Kur’an ayetleri arasında neden konu bütünlüğü hiç yok?..

Tarih: 08.09.2011 - 10:16 | Güncelleme:

Soru Detayı
- Bakara suresi 36-38. ayetlerde olduğu gibi, Kur’an ayetleri arasında neden konu bütünlüğü hiç yok? - Ayetlerde, bir konudan tamamen farklı bir konuya bir anda geçiliyor?
Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Kur’an bütün asırlara ve her asırdaki insanların bütün katmanlarına hitap etmektedir.

Kur’an’a muhatap olan insanların aynı anda çok farklı duygular içinde olmaları, insan olmanın tabii bir sonucudur. Bu sebeple Kur’an, aynı pasajda bir çok farklı noktaya temas eder ki, o anda orayı okuyan herkes kendi için önemli gördüğü bir ders alsın.

- İnsanların pek çoğu Kur’an’ın tamamını her zaman okumaya muvaffak olamıyor. Kur’an bunlar için de her sureyi, hatta her bir ayet grubunu, hatta bazen bir tek ayeti küçük bir Kur’an hükmünde Kur’an’ın asıl maksatlarına ayırır ki, onlar da okuduklarından hisselerini alsınlar.

Kur’ân’ın en bariz sıfatı beliğ olmasıdır. Belâgat, sözde veya yazıdaki ifade güzelliklerini gösteren bir ilimdir. Sözün güzelliği, muayyen bir maksada yönelip, sözdeki diğer bütün unsurların o maksadı anlatacak tarzda yerleştirilmesindedir.

Belâgat: “Sözün, mukteza-yı hâle (durumun gereğine) uygun olmasıdır.” şeklinde tarif edilmesi de bu anlamı ifade eder. İşte Kur’ân’ı böyle bir dikkatle inceleyenler, Fahreddin Razî gibi şöyle derler:

“Kur’ân’ın bütünü, âdeta bir tek sûredir, hattâ sanki bir tek âyettir.”

O, Kur’ân’daki bu insicamı zevk etmiş ve tefsirinde de başkalarına göstermeye çalışmıştır. [Zerkeşi, el-Burhan, Kahire, 1957, 1/237; Dr. M. Faik Yılmaz, Âyetler ve Sûreler Arasındaki Münasebet (Marmara Üniv. Basılmamış doktora tezi, 1995)]

- Bediüzzaman Hazretlerinin ifade ettiği gibi; 

“Herbiri birer küçük Kur'an olan ekser uzun sure ve mutavassıtlarda ve çok sahife ve makamlarda yalnız iki-üç maksad değil, belki Kur'an mahiyeti, hem bir kitab-ı zikir ve iman ve fikir, hem bir kitab-ı şeriat ve hikmet ve irşad gibi, çok kitabları ve ayrı ayrı dersleri tazammun ederek, rububiyet-i İlahiyenin her şeye ihatasını ve haşmetli tecelliyatını ifade etmek cihetiyle, kâinat kitab-ı kebirinin bir nevi kıraatı olan Kur'an, elbette her makamda, hattâ bazan bir sahifede çok maksadları takiben marifetullahtan ve tevhidin mertebelerinden ve iman hakikatlarından ders verdiği haysiyetiyle, öbür makamda, meselâ zahirce zaîf bir münasebetle, başka bir ders açar ve o zaîf münasebete çok kuvvetli münasebetler iltihak ederler. O makama gayet mutabık olur, mertebe-i belâgatı yükseklenir.”(Asa-yı Musa, Birinci Kısım, Onuncu Mesele).

Ne var ki, bu münasebetlerin, sıradan insanın kuru mantığının yalın kat şemalarına göre şekillenmesini beklemek, yerinde bir davranış olmaz. Zira Kur’ân’ın meseleleri mâkul olmakla beraber, aklî değildir. Binaenaleyh, bazen onda aklı aşan (akla aykırı olan değil, kaynağı akıl olmadığı için aklı aşan) taraflar da bulunur. Bundan ötürü, birinin aklının fark edemediğini anlayan bir başka kişi çıkabilir. Muayyen bir zamanda bütün yönleriyle görünmeyen bir ciheti, başka bir zamanda gören olur.

Âyet ve sûreler arasındaki tenasübü göstermek hususunda, muhakkik müfessirler zorlamadan kaçınmışlar ve bunu yaptıkları ölçüde başarılı olup, bu bahçenin en güzel meyvelerini devşirmişlerdir. Bu gibi çalışmalarıyla, yirmi üç yıl boyunca, çeşitli sebeplerle ve değişik şartlarda inen Kur’ân’ın bütün sûrelerindeki bütün âyetlerin tam yerlerini bulduklarını tesbit etmişlerdir. Bu durum o derece mevcuttur ki, birçok yerde insicam, bir nüzûl sebebinin bulunup bulunmadığını araştırmayı hatıra bile getirmez. İfade sanatındaki insicam, konunun tarihî ortamını bilmeye ihtiyaç bırakmaz ve inci gibi dizilmiş âyetleriyle 114 sûre, 114 kolye hâlinde zamanın boynunu süsler. (bk. Subhi Salih, Mebahis fi Ulûmi’l-Kur’ân, Beyrut, 1968, s.157)

- Soruda geçen ayetlerin durumuna gelince, orada konu aynı da olsa farklı noktalara dikkat çekilmiştir. Şöyle ki;

“Derken şeytan onların ayaklarını kaydırarak, içinde bulundukları nimet yurdundan çıkardı. Biz de: 'Haydi, dedik, birbirinize düşman olarak yeryüzüne inin! Siz orada belirli bir süre ikamet edip yararlanacaksınız.'

mealindeki 36. ayette şeytanın kandırmacası ve bunun neticesi olarak da şeytana aldanan Âdem ve Havva’nın cennetten indirlmeleri ve şeytan ile insanlar arasında artık sürekli bir düşmanlığın söz konusu olduğuna dikkat çekilmiştir.

Hz. Âdem’in bir defa şeytana aldandığı için cennetten kovulduğunu duyanlar, her gün işlediklerini düşünerek ümitsizliğe kapılmaları kaçınılmazdır.

“Büyük pişmanlık duyan Âdem, Rabbinden birtakım kelimeler öğrenip onlara göre hareket etti. Rabbine yalvardı. Allah da tövbesini kabul etti. Zaten O tövbeyi kabul eder, merhameti boldur.”

mealindeki 37. ayette, tövbe kapısının ardına kadar açık olduğunu ders vererek, günahkâr insanlara ümit kapısı gösterilmiştir.

“Dedik ki: İnin oradan hepiniz! Artık ne zaman Ben’den size doğru yolu gösteren rehber gelir de kim ona uyarsa, onlara hiçbir korku olmayacak, hiç üzülmeyecekler de.”

mealindeki 38. ayette ise, kovulma noktasına yeniden dikkat çekilmiştir: Bunun yeniden zikredilmesinin hikmeti, bunu, arkasından gelen ifadelere bir ön mukaddime yapmaktır. Yani  bu ayette Allah âdeta şöyle diyor:

“Ey insanlar! Siz yeryüzünde ikamet etmekten dolayı fazla üzülmeyin, çünkü ben her zaman size hidayet yolunu gösteren peygamberler göndereceğim. Bundan sonra size düşen, Ben’den size doğru yolu gösteren bu peygamberlere uymaktır. Çünkü bu rehbere kim  uyarsa, onlara hiç bir korku olmayacak, hiç üzülmeyecekler de. Çünkü onlar babaları Âdem’in asıl vatanı olan cennete girecekler ve ebedi olarak orada kalacaklar."

İlave bilgi için tıklayınız:

Ayetler arasında bir ilgi var mıdır? Yoksa her ayet müstakil midir?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun