İsra suresinde, Yahudilerin İsrail devletini kurmalarıyla ilgili bir işaret var mıdır? Şeyhülislam bunların İspanya’dan kabul edilmesine neden göz yumdu?

Tarih: 26.04.2011 - 04:16 | Güncelleme:

Soru Detayı
- Yahudilerin, yaptıkları bu zulümlere rağmen tamamen helak olmamaları, peygamber soyundan gelmelerinden midir?
Cevap

Değerli kardeşimiz,

Cevap 1:

İsra suresinin ilgili ayetinde, ileride bir İsrail devletinin kurulacağına dair açık bir beyan söz konusu değildir. Nitekim, bir çok tefsirci,

"Biz kitapta İsrâiloğullarına şu hükmü de bildirdik: Siz ülkede iki defa fesat çıkaracak ve açık zorbalıklar yapacaksınız. Onlardan birincisinin vâdesi geldiğinde, kuvvet ve şiddet sahibi olan kullarımızı sizin üzerinize musallat ederiz. Onlar sizi yakalayabilmek için evlerin aralarına bile girerek her tarafı didik didik edip araştırırlar. Bu yerine getirilmesi gereken bir sözdür." (İsra, 17/4-5)

mealindeki ayetlerin bu ihbarını İslam öncesi devirlerde Yahudilerin yaptıkları fesat ve uğradıkları hezimete yorumlayarak, ona göre mana vermişlerdir. Buna göre bu ilk fesat ve bozgunculuk sonucunda maruz kaldıkları felaket, M. Ö. 598’de Babil kralı Buhtu’n-Nasr’ın Kudüs’ü ve Beytü’l-Makdis’i yerle bir etmekle gerçekleşmiştir. Buhtu’n-Nasr, İsrailoğullarını Filistin’den çıkarıp çeşitli ülkelere sürmüştür.

Yahudiler M.S. 132'de tekrar Kudüs'ü ele geçirdilerse de bu çok sürmedi. Romalılar güçlü bir orduyla Yahudileri yenilgiye uğratıp şehri yıktılar.

Bununla beraber, bu ayetin işaretinden zamanımıza işaret eden yönünü yakalamak da mümkündür.

Nitekim, İslâm'ın ilk devirlerinden sonra 1948'lere kadar önemli bir Yahudi meselesiyle uğraşmayan Müslümanlar, 1948 yılında Yahudilerin bir İsrail Devleti kurmasıyla ikinci Yahudi fesadıyla karşılaşmışlar ve Yahudiler, hâkimiyeti tesis ederek, bu bölgeyi elde etmişlerdir.

Şayet birinci fesat zamanını -tefsirlerde geçtiği üzere- eskiden olmuş kabul etsek bile, bu ikinci fesadı şimdiki duruma tatbik etmek çok uygun görülmektedir. Buna göre, her iki olay da Filistin’de gerçekleşmiş oluyor. Eğer bu zülüm devam ederse ikinci hezimetleri, inşallah yakındır.

Şeyhülislam da olsa, herhangi bir ayetin işarî manasını esas alarak kesin hükümler çıkarmak durumunda olamazlar. Bu konuda onları ayetin manasını bilmemekle suçlamak isabetli değildir. Kaldı ki, eğer soruda ifade edildiği şekilde konu ayetin ifadesinde çok açık olsaydı, bu bildiri bir takdir çizgisine işaret etmek olacaktı ki, bunun tersine bir mecraya girmek yanlış bir maceraya girmek anlamına gelirdi.

Cevap 2:

Yahudilerin peygamberler soyundan gelmelerinin "helak olmamak" gibi bir imtiyaz hakkını kazandıklarını düşünemiyoruz. Hz. Nuh’un oğlu ve eşiyle Hz. Lut’un eşinin helak olması, Hz. Muhammed’in amcası Ebu Leheb’in durumu, bu imtiyazın ilahî adalet ilkesine uygun olmayacağının göstergesidir.

Diğer taraftan, sadece Yahudiler değil, bütün insanlar peygamber soyundan gelmektedir. Çünkü bütün insanlar ilk insan ve ilk peygamber olan Hz. Âdem’in çocuklarıdır.

Ayrıca, sadece Yahudiler değil, Hristiyanlar ve Müslümanlar da tamamen yok edilmiyorlar. İlahî hikmet bu üç semavî din mensuplarının kıyamete kadar devam etmelerini uygun görmüş olacak ki, bunların tamamen helak olmalarını irade etmemiştir.

Özellikle, ilk büyük kitap olan Tevrat ilk şeriat kitabı olduğu gibi, son ve en büyük kitap olan Kur’an da en son şeriat kitabıdır. Bu iki kitabın mensuplarının kıyamete kadar devam etmeleri, ilahî hükümlerin devamı anlamına gelir. Tevrat tahrif de edilse, yine de bugün dünyada devletin temel yasası olarak yürürlükte olan tek kitaptır. Yahudiler, Tevrat'ın mevcut hükümlerine göre amel etmektedir. Onların milliyetleri dinleriyle tamamen birleştiğinden, hayatlarının devam etmesine bir vesile olmuştur.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun