Kur'an’ın insan kelamı olması aklen imkansız mıdır?

Tarih: 27.04.2016 - 04:50 | Güncelleme:

Soru Detayı

- “Kuranın insan kelamı olabilir” iddiasını “Allah’ın olmadığı” iddiası gibi aklen muhal bırakacak delil ve deliller var mıdır?
- Allah’ın olmadığı iddiası aklen muhaldir. Allah’ın var olması aklen zorunludur çünkü madde hadistir hadis olan her şeyin bir yaratıcısı vardır. Buna göre Allah’ın varlığı aklen zorunludur. Lakin Kuran-ı Kerim’in insan kelamı olamayacağına dair deliller onun “insan kelamı olabileceği” iddiasını tıpkı “Allah’ın yokluğu” iddiası gibi aklen muhal bırakmıyor. Örneğin gaipten haber vermesi, ilmi gelişmeleri önceden bildirmesi vs. bu delillere karşılık zorlama da olsa “Tahmin” veya “Örneğin eski Mısır uygarlığı da çok gelişmişti ilmi çalışmalar çok ilerideydi mesela piramitler…” vs iddiaları ortaya atılabilir. Bu iddialar ne kadar zorlama da olsa aklen muhal veya aklen imkansız değildir.
- Bu iddiayı aklen muhal bırakacak bir delil var mıdır yahut mevcut deliller bu iddiayı aklen imkansız kılar mı?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Mucize demek, insan gücünün üstünde ve ötesinde bir kudretin belgesi demektir. Allah, Kur’an’ın değişik yerlerinde onun insanüstü bir konuma sahip olduğunu bildirmiş ve onun bir tek suresinin bile bir benzerini ortaya koymanın insan için mümkün olmadığını ilan etmiştir.

O halde, Kur’an’ın gerçekten bir mucize olduğu ispat edilmesi, onun Allah’ın sözü olduğunun da ispat edilmesi anlamına gelir. Bundan çıkan sonuç şudur: “Kur’an’ın insan kelamı olması aklen muhaldir, imkansızdır.”

Bu mukaddimeden sonra konuyu birkaç madde halinde açıklamaya çalışacağız:

1) Önce size bu konuda çok orijinal bir kaynak tavsiye etmeyi uygun görmekteyiz. Öyle zannediyoruz ki,  Bediüzzaman'ın “Mektubat” adlı eserinin 26. Mektubun Birinci Mebhas'ını anlayarak okuyan kimse, “Kur’an’ın insan sözü olma” ihtimalinin aklen mümkün olmadığını kabul edecektir.

2) Merak edenlere Bediüzzaman Hazretlerinin söz konusu eserinden bazı pasajlar takdim etmekte fayda görüyoruz:

“İkinci olarak, bir beşer kendi başına böyle yapması (yazdığı bir kitabı Allah’ın sözü olduğunu ilan etmek gibi bir iddiada bulunması) ve muvaffak olması (bin bu kadar yıllar içerisinde gelen milyonlarca insanlara bunu kabul ettirmesi) hiçbir cihetle mümkün değildir. Belki, yüz derece imkânsızdır."

"Çünkü birbirine yakın kişiler birbirini taklit edebilirler. Bir cinsten olanlar, birbirinin suretine girebilirler. Mertebece birbirine yakın olanlar, birbirinin makamlarını taklit edebilirler. Muvakkaten insanları iğfal ederler (aldatabilirler), fakat daimî iğfal edemezler."

"Çünkü böyle bir insanın tavırları ve halleri içindeki yapmacık, sahte ve zorlama vaziyetler eninde sonunda o kişinin sahtekârlığını dikkatli nazarlara gösterecek, hilesi devam etmeyecek."

"Eğer sahtekârlıkla taklide çalışan; ötekinden gayet uzaksa, meselâ adi bir adam, ibn-i sina gibi bir dâhîyi ilimde taklit etmek istese ve bir çoban bir padişahın vaziyetini takınsa elbette hiç kimseyi aldatamayacak. belki kendi maskara olacak. her bir hali bağıracak ki: bu sahtekârdır."

"İşte, hâşâ yüz bin defa hâşâ!.. Kur'an, beşer kelâmı farz edildiği vakit: nasıl ki;
- bir yıldız böceği bin sene zorlanmaksızın hakikî bir yıldız olarak rasat ehline görünsün..
- hem bir sinek bir sene tamamen tavus suretini yapmacık olduğunu belli etmeden, izleyenlere göstersin..
- hem sahtekâr, sıradan, yol bilmez, usul bilmez bir er; pek namlı, kahraman ve yüce bir generalin tavrını takınsın, makamında otursun, çok zaman öyle kalsın, hilesini hissettirmesin...
- hem iftiracı, yalancı, itikatsız bir adam; ömrü boyunca daima en sâdık, en emin, en inançlı, dindar bir zâtın halini ve vaziyetini en dikkatli ve her şeyi inceden inceye araştıran nazarlara karşı telaşsız göstersin, dâhîlerin nazarında yapmacık hareketlerini saklayabilsin?"

Bu ise yüz derece muhaldir, ona hiçbir akıl sahibi mümkün diyemez…"

3) Kur’an Hz. Muhammed (asm)’in ortaya koyduğu/onun elinde ortaya çıktığı bir kitaptır. Kendisi bu kitabın Allah’a ait olduğunu savunmuş ve hayatı boyunca bu dava uğruna her türlü sıkıntıya katlanmıştır. Realist bir düşünceyle baktığımız zaman, bu Kur’an ya gerçekten Allah’ın sözüdür ya da Hz. Muhammed’in -haşa yüzbin defa haşa- yazdığı bir uydurmadır.  

Fakat düşünün ki, bir adam 23 yıl boyunca çift dil kullanmış olsun. Normal kullandığı bir dil ve Kur’an dili.. Bu iki dil birbirinden çok farklı... Böyle bir şey insanlık tarihinde gören var mı?

Bilindiği üzere, Hz. Muhammed (asm)’in daha önce de kırk yıl konuşuyordu ve konuşma sitili biliniyordu. Peygamber olduktan sonra da -Kur'ân'ı tebliğ etme ve okuma dışında- konuşuyordu; onun sözleri hadisler olarak elimizdedir. Arapça bilenler, Kur'ân dili ile hadislerin dilinin ne kadar farklı olduğunu hemen anlarlar.  Demek ki, Kur’an’ın bir insan sözü olma ihtimali, aklın kabul edemeyeceği bir kuruntudur.

4) Kur’an, Arapların kullandığı aynı kelimeleri, aynı harfleri kullanmıştır. Ancak aynı kelime ve harflerden meydana gelen Kur’an’ı n ifade tarzı, belagat ve fesahati başka hiçbir insanda görülmemiştir.

Bilindiği üzere, Allah her peygambere o gün revaçta olan ve insanlar arasında harika sayılan bilgiler ve sanatlar cinsinden mucizeler vermiştir ki, mucize ile mevcut harika saydıkları faktörler arasında bir karşılaştırma imkânını bulsunlar ve peygamberlik nişanı olan mucizelerin diğerlerinden farkını anlayıp iman etsinler.

Bu cümleden olarak:

- Hz. Musa döneminde en fazla revaçta olan harika sanat sihir idi. Bunun için ona da sihirbazlara secde ettiren bir ASA verildi.

- Hz. İsa döneminde en fazla revaçta olan harıka sanat tıp ilmi idi. Bunun için Hz. İsa’ya en müzmin hastalıklara şifa ve ölmüş kimselere yeninden hayat vermek gibi mucizeler verilmiştir.

- Hz. Peygamber'e mucize olarak Kur'an'ın verilmesinin hikmeti de, o sırada Arap dilinin şiir, üslûp ve hitabetin en yüksek dereceye ulaşmış olmasıdır.

Gerçekten Rasulüllah'ın peygamber olarak gönderildiği sırada Araplar, belâgat konusunda çok ileri gitmişlerdi. Şiirin her çeşidine vâkıf idiler. Lisanları şiire müsait idi. Edebi sanatlar o kadar değer kazanmıştı ki, bir edibin, bir şairin bir tek sözüyle savaş olur bir sözüyle barış sağlanırdı. Panayırlarda şairler şiir yarışması yaparlar, halk dinler ve onlar hakkında notlarını verirdi.  Tertip edilen edebiyat ve şiir yarışmaları, bu edebî ürünlerin daha çok gelişmesine neden olurdu.

İşte, insanların edebiyat bakımdan en yüksek bir seviyeye ulaştıkları bu devirde fesâhat ve belâgatın en büyük timsali Kur'an-ı Kerim inzal edilerek, herkesin beğenisini kazandığı için Kâbe'nin duvarına asılmaya hak kazanan ve o devrin en büyük edebî ürünleri sayılan "Muallekat-ı Seb'a (Yedi Askı)"nın değersizliğini ve dolayısıyla, kendi benzerinin yapılamayacağını ispat etmiştir.

Kuran gelince, şairler utandıklarından kendi şiirlerini indirmişler, büyüklüğü karşısında dize gelmişlerdi. Hatta en büyük bir şair olan Lebid’in kızı da “Kur’an ayetlerine karşı bunların kıymeti kalmadı.” diyerek babasının şiirini kâbe duvarından indirmişti.

İşte bu durum iki kere iki dört eder derecesinde “Kur’an’ın insan söz olma ihtimalini” akıl dairesinden dışarı atar.

5) Allah birçok ayette Kur’an’ın bir benzerini getirmeleri için onlara meydan okumuştur. Hud suresinde de bu meydan okuma yapılmış ve Kur’an’ın on suresinin bile bir benzerinin getirilemeyeceğini, bunun da Kur’an’ın Allah’ın sonsuz ilminden geldiğinin göstergesi olduğuna vurgu yapılmıştır. İlgili ayetlerin mealleri şöyledir:

“Yoksa 'Kur’ân’ı kendisi uydurmuş.' mu diyorlar? De ki: 'İddianızda tutarlı iseniz, haydi belagatte onunkine benzer on sure getirin, isterse kendi uydurmanız olsun ve Allah’tan başka çağırabileceğiniz herkesi de yardımınıza çağırın!' Eğer bu davetinizi kabul etmezlerse, bilin ki o ancak Allah’ın ilmiyle indirilmiştir ve O’ndan başka ilah yoktur. Nasıl, artık hakka teslim olup Müslüman oluyorsunuz değil mi?” (Hud, 11/13-14)

Kur’an’da;

- kâinatın yaratılışından,
- yıkılışından,
- kıyametin kopuşundan,
- yeniden dirilişten öyle bir tarzda söz edilmiştir ki, aklıselim ile düşünenler bu bilgiyi aktaran ancak kâinatı sahibi olduğunda şüphe etmez.

“Hiç Yaratan bilmez mi?” (Mülk, 67/14) mealindeki ayette de yaratma ile ilmin zorunlu ilişkisine dikkat çekilmiştir.

Demek ki, kâinatın yaratılması sonsuz bir ilimle ancak olabileceği gibi, Kâinat kitabının ezeli bir tercümesi olan Kur’an da ancak sonsuz ilim sahibi Allah’ın kelamı olabilir; başka olamaz.

- Gaybi ve kevni haberleri bir defa daha sitemizden okursanız, öyle zannediyoruz ki, bu bakımdan da Kur’an’ın bir mucize olduğuna kanaat getirirsiniz...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun