaması mucizevi bir ifadedir.

- Arı bir matematik profesörü müdür?

Kur'an'da dikkat çekilen dişi bal arısının yaptıklarını iyice incelediğimizde arının kabiliyetlerine şaşmamak elde değildir. Arının yaşayacağı evini (kovanını) oluşturması, bu evin içindeki petekleri inşa etmesi matematiksel bir deha gerektirmektedir.

Bal arıları milyonlarca yıldır peteklerini altıgen yapmaktadır (On milyonlarca yıl öncesine ait arı fosillerinden bu anlaşılmaktadır).

Acaba neden bu şekil dikdörtgen, beşgen, sekizgen değil de altıgendir?

Bunu araştıran matematikçiler birim alanın tamamen kullanılması ve en az malzemeyle petek yapılabilmesi için en ideal şeklin altıgen olduğunu ortaya koydular. Petekler üçgen ya da dörtgen olsaydı, boşluksuz kullanılabilecekti. Fakat altıgen hücreler için kullanılan malzeme üçgen ya da dörtgen için kullanılan malzemeden daha azdır. Diğer birçok geometrik şekilde ise kullanılmayan bölgeler ortaya çıkacaktı. Sonuç olarak altıgen hücre, en çok miktarda bal depolarken, yapılması için en az balmumu gereken şekildir.

Dişi (işçi) arıların bu çalışmalarında en çok ilgi çeken durumlardan biri on binlerce işçi arının her birinin, birer tuğlacığını bıraktığı bu yapının, geometrik ölçülere bütünüyle uyabilmesidir. Matematikçiler verilen belirli miktardaki balmumuyla yumurtadan çıkacak kurtçukları içine alabilecek daha geniş bir yer yapılamayacağını ispatlamışlardır. Böylece işçi arılar belirli miktardaki gereçle, gereken büyüklükteki bir yapının en ekonomik biçimde nasıl yapılabileceğini göstermektedirler.

Antoine Ferchault adındaki bir Fransız böcek bilgini, bunu "Arılar problemi" diye tanınan bir geometri problemi olarak ortaya koymuştur. Bu problem şudur:

"Tabanı birbirlerine göre eğimi aynı olan üç çeşit eşkenar dörtgen ile kapanmış düzgün altıgen bir dik prizma verilsin. Bu prizmanın toplam yüzey alanının en küçük değerde olması için eşkenar dörtgenler arasındaki açılar ne olmalıdır?"

Biri Alman, biri İsviçreli, biri de İngiliz olan üç tanınmış matematikçi bu problemin çözümüyle uğraştılar ve şu sonuca vardılar: 70° 32' (70 derece ve 32 dakika). Gerçekten de bu, dişi bal arılarının yaptığı petek gözeneklerinin açısının tamı tamına aynısıdır.

İşçi arılarımız peteğin yapımına birkaç farklı noktadan başlarlar. İş ilerledikçe peteğin gözenekleri orta yerde birleşir. Bu durumda kaynaşma noktasındaki peteklerin açıları yine kusursuzdur. Bu işçi arıların peteğin yapımına rastgele koyulmadıklarını, başlangıç ve bitiş noktaları arasındaki uzaklıkları, arkadaşları olan diğer işçi arılarının pozisyonlarını önceden çok ince bir şekilde hesapladıklarını ortaya koyar. En usta matematikçiler bile arının hesabının kusursuzluğunu 70° 32' (70 derece ve 32 dakika)'yı hesaplayarak ortaya koymaktadırlar. Fakat bu matematik profesörlerine elinize bir cetvel alın, bu açıları tam tutturarak bir altıgen çizin desek, hele hele bu hesapları yapan üç profesöre üçünüz ayrı yerden başlayarak altıgenler çizin, ortadaki altıgenler de tam düzgün, kusursuz olsun desek hiç şüphesiz bu kadar ince bir çizimi beceremezlerdi. Görülüyor ki arı, hem büyük bir teorisyendir, hem de müthiş bir pratisyendir. Teoride hesaplanması çok zor olanı hesaplamış, pratikte ise bizim el ve gözlerimizle tayin edemeyeceğimiz hassaslıktaki ölçüleri tutturmuştur.

- Altı hafta yaşayabilen arılar tüm bu hesapları ve uygulamaları nasıl gerçekleştirmektedir?

Arıların bu yaptıklarını "içgüdü" diye niteleyip, tüm bu harikalıkları tesadüfen oluşmuş gibi göstermek Yusuf suresinin 40. ayetinin işaret ettiği gibi isimlendirmelerin arkasına sığınmaktır. İçgüdü kelimesi, sadece bir isimlendirmeden ibaret olup aslında hiçbir açıklama ortaya koymayan bir terimdir. Kur'an arıya vahyedildiğini söyleyerek, arının tüm bu yaptıklarının, Allah'ın proglamlaması ve düzenlemesinin sonucunda olduğu ortaya koymaktadır. Altı haftada en zeki canlı olan insan "1, 2, 3" diyerek, üçe kadar saymayı bile beceremez... Arının tüm bu yaptıklarının ne arı tarafından öğrenildiğini, ne de tesadüfen oluştuğunu söylemek mümkündür. Açıkça bellidir ki arıyı Yaratan, arıyı bütün özellikleriyle beraber yaratmış, tüm bu matematiksel problemleri halletmiş ve arıya en mükemmel uygulamaları yaptırmıştır. Yine bu Yaratıcı, arıya kendi ihtiyaçlarından fazla bal yaptırtarak, insanlara nimetlerini göstermektedir.

Cevap 2:

- Yanılıyorsunuz, hem de fazlasıyla yanılıyorsunuz. Çünkü, semai müennesler camid, gerçek müennes olmayan şems/güneş, yed/el gibi kelimeler için söz konusudur. Yoksa gerçekte dişilik ve erlik özelliğine sahip olan varlıklarda semai/lafzi/mecazi değil, hakiki erlik ve dişilik söz konusudur.

Arı canlı, hayat sahibi bir varlıktır, müzekker ve müennes kısımlarına ayrılır. Bir devenin erkeği ve dişisi hakiki olduğu gibi, ARI’nın da erkeği ve dişisi hakikidir.

- Bazı alimlere göre, “nahl” kelimesinin müennesliği mecazi denilmiş olsa da bu kelimenin hem müzekker hem müennes için kullanıldığı yaygın bir kanaattir.

- Şayet, "nahl" kelimesi, her iki cins için kullanılan bir kelime olsa bile, Kur’an’da bunun için müennes zamirlerinin kullanılması, vahye mazhar olan arının müennes/dişi, olduğuna açık bir işarettir.

Sonsuz ilim sahibi Allah’ın kelamında, "arı"nın dişiliğine vurgu yapılması, ister hakiki ister mecazi olsun, her halükârda bir mucizedir. Çünkü, bu kelime için müzekker zamir kullanılsaydı, yine gramer bakımından bir sakıncası olmazdı. Allah’ın bu tercihini tesadüfe havale etmek iman şuuruyla bağdaşmaz.

- Hakiki müennes, mukabilinde kendi cinsinden müzekker bulunan, Bair (deve) Recül (erkek) gibi varlıklardır. Nitekim, Kadı Beydavi, "nahl" kelimesinin lafzı müzekker manası müennes olduğunu, zamirlerin de bu manaya göre müennes olarak kullanıldığını belirtmiştir. (bk. Beydavi Tefsiri, ilgili yer)

- Hicaz ehline göre, “nahl” kelimesi, “nahletün” şeklindeki müennes kelimenin çoğuludur. (Ebu’s-Suud, Şevkani, ilgili ayetin tefsiri)

Kur’an-ı Kerim Hicaz Lehçesiyle olduğuna göre, denilebilir ki ayette bu kelime kesinlikle müennes olarak kullanılmıştır.

- Bazı alimlerin tespitine göre ARILAR müzekker (erkek), müennes (dişi) ve hünsa (eşelcins/iki cinsiyetli) olmak üzere üç kısma ayrılır. (İbn Aşur, ilgili yer)

- Eskiden farklı değerlendirilmiş olsa bile, bugün arıların erkek ve dişi olmak üzere iki kısma ayrıldığı artık gündüz gibi ortada olan bir hakikattir. Bu konu bilimsel olarak ortaya konulmuştur. Erkek arıların görevi, ömrü, dişi arıların görevi ve ömrü ile ilgili önemli araştırmalar ve tespitler bilinmektedir.

Bu tespitlere göre, bir kovanda bazen yaklaşık 50 bin arı bulunur. Arıların kraliçesi (dişi arı) olan "yasub"un içinde bulunduğu yuvada/petekte az sayıda erkek arı vardır. Çoğunluğu ise çalışan dişi arılardır. Erkelerin görevi, dişi olan kraliçelere telkih yapmaktır. (bk. el-Meraği, ilgili ayetin tefsiri)

- Bütün bu açıklamalardan açıkça anlaşılıyor ki, ARILAR hakiki dişi ve erkektir. Erkeklerin tek görevi, dişi kraliçeleri/ana arıları -deyiş yerindeyse- gebe bırakmaktır. Geri kalan bütün arılar dişidir, bunlar hem erkeklerin hem de kraliçe arıların hizmetindedir. Bu hizmetin başında çiçeklerden öz toplayıp bal yapmaktır. (el-Meraği, a.y)

Demek ki, ayette dişi arıların bal yaptığına vurgu yapan ilahî ifade bilimsel bir mucizedir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun