Hücreyi oluşturan parçalar, tesadüfen birleşip bir zara girip oluşturabilir mi?

Tarih: 14.09.2017 - 00:20 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Maddeler halinde soru soracağım cevaplarsanız sevinirim:
1. Ustasız bir eser mümkün değildir, diyorsunuz eyvallah ama mesela hücre birbirleriyle etkileşimli moleküllerden meydana geliyor, bu moleküllerin birleşme özelliği var. Hücreyi oluşturan parçalar tesadüfen birleşip bir Zara girip oluşturabilir mi? 
2. Bazı kimseler DNA'daki a nukleotitlerin rastgele dizildiğini söylüyor doğru mudur?
3. Bilim adamlarının doğru söylediği ne malum? Hücre, DNA falan yoksa buna nasıl emin olabiliriz?
4. Kuran'da bilimsel bilgiler var tamam eyvallah, bunun eski gelişmiş milletlerden kalan bir bilgi olmadığı ne malum veya peygamberimizin cinlerden yardım almadığı ne malum veya Allah dışında üstün varlık tarafından desteklenmediği ne malum?
- Bu vesveselerden beni kurtarırsanız sevinirim.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Soru 1: “Ustasız bir eser mümkün değildir” diyorsunuz eyvallah. Ama mesela hücre birbirleriyle etkileşimli moleküllerden meydana geliyor, bu moleküllerin birleşme özelliği var. Hücreyi oluşturan parçalar tesadüfen birleşip bir zara girip oluşturabilir mi? 

Soru 2: Bazı kimseler DNA'daki nukleotitlerin rastgele dizildiğini söylüyor, doğru mudur?

Cevap 1, 2:

Bu iki soru da mahiyet itibariyle birbirinin aynıdır. Yani, sorulmak istenen; tesadüfen veya kendiliğinden bir şey teşekkül edemez mi?

Edemez. Bunun geniş cevabı Risale-i Nur Külliyatında, Lem'alar, Yirmi Üçüncü Lema’da uzun uzun açıklanmış. Oradan okumalısınız.

Bir şeyin kendiliğinden veya tesadüfen meydana gelemeyeceği hususunda niye tereddüde düşülüyor?

Sen kendi hayatını ilgilendiren günlük işlerinde "Yapman lazım." deyip de yapmadığın, ama kendiliğinden meydana gelen tek bir şey gösterebilir misin?

Mesela, çorap giyeceksin. O çorabın gelip senin ayağına tesadüfen mi giriyor? Su içmek istiyorsun. Bardağa konmuş su kendiliğinden mi sana geliyor? Okumak istediğin kitap gelip senin önüne kendiliğinden mi açılıyor?

DNA’nın yapısı otuz üçlük bir tespihe benzetilebilir. Tespih taneleri kendiliğinden mi imal ediliyor? Onun bir yapanı ve şekillendireni yok mu?

İş bununla da bitmiyor. O tespih taneleri kendiliğinden mi diziliyor? Bu nasıl bir mantıktır ki, ipi kırılmış bir tespihi mutlaka ilim irade ve kudret sahibi birisinin dizeceği, kendiliğinden olamayacağı kabul ediliyor da her bir canlının bütün genetik özelliklerini içine alan sanat harikası ve bilgi deposu olan DNA’nın kendiliğinden, yani bir ustası ve yapanı olmadan meydana geldiğine ihtimal veriliyor veya ustasının varlığı hakkında şüphe ve tereddüde düşülüyor.

Böyle bir mantık olabilir mi?

İçine her türlü bilgiyi yüklediğiniz flaş diskin bir ustası, yapanı yok mu? O flaş diske gerekli bilgileri kaydeden bir insanı yok mu sayacaksın? “Flaş disk kendiliğinden imal edilmiş ve içindeki bilgiler de kendiliğinden yüklenmiştir.” mi diyeceksin?

Böyle düşünen birisi, insan değil, hayvan da olamaz. Çünkü bu kadarcık bir şeyi hayvan bile anlar ve idrak eder. Bunu nereden biliyoruz? Mesela tavuk veya kuş gibi hayvanlar senin kendilerine zarar vereceğini biliyor ve ona göre tedbir alıyor, ya kaçıyor veya gizleniyor.

İnsanlar, gömleklerinin kendiliğinden gelip vücutlarına giremeyeceğini anladıkları ve bildikleri halde, ağaçların ve dağların gömleği hükmünde olan her baharda Allah’ın giydirdiği yeşil örtüyü tesadüfe veya tabiata vererek hayvandan daha akılsız ve düşüncesiz olduklarını gösteriyorlar.

Soru 3: Bilim adamlarının doğru söylediği ne malum? Hücre, DNA falan yoksa buna nasıl emin olabiliriz?

Cevap 3:

Madem bilim adamlarının doğru söylemediğini düşünüyorsun. O zaman kendin alırsın bir hücreyi, içinde neler olduğunu araştırırsın. Doktorun sözünü doğru olmadığını düşüyorsan, alır bir tıp kitabını, onun ne olduğunu öğrenir kararını verirsin.

Peki, okuyacağın o tıp kitabının içindekilerinin doğru olduğunu nereden bileceksin? Bilim adamları doğru söylemiyorsa, kitapları yazanlar da bilim adamları değil mi?

Bina yapmak için proje lazım. O projeyi çizen mühendisi yetiştiren de bilim adamı. Bilim adamına ve dolayısıyla onun yetiştirdiği mühendisin sözüne güvenmediğine göre, binanın projesini de kendin çizmen gerekir.

Madem bilim adamlarının sözüne güvenmiyorsun. O zaman, bütün konuları araştırma ve inceleme gibi bir yükün altından da kalkamayacağına göre, en iyisi bu konuda, sözüne güvenilir ve itimat edilir birisinin arkasından gitmendir. Ona uyman ve ona tâbi olmandır.

Soru 4:

Kur'an'da bilimsel bilgiler var tamam eyvallah, bunun eski gelişmiş milletlerden kalan bir bilgi olmadığı ne malum veya peygamberimizin cinlerden yardım almadığı ne malum veya Allah dışında üstün varlık tarafından desteklenmediği ne malum? Bu vesveselerden beni kurtarırsanız sevinirim.

Cevap 4:

Bu düşünce tarzı normal değildir. Çünkü mantık silsile yanlış çalıştırılıyor. Mantıkta akıllı düşünme vardır. Bir takım önermeler vardır. Bu önermelerin birbiriyle çelişmemesi gerekir. Bilinmeyen şeyler bilinenler üzerine bina edilir. Bilinen ve kabul edilen şey hakkında tereddüde düşmeye gerek yoktur.

Mesela, sıfır rakamı bir değerdir. Siz o rakımı bir sayı olarak kabul edip, ondan sonra diğer rakamları onun üzerine bina ediyorsunuz. Sıfırı yok sayarsanız, bir, iki rakamının bir manası olmaz ve yazamazsınız.

Bu mantık silsilesi iman konularında da böyle işletilir.

Mesela; bir eser varsa mutlaka bir ustası olmalıdır. O halde şu kâinatın da bir ustası, yapanı yaratanı olmalıdır. O yaratıcının vasıflarının neler olduğunu bize kendisi Kur’an’ında İhlâs suresinde beyan buyuruyor. Allah odur ki, doğmamıştır, doğrulmamıştır. O hiçbir şeye muhtaç değildir. Her şey O’na muhtaçtır. O yaratılmamıştır. Bütün varlıkları O yaratmıştır. Yaratılmış olarak ne kabul edilirse, o mahlûktur, İlâh olamaz. O Allah’ın sıfatları sonsuzdur. Yani, işitmesi sonsuz, görmesi sonsuz, hayatı sonsuz, ilmi sonsuz, kudreti sonsuz, iradesi sonsuzdur.

Bir Müslüman böyle bir İlâha inanır. Böyle bir kabulden sonra artık bu kabulleri tekrar sorgulamaz.

Nasıl ki, “Sıfırı niye kabul ediyoruz? Onu yok sayalım.” diyemiyoruz. Niçin? Çünkü bütün sayı sistemlerini o kabul üzerine bina ettik.

Tıpkı onun gibi, bir kimse de Allah’ı, yukarıdaki sayılan sıfatları ile kabul ettikten sonra; “Allah’ı kim yarattı?” sorusunu sormaz. Niye? Çünkü Allah’ın yaratılmadığını, yaratılmış olarak ne hayal edilse onun ilah olamayacağını, mahlûk olduğunu daha başta kabul etmişti.

Diğer taraftan, Allah’ın sıfatlarını da sonsuz olarak kabul ettik. Artık o sonsuz sayıyı hiçbir sayı sınırlayamaz. Yani, bizim kabul ettiğimiz İlâh’tan başka güce sahip bir varlık olmaz. Olduğu farz edilse, o zaman bizim kabul ettiğimiz yaratıcının sıfatları sonlu olmuş olur. Hâlbuki bu bizim İlâh anlayışımıza ve kabulümüze uygun değildir.

Bizim yaratıcı olarak kabul ettiğimiz İlâh için az-çok, büyük-küçük fark etmez. Mesela O’nun bir oksijen atomunun yaratılmasındaki iradesinin tecellisi ne ise, bütün kâinatın yaratılmasındaki tecellisi aynıdır. Yani O’nun için bir atomu yaratmakla sonsuz kâinatı yaratmak arasında fark yoktur. 

İşte durum böyle olunca, senin sorunun içerisindeki; “Allah dışında üstün varlık tarafından desteklenmediği ne malum?” sorusu geçersiz bir sorudur. Çünkü Allah’ın üstünde bir güç yoktur. Olmayan bir şeyin icraatta bulunduğunu, bir takım faaliyetler yaptığını vehmetmek mantıksızlıktır.

Peygamberimiz (asm) sıradan bir insan değildir. O, sözüne güvenilen bir kimsedir. Yalan onun âleminde yoktur. Onun düşmanı olan müşrikler de onun doğru sözlü olduğuna şahittirler. Ona peygamberlik gelmeden önce, “Muhammed-ül Emin”, yani kendisine güvenilen doğru sözlü bir kimse olarak kabul ediliyordu. Onun peygamberliğini kabul eden bir kimse, onun yalan söyleyeceğini hayalinden bile geçirmez. Sadece onun düşmanları böyle bir iftirayı yaparlar. Ona ayetler Cebrail aleyhisselam tarafından getirilmiştir.

Cinlerin ona bir şey karıştırması mümkün değildir. Cinlerin ipi de Allah’ın elinde değil mi? Peygamberimize peygamberlik geldikten sonra, cinlerin semanın belirli bir yerinden sonrasına çıkmaları yasaklanmıştır. O sınıra tecavüz edenlerin üzerine ateş topu gibi yıldızlar atılarak uzaklaştırıldığı Kur’an-ı kerim’de bildirilmektedir.

Siz Peygamberimiz (asm)'in hayatını bir okuyun. Orada pek çok sorunuza cevap bulacaksınız.

Bizim burada anlayamadığımız bir konu var. O da şudur:

Siz özellikle ateist bilim adamlarının sözüne güvenilemeyeceğini ileri sürüyorsunuz. Diğer taraftan dinsiz bir felsefecinin Kur’an ve Peygamberimiz aleyhindeki sözünü hiç tereddütsüz kabul edip vesveseye düşüyorsunuz. “Din ve Allah düşmanı birisinin böyle bir sözünün benim âleminde yeri yoktur ve olmamalı.” demelisiniz.

Allah’ın sözünde, yani Kur’an’ın doğru ve hak olduğunda zerre kadar şüphe ve vesvesen olmamalı. Bu sahanın ehilleri olan milyonlarca evliya ve asfiya, hep bu Peygamberi (asm) ve Kur’an-ı Hak ve hakikat olarak kabul etmişlerdir.

Siz o dinsiz felsefecileri değil, bu hak ve hakikat yolcularını, melek gibi ilim adamlarını dinleyiniz ve o tip vesveselerin şeytanın bir aldatmacası olduğunu biliniz ve hiç ehemmiyet vermeyiniz.

İlave bilgi için tıklayınız:

Neden tanrıya inanamıyorum?
Yaratılış delilleri..

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun