Komşu hakkı ve misafire ikram önemli mi?
- Peygamber Efendimizin (asm) haislerine göre komşu hakı ve misafire ikram konusunu misallerle açıklar mısınız?
Değerli kardeşimiz,
Efendimiz (asm)'den iki rivayeti alarak konuyu açıklamaya çalışalım.
1. Yine Ebû Hüreyre (ra)’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (asm) şöyle buyurdu:
« مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ باللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ، فَلا يُؤْذِ جَارَهُ ، وَمَنْ كَان يُؤْمِنُ بِاللَّهِ والْيَوْمِ الآخرِ ، فَلْيكرِمْ ضَيْفهُ ، وَمَنْ كَانَ يُؤْمنُ بِاللَّهِ وَالْيومِ الآخِرِ ، فَلْيَقُلْ خَيْراً أَوْ لِيَسْكُتْ »
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse komşusunu rahatsız etmesin. Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin. Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse ya faydalı söz söylesin veya sussun!” (Buhârî, Nikâh 80, Edeb 31, 85, Rikak 23; Müslim, İmân 74, 75).
2. Ebû Şüreyh el-Huzâ`î (ra)’den rivayet edildiğine göre Peygamber (asm) şöyle buyurdu:
«مَنْ كَانَ يُؤمِنُ بِاللَّهِ والْيوْمِ الآخِرِ ، فَلْيُحسِنْ إلِى جارِهِ ، ومنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ واليومِ الآخِرِ فَلْيُكْرِمْ ضَيْفهُ، ومنْ كانَ يؤمنُ باللَّهِ واليومِ الآخرِ فَلْيَقُلْ خَيْراً أَوْ لِيسْكُتْ »
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse komşusuna iyilik etsin. Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin. Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse ya faydalı söz söylesin veya sussun!” (Müslim, İmân 77)
Yukarıya aldığımız hadis-i şerifler İslam ahlakının üç önemli konusunu ele almaktadır:
Birincisi: Komşuya iyi davranmak ve onu hiçbir şekilde rahatsız etmemek. Birinci hadis-i şerifde zikredilen kaynakların bir kısmında Resûl-i Ekrem Efendimiz’in (asm) Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimselerin “komşusuna ikram etmesini”, bir kısmında “komşusunu rahatsız etmemesini” tavsiye ettiği, ikinci hadiste ise “komşusuna iyilik etmesini” öğütlediği görülmektedir.
Komşuya yapılacak iyilik ve ikramların neler olduğu Peygamber Efendimiz’e (asm) nisbet edilen bazı rivayetlerde tafsilatlı şekilde belirtilmektedir. Buna göre şu davranışlar komşuya iyilik sayılmaktadır:
* Borç veya ödünç bir şey isteyince vermek.
* Yardım isteyince yardımına koşmak.
* Hastalanınca ziyaret etmek.
* Maddi sıkıntıya düşünce gözetip kollamak.
* Mutlu günlerinde sevincine, kederli günlerinde üzüntüsüne ortak olmak.
* Ölünce kabre götürüp defnetmek.
* İzni olmadan evinin bitişiğine rüzgârını kesecek şekilde bina yapmamak.
* Kokusu komşunun evine gidecek bir yemek yapınca ona da bir miktar göndermek.
* Meyva alınca komşuya da hediye etmek, hediye etmeyecekse onu komşuya göstermemek; çocuğunun da o meyvayı dışarıda yiyerek komşu çocuğuna göstermesine meydan vermemek [İbn Hacer, Fethü’l-bârî, X, 460 (Edeb 31); Ali el-Kârî, Mirkât, IV, 391].
Müslüman olmanın bir gereği de akrabasıyla ilgisini devam ettirmek ve onlara iyilikte bulunmaktır. Bu ihmal edilmemesi gereken bir görevdir. Akrabalarıyla ilgiyi koparmak ve onlara kötü davranmak büyük bir günahtır. Akrabaya iyiliğin ölçüsü, onların yakınlık derecesine, ihtiyaç durumlarına, bizim de maddî gücümüze göre değişiklik gösterir. Amcalar, dayılar, teyzeler ve bunların çocukları yakın akrabalardır. Aç açık kalmışlarsa, onları doyurmak, giydirip kuşatmak şart olur. Böyle muhtaç bir durumda değil iseler, zaman zaman kendilerini ziyaret etmek, elden geliyorsa müşkillerini çözmeye çalışmak, mektupla veya telefonla hatırlarını sormak, sevinç ve kederlerine ortak olmak, hiçbir şey yapılamıyorsa selâm vermek veya selam göndermek suretiyle akrabalık ilgisini devam ettirmek gerekir.
İkincisi: Misafire ikram etmek. İslâm’ın ilk devirlerinde Müslümanlar çok fakirdi; büyük geçim sıkıntısı çekerlerdi. O zamanlar misafire ikramda bulunmak, yolluğunu vermek farz kılınmıştı. Fetihler çoğalıp Müslümanlar rahat yaşamaya başlayınca, misafire ikram konusu eskisi gibi farz değil, Peygamberimiz’in (asm) bir sünneti olarak kabul edilmeye başlandı.
Ben Müslümanım diyen kimse, misafirine iyilik ve ikram etmelidir. Çünkü İslâm dini insanların dayanışmasına çok önem verir. Denebilir ki, İslâmiyet’in bütün emir ve yasakları, insanların birbiriyle yardımlaşmasını ve iyi geçinmesini sağlamak için ortaya konmuştur. Misafiri iyi karşılamak ve maddî imkânlar ölçüsünde ona ikramda bulunmak, bu dayanışma ve yardımlaşmanın bir gereğidir.
Dilimizde yaygın olan “Tanrı misafiri” sözü, aziz milletimizin misafire verdiği değeri, ona gösterdiği itibarı ortaya koymaktadır. Ecdâdımız, misafire ikram edilecek şeylerin aile bütçesini daraltmayacağı anlayışını ortaya koymak için “Misafir kendi kısmetiyle gelir.” demişlerdir. Kendi yemeyip misafirine yediren eli dar fakat gönlü geniş insanların, yeteri kadar ikram edemedim diye üzülmemesi için de “Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer.” demişlerdir.
Hâlâ köylerimizde misafirlerin ağırlandığı “Köy odaları” bulunmaktadır. Hâli vakti yerinde olan köylülerimiz, tanımasalar bile, Tanrı misafirini burada yedirir, yatırırlar. Misafirden para almayı asla düşünmezler. Geleneklerimizi bilmediği için para vermeye kalkanları da ayıplarlar.
Üçüncüsü: Ya faydalı söz söylemek veya susmaktır.
Dinimizde insanlara faydalı olmak esastır. İnsanlara faydalı olamayan kimse, başkalarına zarar vermemeye gayret edecektir.
Konuşmak isteyen kimse önce düşünmelidir. Söyleyeceği sözün kendisine veya başkasına fayda getirip getirmeyeceğine bakmalıdır. Faydalı ise söylemeli, değilse susmalıdır. Çünkü faydasız söz hem kendine, hem de başkalarına zarar verir. Susmak suretiyle zarardan korunmak da bir faydadır.
Yunus Emre dilin insana neler kazandırıp neler kaybettirdiğini ne güzel anlatmıştır:
"Dil ola kese savaşı,
Dil ola kestire başı,
Dil ola ağulu aşı,
Bal ile yağ ede bir söz."
Ağzımızdan çıkan her sözün hesabını vereceğimizi şu ayet-i kerime belirtmektedir:
“İnsan ne söylerse, mutlaka yanında, ağzından çıkanları yazan bir melek vardır.” (Kaf, 50/18).
Faydasız konuşmalar çoğu zaman bizi günaha götürür. Manasını düşünmeden söylediğimiz bir söz Allah Teâlâ’yı gücendirebilir; insanları birbirine düşürebilir. Unutmamalıdır ki, büyük günahları hazırlayan da gereksiz ve faydasız konuşmalardır. Dilini tutan, kendini fenalıklardan korumuş olur.
“Kendisini ilgilendirmeyen işleri yapmamak, insanın iyi bir Müslüman olduğunu gösterir.” (Tirmizî, Zühd 11)
hadis-i şerifi ne derin manalar ihtiva etmektedir.
Yeri gelince doğru ve faydalı söz söylemek ise bir ibadet olur. Yerinde söz söyleyerek bir haksızlığı ortaya koymak, insana Allah rızasını kazandırır.
Peygamber Efendimiz (asm) bu üç ahlak esasından her birini ortaya koyarken “Kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa...” buyurmakla bu konuların önemini belirtmek istemiştir. Esasına bakılırsa, Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimselerin yapması gereken davranışlar bunlardan ibaret değildir. Resûlullah Efendimiz (asm) bu üç tavsiyeyi tutan kimselerin mükemmel bir imana sahip olduklarını anlatmak istemiştir.
Dilin insana ne büyük zararlar verdiği, onun zararından kendini ve başkalarını korumak gerektiği birçok hadis rivayetleri de vardır.numarayla tekrar görülecektir.
Özet olarak;
- Bazı davranışlar insanın mükemmel bir imana sahip olduğunu gösterir.
- Komşuya zarar vermemek, daha da iyisi komşuya faydalı olmak mü’minlerin göstereceği bir davranıştır.
- Akrabasıyla ilgilenmek ve onlara iyilik etmek de mü’minin önem vermesi gereken davranışlardan biridir.
- Allah’a iman eden kimsenin en belirgin özelliklerinden biri, misafirine ikramda bulunmasıdır.
- İyi mü’minin ağzından faydalı söz çıkar. Faydalı konuşmayacağını düşünen kimse susmayı tercih etmelidir. (bk. Riyazü’s-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, Peygamberimizden Hayat Ölçüleri, Erkam Yay., Hadis No: 310 311, 316 ve 707 ).
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet