İslam ile yönetilen bazı ülkelerin suç oranları neden daha yüksek?

Tarih: 25.04.2019 - 20:03 | Güncelleme:

Soru Detayı

- İslam ile yönetilmeyen bazı ülkelerin suç oranlarının, İslam ile yönetilen bazı ülkelerin suç oranlarından daha düşük olmasını açıklayabilir misiniz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Önce şunu söyleyelim ki, bu gün dünyada İslam ile hakkıyla yönetilen bir devletin olduğunu düşünemiyoruz..

Bununla beraber, bu konuda bir kaç noktaya işaret etmekte fayda vardır:

a)  İslam yönetimi adını kullandığı halde, gayr-ı İslami işler yapan, haksızlık eden, yöneticileri gayr-ı ahlaki bir hayat süren  ülkelerde suç oranları artabilir. Çünkü, bir yandan  “İslam yönetimi”, bir yandan gayr-ı islami gidişat vatandaşlarda İslam dinine karşı bir soğukluk meydana getirebilir.

Allah, Firavun ve adamları hakkında, “Biz onları, insanları ateşe çağıran önderler yaptık. (Kasas, 28/41) diye buyurmuştur.

Demek ki yöneticilerin vatandaş üzerinde olumlu veya olumsuz etkisi büyüktür.

- Hafız İbn Kesir’in verdiği bilgiye göre, “İnsanlar meliklerinin / yöneticilerinin dini üzeredir.” sözünün kaynağı şudur: Emevi Hanedanları arasında;

- Velid b. Abdulmelik, kendini binalar, saraylar yapmaya adamıştı. Onun zamanında insanlar birbirine rastladıkları zaman, “Nasıl bir inşaatla meşgulsün?” diye sorarlardı.

- Kardeşi Süleyman b. Abdulmelik kadınlara düşkündür. Onun zamanındaki insanlar karşılaştıklarında, birbirine: “Kaç kere evlendin? Kaç tane cariyelerin var?” diye sorarlardı.

- Ömer b. Abdulaziz’in bütün himmeti Kur'an okumak, namaz kılmak ve sair ibadetlerde, hayırlı işlerde bulunmak idi. Onun zamanındaki insanlar karşılaştıklarında, birbirine: “Allah için söyle; günde kaç cüz okuyorsun? Dün gece kaç rekat teheccüt namazını kıldın?” şeklinde sorular sorarlardı.

Bu farklı durumları dikkate alan halk,  "İnsanlar meliklerinin/  yöneticilerinin dini üzeredir." diyerek bu gerçeğin altını çiziyorlardı. (el-Bidaye ve’n-Nihaye, 9/165)

b) İnsanları doğrudan ilgilendiren konular, geçim, güvenlik, dürüstlük, adalet, merhamet ve benzeri konulardır. Her İslam ülkesinde bulunması gereken bu gibi vasıflar, bu ülkelerin yönetici ve yetkililerinde bulunmazken, birçok gayri müslim ülkelerde söz konusudur.

Müslüman halklar arasında “gayri müslim yöneticilerin, Müslüman yöneticilerden daha âdil, daha merhametli, daha saygılı, daha fazla insani erdemlere sahip ve benzeri güzel vasıflara daha fazla sahip olduğu” konusu, gerçekliği olan bir kaziye-i mütearife şeklinde seslendirilmektedir.

Bu durum, özellikle imanı zayıf, nefsani arzuları kuvvetli olan kimselerde ahlaksızlığa teşvik edici bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır.

- Merhum Mehmet Akif’in bu karşılaştırmayı yaparken çok veciz bir şekilde ifade ettiği  “Onların dinleri (bozuklukta) tam bizim işimiz gibi../ Fakat onların işleri de (sağlamlıkta) tam bizim dinimiz gibi.” şeklindeki küçük sözler, büyük manalara işaret etmektedir.

c) Söylemleri ile eylemleri birbirine zıt bir rotada buluşan yöneticilerin bu tutum ve davranışlarından rahatsız olup bu yüzden dinden çıkan mürtedlerin suçları da dikkate alınmalıdır...

Bediüzzaman Hazretlerinin şu ifadeleri de konumuza ışık tutmaktadır:

“Ey Müslümanları dünyaya şiddetle teşvik eden ve sanat ve terakkiyat-ı ecnebiyeye cebr ile sevkeden bedbaht hamiyet-füruş! (vatanperverlik maskesini kullanan sahtekâr yönetici!) Dikkat et, bu milletin bazılarının din ile bağlandıkları rabıtaları kopmasın!

"Eğer böyle ahmakane körü körüne (cazibedar siyasi) topuzların altında bazıların dinden rabıtaları kopsa, o vakit hayat-ı içtimaiyede bir semm-i katil (öldürücü zehir) hükmünde o dinsizler zarar verecekler. Çünkü mürtedin vicdanı tamam bozulduğundan, hayat-ı içtimaiyeye zehir olur. Ondandır ki, ilm-i usûlde "Mürtedin hakk-ı hayatı yoktur. Kâfir eğer zimmî olsa veya musalaha etse, hakk-ı hayatı var." diye usûl-i Şeriatın bir düsturudur."

"Hem mezheb-i Hanefiyede, ehl-i zimmeden olan bir kâfirin şehadeti makbuldür. Fakat fâsık merdud-üş şehadettir, çünkü haindir. (bk. Lem'alar, s. 122)

“Demek bir Müslüman mümkün değil, başka bir dine girip, ya Hristiyan ve Yahudi, hususan bolşevik gibi olmak... Çünkü bir İsevî Müslüman olsa, İsa Aleyhisselâm'ı daha ziyade sever. Bir Musevî Müslüman olsa, Musa Aleyhisselâm'ı daha ziyade sever.

Fakat bir Müslüman, Muhammed aleyhissalâtü vesselâm'ın zincirinden çıksa, dinini bıraksa, daha hiçbir dine girmez, anarşist olur; ruhunda kemalâta medar hiçbir halet kalmaz. Vicdanı tefessüh eder, hayat-ı içtimaiyeye bir zehir olur.” (bk. Emirdağ Lahikası-II, s. 244)

d) Bilindiği üzere yaratılmış varlıkların en üstünü insandır. İnsanların en üstünü kendi peygamberleri döneminde bir hak dine bağlı olanlardır. Hak dinler arasında en üstün din İslam, en üstün peygamber Hz. Muhammed (asm) olduğuna göre, en üstün din mensubu da Müslüman olanlardır.

Eşya arasında, yukarıda olan şeylerin bozulması, aşağı derecede olan şeylerden daha bozuk olur. Mesela yağ gibi üstün bir ürün bozulursa zehir olur, öldürebilir.

Fakat daha aşağı derecede bulunan yoğurt, süt, ayran bozulursa, yine de yenilebilir. Zararı azdır.

Bunun gibi, en üstün bir mertebede bulunan bir Müslüman bozulursa,  bozulan yağ gibi ferdi ve içtimai hayat için tam bir zehir olur.

Gayri müslim olanlar bozulacak olursa da yine yararlı bazı tarafları olabilir.

Bu sebepledir ki, Müslümanlar nazari ve fiili olarak eğitim konusunda bozuldukları zaman, el avuca sığmaz hale gelirler.

Üstad'ın şu tespitleri de konumuzu aydınlatmaktadır:

“Malûmdur ki: A'lâ bir şey bozulsa, edna bir şeyin bozulmasından daha ziyade bozuk olur. Meselâ: Nasıl ki süt ve yoğurt bozulsalar, yine yenilebilir. Yağ bozulsa, yenilmez, bazen zehir gibi olur."

"Öyle de: Mahlukatın en mükerremi, belki en a'lâsı olan insan, eğer bozulsa, bozuk hayvandan daha ziyade bozuk olur. Müteaffin maddelerin kokusuyla telezzüz eden haşerat gibi ve ısırmakla zehirlendirmekten lezzet alan yılanlar gibi, dalalet bataklığındaki şerler ve habis ahlaklar ile telezzüz ve iftihar eder ve zulmün zulümatındaki zararlardan ve cinayetlerden lezzet alırlar; adeta şeytanın mahiyetine girerler. Evet, cinnî şeytanın vücuduna kat'î bir delili, insî şeytanın vücududur.” (bk. Lem'alar, s. 82)

e) Son olarak şunu söyleyebiliriz ki; gayri müslim ülkelerdeki insanların az suç işlemeleri, manevi açıdan bir müeyyide olarak ruhlarında taşıdıkları bir cevher,  gönüllerinde taşıdıkları bir erdem, vicdanlarında taşıdıkları ulvi bir gayeden dolayı değildir. Bilakis, inzibatın şiddetli olması, kanunların iyi işlemesi gibi insanları zapturapt altına alan maddi müeyyidelerdir.

Müslüman ülkelerde ise, manevi müeyyideler devre dışı bırakıldığı gibi, bu maddi müeyyideler de dengeli ve adaletli bir şekilde çalıştırılmadığı için, tesirleri dumura uğratılmıştır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun