Kehf suresinde geçen, güneşin battığı ve doğduğu yer neresidir?
- Güneşin siyah bir gözede batması gün batımının tasviri demektir. Bu mantıklı, fakat güneşin battığı yere ulaşınca diyor, birkaç ayet sonra da güneşin doğduğu yere geliyor diyor. Burada sanki gerçekten battığını ve doğduğunu kastediyor gibi.
- Kafam karıştı batı ve doğu diyemeyiz çünkü Güneş kelimesi kullanılmış güneş gerçek manada batmadığı ve doğmadığı için bu ne manaya geliyor?
Değerli kardeşimiz,
İlgili ayetin meali şöyledir:
“Nihayet (Zülkarneyn) batıya ulaştığında, güneşi âdeta kara bir balçıkta batar vaziyette buldu. Orada yerli bir halk bulunuyordu. Biz: 'Zülkarneyn!' dedik, 'ister onlara azab edersin, ister güzel davranırsın.'”(Kehf, 18/86).
- Kur’an’ın muhatapları insandır ve insanların büyük çoğunluğunu teşkil eden halk kesimidir. Muhatabın akılları ve görgülerinin seviyesine göre hitap etmek belagatin gereğidir. İnsanların güneşin doğup batmasından anladığı şudur: “Güneş doğudan doğuyor, batıda batıyor.”
- Kur’an’ın burada öğretmek istediği hususlardan biri, Zülkarneyn adındaki cihangir hükümdarın önce batıya doğru yolculuk yaptığı ve bunun son noktası, insan aklının göz penceresinden idrak edip kavradığı kadarıyla güneşin battığı yer olduğudur.
İkinci yolculuğu ise doğuya olmuştur:
“Zülkarneyn bu sefer yine bir yol tuttu. Güneşin doğduğu yere varınca onun, kendilerini sıcaktan koruyacak bir siper nasib etmediğimiz bir halk üzerine doğduğunu gördü.” (Kehf, 18/89-90)
mealindeki ayetlerde bu hususa işaret edilmiştir.
Bu ayetlerde “güneşin doğduğu-battığı yerler” gerçek bir doğuş batış mekânı değil, Zülkarneyn’in gözüne göre ve insan olarak akıl erdirdiğine göredir.
- Bediüzzaman Hazretlerinin “güneşi âdeta kara bir balçıkta batar vaziyette buldu” mealindeki ayeti açıklaması şöyledir:
“Yani Güneş'in, hararetli ve çamurlu bir çeşme gibi görünen Bahr-i Muhit-i Garbî'nin (Batı Okyanosu) sahilinde veya volkanlı, alevli, dumanlı dağın gözünde gurub ettiğini Zülkarneyn görmüş. Yani: Zahir nazarda Bahr-i Muhit-i Garbî'nin sevahilinde (Batı büyük okyanus / Pasifik okyanusu sahillerinde), yazın şiddet-i hararetiyle etrafındaki bataklık hararetlenmiş, tebahhur ettiği bir zamanda o buhar arkasında büyük bir çeşme havzası suretinde uzaktan Zülkarneyn'e görünen Bahr-i Muhit'in bir kısmında Güneş'in zahirî gurubunu görmüş (Pasifik Okyanusu yazın şiddetli hararetten ötürü buharlaşması öyle çoğalırı ki, çamurlu bir su kaynağı şeklini alır. Zülkarneyn bu manzarayı görmüştür). Veya volkanlı, taş ve toprak ve maden sularını karıştırarak fışkıran bir dağın başında yeni açılmış ateşli gözünde, semavatın gözü olan Güneş'in gizlendiğini görmüş.”
“Evet Kur'an-ı Hakîm'in mu'cizane belâgat-ı ifadesi bu cümle ile çok mesaili ders veriyor. Evvelâ: Zülkarneyn'in mağrib tarafına seyahatı, şiddet-i hararet zamanında ve bataklık tarafına ve Güneş'in gurub âvânına ve volkanlı bir dağın fışkırması vaktine tesadüf ettiğini beyan etmekle, Afrika'nın tamam istilâsı gibi çok ibretli meselelere işaret eder. Malûmdur ki: Görünen hareket-i Şems, zahirîdir ve Küre-i Arz'ın mahfî hareketine delildir; onu haber veriyor. Hakikat-ı gurub murad değildir. Hem çeşme, teşbihtir. Uzaktan büyük bir deniz, küçük bir havuz gibi görünür.” (Lem'alar, s. 107)
Bediüzzaman’a göre, Kur’an’da bir yandan bir insan olarak bakan Zülkarneyn’in bakış açısına göre bir tasvir yapılırken, diğer yandan Kur’an’ın semavi bakışı seslendirilmiştir. Yani, yukarıdan/Kur’an canibinden bakıldığı zaman koca Atlas okyanusu çamurlu bir çeşme gibi görülür. Kendi ifadesiyle:
“Elhasıl: Bahr-i Muhit-i Garbî'ye çamurlu bir çeşme tabiri, Zülkarneyn'e nisbeten uzaklık noktasında o büyük denizi bir çeşme gibi görmüş. Kur'anın nazarı ise her şeye yakın olduğu cihetle, Zülkarneyn'in galat-ı his nevindeki nazarına göre bakamaz, belki Kur'an semavata bakarak geldiğinden Küre-i Arz'ı kâh bir meydan, kâh bir saray, bazan bir beşik, bazan bir sahife gibi gördüğünden; sisli, buharlı koca Bahr-i Muhit-i Atlas-ı Garbî'yi bir çeşme tabir etmesi, azamet-i ulviyetini gösteriyor.” (bk. age., s. 108)
- Özetle: “Güneşin doğuda doğup, batıda batması.” manasına gelen Kur’an’ın ifadeleri, insanların hissine, görgüsüne, düşüncesine karşı bir mümaşattır / akıllarına göre bir tenezzüldür. Bu sebeple, bunlar “nefsül-emir”deki bir hakikatin değil, insanların zihnini okşamaya yönelik bir mecazın ifadeleridir.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Güneş'in suda battığını söyleyen hadisler nasıl anlaşılmalı?
- Tanrı birçok konuda bilgisiz mi?
- Kehf suresi 86. ayetin, Zülkarneyn'in gözünden tasvir edildiğini nereden anlıyoruz?
- Neden tanrıya inanamıyorum?
- Yeniden dirilişte herkes kaçışırken bebekler ve çocuklar ne yapacak?
- Kuran'a göre dünya yuvarlak mıdır?
- Kutuplarda namaz ve oruç konusunda neden İslam'ın güçlü bir açıklaması yok?
- Kehf suresinin 85-90. ayetlerinde, güneşin doğuş ve batışı ile sebep ve sed ifadelerini açıklar mısınız?
- Kur'an’ın değişmediğine şu anki gibi olduğuna bilimsel delil veya deliller var mı?
- Tefsirlerde geçen Kaf Dağı hakkında bilgi verir misiniz?