Kur'an ehli Allah ehlidir, sözü hadis midir?

Kur'an ehli Allah ehlidir, sözü hadis midir?
Tarih: 22.06.2017 - 00:46 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Kur'an ehli Allah ehlidir, yani Allah’ın ailesidir, manasında bir hadis var mıdır?
- Allah’ın ailesi demek doğru mudur, diye düşündüm. Haşa Peygamberimiz yanlış mı dedi diye değil söylenen hadis gerçek hadis mi diye dedim. Mesul olur muyum?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Evet, bu anlama gelen bir hadis rivayeti vardır:

Rasûlullah aleyhissalatü vesselam, “Şüphesiz insanlardan Allah’a yakın olanlar vardır!” buyurmuştu.

Ashab-ı kiram: “Ey Allah’ın Resulü! Onlar kimlerdir?” diye sorunca Efendimiz (asm):

“Onlar Kur'an ehli, Allah ehli ve Allah’ın has kullarıdır!” cevabını verdi. (İbn-i Mâce, Mukaddime, 16)

Hadisin baş kısmı Allah'a yakınlık bakımından insanların ayni derecede bulunmadıklarına ve bazı kimselerin O'na yakın olduğuna delalet ediyor. Elbette ki bu yakınlık maddî değil, manevîdir. Bundan maksat Allah'ın rızasına, sevgisine, lütuf ve rahmetine yakınlıktır.

Sahibelerin sorusuna cevap olan hadisin son kısmı da Allah'a yakın olan zatların Kur'an ehli ve Allah ehli olduğu bildiriliyor.

Kur'an ehlinden murat, Kuran-ı  Kerim'i hıfzedip gece gündüz tilavet eden ve onun hükümleri ile amel eden ihlaslı müminlerdir.

Allah ehlinden maksat ise, Allah Teâlâ'nın velileri ve has kullarıdır.

Hiç şüphesiz ki Allah Teâlâ’ya yakınlıktan daha büyük bir şeref ve bahtiyarlık yoktur. Bu bahtiyarlığa layık olabilmek, Kur'an’a ehil olmaya bağlıdır. Yani Kur'an’ı doğru okumayı bilmek, onun mana iklimine girmek, tefekkür ve tahassüs derinliği içinde gereken ibretleri alarak onun gösterdiği istikâmette yürümekle mümkündür.

Böyle bir kemalat ile Kur'an ehli olabilen müminlere, Allah’ın müstesna lütuf ve ihsanları vardır.

Nitekim hadis-i şerifte buyrulduğu üzere, Allah, gerçek Kur'an ehlinin cesedini yememesini yeryüzüne vahyetmiştir. (bk. Deylemî, 1/284/1112; Ali el-Müttakî, 1/555/2488)

İşte Kuran-ı Kerim, ilâhî talimatlarına göre yaşayanların dilinde ve gönlünde bambaşka letafet, zarafet, incelik, güzellik ve feyizler tecelli ettirdiği gibi, kabirde, mahşerde ve mizanda da huzur ve saadet bahşeder.

Kur’an ehli” denilen kimselerin özelliklerini bildiren bir hadis rivayeti şöyledir:

“Kıyamet gününde Kur’an ve dünyadaki hayatlarını ona göre tanzim eden Kur’an ehli kimseler mahşer yerine getirilirler. Bu sırada Kur’an’ın önünde Bakara ve Âl-i İmrân sûreleri vardır. Her ikisi de kendilerini okuyanları müdafaa için birbiriyle yarışırlar.” (Müslim, Müsâfirîn 253)

Kıyamet gününde Kur’an’ın getirilmesini onun sevap ve mükâfatının getirilmesi şeklinde anlamak mümkün olduğu gibi, yukarıda bazı âlimlerin görüşü diye ifade ettiğimiz bir sûrete, bir şekle bürünmüş olarak getirilmesi tarzında da anlaşılabilir. Çünkü bu mümkündür ve Cenâb-ı Hakk’ın gücü her mümkünü icada muktedirdir. Mü’minler buna böylece inanırlar. Kur’an’la amel etmek, kişinin dünyadaki hayatını onun emir ve yasakları doğrultusunda nizâma koyması anlamına gelir. Bu sebeple hadisi böyle tercüme etmeyi uygun gördük.

Ayrıca “Kur’an ehli” denilen kimselerin, sadece Kur’an hâfızları, onu güzel sesle tilâvet edenler veya yüzünden okuyanlar demek olmadığını, esas Kur’an ehlinin onu ezberleyip okumanın yanında Kur’an’ın muhtevasıyla amel edenler, hayatlarının her safhasını onun emir ve yasakları doğrultusunda tanzim edenler olduğunu bu hadisin açık ifadeleriyle bir kere daha anlamış oluyoruz. Ali el-Kârî, böyle olmayanlara Kur’an’ın şefaatçi olmayacağını, hatta aleyhlerinde şahitlik yapacağını söyler. Çünkü Kur’an sadece okunmak için değil, kişilerin ve toplumların hayatında uygulanmak için gönderilmiştir.

Muhyiddîn-i Arabî (ks) şöyle nasihat eder:

“Kur'an’ı çok okumalı ve manasını düşünmelisin. Okurken Allah’ın sevdiği kullarını vasıflandırdığı güzel sıfatlara dikkat et ve onlarla vasıflan! Kur'an’da zemmettiği, Allah’ın gazabına uğrayanların vasıflandığı o kötülenen ve yerilen sıfat ve huyları da gör ve onlardan kaçın! Çünkü Allah, kitabında bunları ancak amel etmen ve gereğini yapman için, indirip zikretmiştir. Onun için Kur'an okunduğunda, muhtevasını iyi anlaman için, Kur'an’la ol!”

Yani Kur'an’dan gereken feyz ve ruhaniyeti tahsil için, onu okurken kalbin gâfil olmaması gerekir. Kur'an, asıl kalple okunur. Gözün vazifesi, kalbe bir nevî gözlük olabilmektir. Avam-havâs bütün müminler aynı rahle önünde diz çöküp Kur'an okurlar, fakat herkes kendi kalbî durumuna göre ondan bir nasip alır.

Kur'an’dan lâyıkıyla feyiz-yâb olabilmek için, bedenî temizlik kadar kalbî temizliğe de riayet edilmelidir. Aksi hâlde kalbî hastalıklar, insanın Kur'an’la doğru bir şekilde buluşmasına mani olur.

Unutmamak gerekir ki, Kur'an-ı Kerîm, bir fâninin eseri değil, kâinatı Yaratanın kullarını dünya ve ahiret saadetine erdirmek için lütfettiği hidayet rehberidir.

Bu yüzden Kur'an-ı Kerîm’den lâyıkıyla istifade için;

- Mushaf-ı Şerîf edep duygularıyla açmalıyız,

- Onu bize, bütün insanlığa hatta kainata Rahman olan Cenab-ı Hakk’ın gönderdiği şuuruyla ve yeni nazil oluyormuşçasına bir şevk ve iştiyakla okumalıyız,

- Ona göre muhatap olmalıyız, emir ve yasaklarını harfi harfine uygulayarak, bu yüksek şuur ve bilinç içinde hayatımıza hayat yapmalıyız.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun