Muhammed Ebu Zehra, Ehl-i sünnet midir?

Tarih: 09.03.2016 - 11:33 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Muhammed Ebu Zehra’nın mezhepler tarihi, ehli sünnet bir kitap mıdır, yoksa sapık ehl-i bidat mıdır?
- Ayrıca, Ebu Zehra’nın ilmi yönü hakkında kısaca bilgi verir misiniz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Muhammed Ebu Zehra, kanaatimizce son derece müstakim bir şahıs olup, itikadi ve ameli olarak Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat mezhebine mensuptur.

Mezhepler Tarihi kitabı da Ehl-i sünneti müdafaa eden bir kitaptır.

Tabii ki, her mezhepler tarihi ile ilgili yazılan kitaplarda olduğu gibi, diğer mezheplerin görüşlerini de olduğu gibi kaydetmiştir.

Muhammed Ebû Zehra son dönemin çok yönlü alimlerinden biridir. Çeşitli konferansları, kitle iletişim araçlarında yaptığı konuşmalar ve başta Livaü’l-İslam olmak üzere dergilerde yazdığı makalelerle Mısır’ın fikir hayatında etkili olmuştur.

İslâm hukuku, tefsir, hadis, kelâm, Arap dili gibi alanlarda Kahire, İskenderiye, Ezher üniversiteleriyle Mısır dışındaki bazı Arap üniversitelerinde yüksek lisans ve doktora tezleri yönetmiş, başta ahval-i şahsiyye kanunu olmak üzere birçok hukuki düzenleme ve tadil komisyonunda görev almıştır.

Düşüncelerini çekinmeden ifade eden Ebu Zehra, İslami değerlere aykırı bulduğu uygulamalara karşı çıkan bir ilim adamıydı. Kur'an’ın asıl mucizevi yönünün onda mevcut hukuk prensiplerinde olduğunu söylemiş (Abdürrazık, Ebû Zehra, s. 148), bilhassa hukukla ilgili eserlerinde günümüz hukukuyla İslâm hukukunu mukayeseli bir şekilde ele almış, bu yolla hukuk öğrencilerinin muhakemesinin gelişeceğini, görüşleri tartışma ve doğruyu arama melekesi kazanacağını belirtmiştir. (el-Milkiyye ve nazariyyetü’l-aķd, s. 3-4)

Eserlerinde klasik fıkıh sistematiği yerine modern tasnifi esas alan bir metot benimsemiş, bu yöndeki çalışmaları teşvik etmiştir. ([M. Ahmed Serrâc, sy. 11 (1992), s. 83-84]

Mezhepleri birbirine yaklaştıracağını, ihtiyaç halinde hepsinden faydalanmaya kapı aralayacağını, hukukla meşgul olanların İslâm hukukunun kavram ve teorilerini anlamasını, teoriyle pratik hayat arasında bağlantı kurmasını kolaylaştıracağını düşündüğü bu metodu [M. Ahmed Serrâc, sy. 11 (1992), s. 77] izlemesinde özellikle hocası Ahmed İbrâhim Bey’in, derslerini dört mezhebin yanı sıra İmamiyye, Zeydiyye, Zahiriyye ve İbazıyye ile modern hukuk ve İslam hukukunu mukayeseli bir şekilde işlemesinin etkili olduğunu bizzat kendisi söylemektedir. [Livaü’l-İslâm, XVIII/4 (1964), s. 208-212]

Ancak Zeyd b. Ali ve Cafer es-Sadık’ın hayatı ile Caferî fıkhına dair bazı araştırmalarından dolayı Sünnilerin, Caferilere ait görüşleri eleştirmesi yüzünden, Caferi mezhebine mensup araştırmacıların ağır tenkitlerine maruz kalmıştır. (M. Ahmed Serrâc, a.y.)

Bilhassa Küleyni’nin el-Kafi’sini Kuran-ı Kerim’le ilgili bazı rivayetleri sebebiyle mahkum etmesi nedeniyle (el-İmâm es-Sadık, s. 327 vd.) kendisine reddiyeler yazılmıştır. (Meselâ bk. Abdürresûl el-Gaffâr, tür.yer.)

Muhammed Ebû Zehra, Livaü’l-İslam’da yayımladığı yazılarında fıkıh, tefsir ve hadis alanındaki araştırmalarda izlediği metodu açıklamıştır. Ona göre fıkıh araştırmalarında tutarlı metot şu üç esasa uymakla gerçekleşir:

1. Öncelikli kaynak olarak naslara yani Kur'an’a ve Sünnet’e başvurmaktır.

2. Bu kaynaklarda açık hüküm bulunmadığında ayet ve hadislerin ana ilkeleri ışığında içtihat etmek (bu da kıyas yapma ve maslahatı gözetme yoluyla olur).

3. Sahabe, tabiin ve müçtehit imamlardan oluşan Selef’in sözlerine başvurmak.

Sahabe kavli konusundaki yaklaşımı Ebu Hanife’nin usulünde olduğu gibi icma ettikleri konularda onlara uyma ve ihtilaf ettikleri hususlarda delili en güçlü olanı tercih etme şeklindedir.

Bunun ölçüsü de ya müçtehit imamların çoğunun tabi olduğu görüşü benimsemek ya da Hz. Ömer gibi ileri gelen bir sahabiye uymaktır.

Tabiine gelince sarih naslara aykırı bulunmamak şartıyla müçtehit imamlardan çoğunluğun tâbi olduğu görüşe uymak gerekir.

Fıkıh ilmini etkisi, yönlendirme gücü ve alanının genişliği bakımından dengi bulunmayan bir servete benzeten Ebu Zehra, bunu Müslümanların bıraktığı en hayırlı ilmî miras kabul eder.

İslâm medeniyetinin fıkıhla inşa edildiğini, Müslümanlara nisbet edilen İslâmî ilimler içinde en saf disiplinin fıkıh olduğunu ve fıkhın bir başka kültürden etkilenmediğini ve onun diğer ilimleri etkilediğini söyler. [bk. Livaü’l-İslam , XVIII/3 (1964), s. 147-151; TDV İslam Ansiklopedisi, Muhammed Ebu Zehre md.]

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun