Hayatımdaki imtihanların bir an önce bitmesini isteyebilir miyim?

Tarih: 22.11.2019 - 20:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Hayatımdaki imtihanların bir an önce bitmesini istiyorum, dayanamayacak kadar acı çekiyorum ne yapmam lazım?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Öncelikle sizi, içinde bulunduğumuz ahiret imtihanın bilincinde olduğunuzdan dolayı tebrik ederiz.

Eğitim hayatımızda bir üst sınıfa geçmek, mezun olmak ve güzel bir iş sahibi olmak için imtihanlara tabi tutulduğumuz gibi, Yüce Rabbimiz de bizi ebedi saadetimizi kazanmak için bu dünyada imtihana tabi tutmaktadır. Ancak O’nun rahmeti çok geniş olduğu için, bize hem imtihan sorularını hem de cevaplarını önceden söylemekte, ayrıca yapamayacağımız, kaldıramayacağımız soruları da sormamaktadır.

Nitekim Ehl-i sünnet anlayışına göre “teklif-i mâ lâ yutak” yoktur. Yani Allah, kuluna kaldıramayacağı yükü yüklemez.

Eğer, Allah’ın bize yüklediği bu imtihan ağır geldiği için kaldırmıyor, bundan dolayı da şikayette bulunuyorsak, bunun iki nedeni var:

Birincisi; insanda nefis, his ve hissiyat olduğu için zaman zaman bir musibet karşısında şikayette bulunabilir, hatta intiharı bile aklına getirebilir. Bu da aslında normaldir ve insani bir şeydir. İnsan robot değildir ki, duygu ve düşüncelerini sabitlesin ve hiç değişmesin. Yeter ki bu kötü düşünceleri uygulamasın ve şikayet O’na olsun, O’ndan olmasın.

Nitekim zaman zaman peygamberler ve Allah’ın veli kulları da yaşadıkları zorluklardan ve hayat yükünden dolayı üzülmüşler, ağlamışlar, Allah’a yalvarmış ve yardım istemişler. Hazret-i Yakup aleyhisselam, biricik oğlu Yusuf’un Kenan illerinde kaybolması karşısında çok üzülür, günlerce ağlar. Ama, “Ben derdimi de üzüntümü de ancak Allah’a şikayet ederim...” (bk. Yusuf, 12/86) diyerek O’na sığınır.

Ayrıca imtihanın sırrı da bunu gerektirir. Allah çeşitli şekillerde kullarını imtihan edecek, kul da sabır ve tevekkül ile Allah’tan yardım isteyecektir. Burada önemli olan bu şikâyet halinin veya hayattan bezginliğin sürekli bir hâl almamasıdır.

İkincisi; insanın başına gelen ağır imtihanları çekilmez yapan, ağır depresyona sokan, acı ve ıstırap duymasına neden olan şey, musibetin kendisi değil, bizim ona atfettiğimiz anlamdır, yani düşüncelerimizdir.  

Düşünce düzleminde ona olumsuz anlam yüklersek acı ve keder hissederiz, olumlu anlamlar yüklersek huzur ve sükûnet yaşarız. Çünkü iç dünyamızda yaşadığımız tüm olumlu ve olumsuz duygularımızı, bilişlerimiz ya da düşüncelerimizle biz kendimiz oluşturuyoruz. Yani nasıl inanıyorsak, nasıl algılıyorsak, nasıl düşünüyorsak, duygu dünyamız da ona göre biçimleniyor. Buna, yorumlarımız, bir kişi ya da bir şey hakkındaki düşüncelerimiz de dâhildir.

Bundan dolayıdır ki, aynı olay veya aynı kişi, birisini rahatsız ederken, diğerini etmiyor, hatta tebessüm ettiriyor.

Mesela birisinin yokluğuna, bir hastalığa, bir engelli olma durumuna, bir başarısızlığa veya bir ayrılığa çok olumsuz anlamlar verirsek, örneğin “Neden başkasının değil de benim başıma geldi veya ben bu ayrılığa dayanamam, onsuz nefes alamam veya hastalandım hayatın tadını alamıyorum veya ilaçlar bana çok acı veriyor, artık bunlara katlanamam...” gibi hep olumsuz düşünürsek hayat azap olur. Gerçekten nefes alamaz, acı ve ıstırap dolu bir hayat süreriz.

 Ama dünyaya gönderiliş gayemize uygun olarak, “Hayat musibetlerle, hastalıklarla tasaffi eder, kemal bulur, kuvvet bulur, terakki eder, netice verir, tekemmül eder, vazife-i hayatiyeyi yapar.” (bk. Nursi, Lem'alar, İkinci Lem'a), şeklinde düşünürsek, işte o zaman rahatlarız. Çünkü bu musibetle, hayatımız kemal buluyor, mükemmelleşiyor, ebedi saadetimizi kazanmamıza vesile oluyor.

Her zaman düşüncelerimiz duygularımızı etkilemez, bazen de duygularımız düşüncelerimizi etkiler. Mesela, kendimizi bitkin ve huzursuz hissettiğimizde düşüncelerimiz bundan olumsuz etkilenir. Dünya ve çevremiz hakkında olumsuz ve karamsar şeyler düşünmeye başlarız. Oysaki güzelliklere odaklansak, çevremiz hakkında da güzel düşünmeye başlayacağız.

Bediüzzaman Hazretleri bu durumu şöyle veciz bir sözle ifade eder:

“Güzel gören, güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır.” (bk. Mektubat, Hakikat Çekirdekleri: 50) 

Karamsar duygularımızın bir nedeni de içinde bulunduğumuz depresyon halidir.

Depresyondan çıktığımızda, yani olumsuz duygularımızdan uzaklaştığımızda, hayatı ve insanları daha güzel bir gözle değerlendiririz. Çünkü depresyonda olan kimseler, dış dünyayı gerçekçi bir biçimde algılayamazlar; olduğundan çok daha olumsuz algılarlar. Hayatın çekilmez olduğuna, hiçbir şeyin tadı-tuzunun olmadığına, Güneş'in, ayın, baharın, yazın, çiçeğin, kırların bir anlam ifade etmediğine inanırlar.

Ayrıca depresyonda olan kişiler; hayatlarındaki güzel anıları ve güzel olayları değil de hep olumsuzlukları, acı ve sıkıntı veren şeyleri hatırlarlar. Geçmişte yaşadıkları güzel şeyler, akıllarına bile gelmez. Geçmiş böyle olduğu gibi, gelecekleri için de yine karamsardırlar. Hep acı çekeceğini, asla mutlu olmayacaklarını, başarısız, yetersiz, kimsesiz olacaklarını düşünürler.

Oysaki bu bir yanılsamadır, gerçek değildir. Onun için depresyonda iseniz, algılamalarınızın gerçekçi olmadığına inanın. Yani, hayatın çekilmez olduğu, güzelliklerin bir anlam ifade etmediği şeklindeki düşünceleriniz gerçek düşünceleriniz değil. Depresyondan çıktığınızda her şeyin algıladığınızdan çok daha güzel olduğunu anladığınızda, siz bile şimdiki düşüncelerinize şaşıracaksınız.

* Kaygılı, karamsar ve olumsuz bakış açısına sahip olanlarda çok büyük oranda düşünce çarpıtmaları vardır.

İlk bakışta çok mantıklı ve tutarlıymış gibi gözüken bu çarpıtılmış düşünceler, duyduğunuz acıları inanılmaz derecede artırır, hatta çektiğiniz acılar, hissettiğiniz bezginlik duygusu, çarpıtılmış düşüncelerinizin bir sonucu bile olabilir.  

Bunun için düşünce çarpıtmaları konusunda kendinizi ve düşüncelerinizi yeniden tanımaya çalışın. Olumsuz düşüncelerin beyninizi meşgul etmesine izin vermeyin. Göreceksiniz ki,  acılarınızın yok olmuş veya en azından hafiflemiştir.

* Eğer içinizden “Benim acılarım asla hafiflemez, ben bu yükü taşıyamam, ben acılarımı değiştiremem.” gibi bir cümle geçiyorsa, karamsar olmayın. Bu sizin acılarınızın hafiflemeyeceği anlamına gelmez, sadece olumsuz düşüncelerinizin sizi esir aldığı anlamına gelir. 

O zaman, bu düşüncenizi de hemen değiştirin, göreceksiniz ki acılarınız da hafifleyecektir. Çünkü aklınızdan bir şey geçirip ona inandığınız anda bile sizde duygusal değişim olacaktır.

* Size güzel duygular yaşatacak şeylerle meşgul olun. Bazen bir çocukla oynamak bile insana kendisini iyi hissetmesini sağlar. Birisine yardım etmek, bir engelini aşmasını sağlamak, Kur'an dinlemek, huzur veren bir camiye gidip namazı cemaatle birlikte kılmak, evde güzel ilahiler dinlemek insana kendisini iyi hissettiren şeylerdir.

* Hayatınıza anlam katacak uğraşılarınız olsun. Güzelliğe, insanlığa hizmet eden vakıf ve derneklerle iletişime geçin ve onlarla beraber insanlığa hizmet için, elinizden geldiği kadar çaba gösterin

* Hayatınızdaki güzel şeyleri düşünün. Geçmişinizde sizi mutlu eden, kendinizi değerli hissettiren şeyleri düşünün. Geleceğinizle ilgili de hep güzel şeylerin olacağını ümit edin.

* İçinde bulunduğunuz hali, fırsata dönüştürün. Daha çok faydalı şeyler okuyarak, yazarak, anlatarak hayatınızı değerli kılın.

* Günümüzde herkesin kendine göre sıkıntıları, acıları var. İnsan başkasının acılarını bilmediği için sadece kendi acısına odaklanıyor. Allah’ın size verdiği nimetleri düşünerek şükredin, hep şükür halinde olun. Çok rahatladığınızı göreceksiniz. 

* Asıl musibet dine gelen musibettir; imanımıza ve ahiret hayatımıza zarar veren şeyler yapmaktır, günahlara girmek ve ibadetleri terk etmektir. Çünkü insanın ebedi hayatını yok ediyor. Ona odaklandığınız zaman muhtemelen şükredeceksiniz.

* Unutmayın ki, “Şu dâr-ı dünya, meydan-ı imtihandır ve dâr-ı hizmettir. Lezzet ve ücret ve mükâfat yeri değildir. Madem dâr-ı hizmettir ve mahall-i ubudiyettir. Hastalıklar ve musibetler, dinî olmamak ve sabretmek şartıyla,  o hizmete ve o ubudiyete çok muvafık oluyor ve kuvvet veriyor. Ve her bir saati bir gün ibadet hükmüne getirdiğinden,  şekvâ değil, şükretmek gerektir.” (bk. Nursi, Lem'alar, İkinci Lem'a)

* “Evet, insan nihayetsiz şeylere muhtaç olduğu halde, sermayesi hiç hükmünde bir şey... Hem nihayetsiz musibetlere maruz olduğu halde, iktidarı hiç hükmünde bir şey... Adeta sermaye ve iktidar dairesi, eli nereye yetişirse o kadardır. Fakat emelleri, arzuları ve elemleri ve belâları ise, dairesi, gözü, hayali nereye yetişirse ve gidinceye kadar geniştir. İşte bu derece âciz ve zayıf, fakir ve muhtaç olan ruh-u beşere ibadet, tevekkül, tevhid, teslim, ne kadar azîm bir kâr, bir saadet, bir nimet olduğunu, bütün bütün kör olmayan görür, derk eder.” (bk. Nursi, Sözler, Üçüncü Söz)

* Allah’a sığının! Dünyaya gelmeniz sizin elinizde olmadığı gibi, gitmeniz de sizin elinizde değil. O. zaten imtihanınız bittiğinde sizi yanına alıp, inşallah ebedi cennetinde mesut edecektir. Yüce Yaradan’dan imtihanınızın bitmesini değil de, Kendi rızası dâhilinde bitirebilmek için yardımını istemek en doğrusudur. Bunun dışında başka şeylere başvurmak, ebedi cehennemi gerektirir, geride bıraktıklarınıza da cehennem azabı yaşatırsınız.

Siz Allah’ın izniyle, bu imtihanı kazanacak kadar dirayetlisiniz. Buna inanın!..

Tüm bunların yanında alanında uzman inançlı bir klinik psikologdan yardım almanızı tavsiye ederiz.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun