Çok huzursuzum, ne yapmalıyım?
- Bugünlerde kendimi çok mutsuz hissediyorum ve içim çok sıkılıyor, kalbim daralıyor. Sanki hep bir şey olacak gibi ruhum daralıyor, uyuyamıyorum. Geceleri gözüme uyku girmiyor, dua ediyorum.
- Allah’a sığınıyorum, zikir çekiyorum. Yasin okudum, kenzül arş duası okudum. Tövbe istiğfar getiriyorum, hep Allah’a şükrediyorum.
- Neden böyle oluyorum, anlamıyorum, insanlardan da soğudum.
- Kime güvensem, derdimi anlatsam hep hüsrana uğruyorum. Bir tek Allah’ım, sonra ailem var güvendiğim doğru dürüst.
- Ben ne yapmalıyım kalbimin huzur bulması için, mutlu olabilmek için?
Değerli kardeşimiz,
Sözünü ettiğiniz fizyolojik ve ruhsal şikâyetleriniz, kalbinizin sıkışması, geceleri uykusuzluk gibi sorunlarınız, yüksek can sıkıntısı yaşayan kişilerde görülen normal belirtilerdir. Yani bir sonuçtur.
Ancak biz sonuçlardan ziyade can sıkıntısı ve mutsuzluğunuzun nedenleri üzerinde duracağız. Nedenler anlaşır ve gereken yapılırsa, belirtiğiniz şikayetleriniz de inşallah ortadan kalkacaktır.
Sorunuzdan, can sıkıntınızın ve mutsuzluk halinizin bariz ve yaşadığınız durumla uyumlu bir nedenden mi kaynaklandığı yoksa bir sebep yokken kendinizi sıkıntılı ve mutsuz mu hissettiğiniz anlaşılmıyor. Bundan dolayı her iki duruma uygun bir değerlendirme yapacağız.
Dünya hizmet ve ubudiyet yeridir. Sıkıntılar, musibetler o ubudiyete muvafıktır:
Öncelikle içinde mutluluk aradığımız dünyanın hakikatini ve insanın dünyadaki asıl görevinin ne olduğunu tekrar hatırlamakla işe başlamamız gerekir. Bediüzzaman Hazretleri bunu şöyle ifade eder:
“Şu dâr-ı dünya, meydan-ı imtihandır ve dâr-ı hizmettir (hizmet yeridir). Lezzet ve ücret ve mükâfat yeri değildir."
"Madem dâr-ı hizmettir ve mahall-i ubudiyettir. Hastalıklar ve musibetler, dinî olmamak ve sabretmek şartıyla, o hizmete ve o ubudiyete çok muvafık oluyor ve kuvvet veriyor. Ve her bir saati bir gün ibadet hükmüne getirdiğinden, şekvâ değil, şükretmek gerektir.” (bk. Lem'alar, İkinci Lem'a)
Zaman zaman başımıza gelen ruhi ve bedeni sıkıntılara bu pencereden bakarsak daha kolaylıkla aşabildiğimizi göreceğiz. Her türlü sıkıntıdan kurtulmak için tabii ki çarelere başvurmamız gerekir. Ancak onları düşman gibi görmek ve mücadele etmek yerine, kabullenerek ebedi hayatımızın kurtuluşuna bir vesile kılmaya ve ubudiyete çevirmeye çalışmak bizi daha çok huzurlu kılacaktır.
Sıkıntılara, aynı zamanda birer kazanç gözüyle baktığımızda onlar sorun olmaktan çıkacak, en azından daha da hafifleyecektir. Ayrıca sıkıntılı zamanlar Allah’a yakınlaşmak için de bir fırsattır. Yaptığınız dua ve ubudiyetlere aynen devam edin.
İmtihan dünyasındayız, sıkıntı ve musibetler ilahi imtihanın ruhuna uygundur:
Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerim'de dünyada insanları bekleyen ağır imtihanları bildirerek, dünya mutluluğu hakkında büyük beklentilere girmemeleri konusunda onları uyarıyor:
“Sizi mutlaka biraz korku ve açlık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsullerden bir noksanlık ile imtihan edeceğiz. (Ey Resulüm) O halde sabredenleri cennetle müjdele.” (Bakara, 2/155)
Görüldüğü gibi, imtihan dünyasında olduğumuz için bazen hastalıklara bazen de can sıkıntısına veya diğer musibetlere maruz kalabiliriz.
Bu hakikatten dolayıdır ki, herkes hayatının büyük bir bölümünde farklı farklı şekillerde ağır/hafif imtihanlara tabi olur.
Hatta imtihanı en ağır olanlar başta peygamberler ve Allah’ın veli ve mübarek kullarıdır.
Örneğin, asrın müceddidi olan Bediüzzaman Hazretleri dünya imtihanında maruz kaldığı sıkıntıları şöyle anlatır:
"Seksen küsur senelik bütün hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum. Bütün ömrüm harp meydanlarında, esaret zindanlarında yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı. Divan-ı harplerde bir câni gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım. Memleket zindanlarında aylarca ihtilâttan men edildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere mâruz kaldım..." (bk. Tarihçe-i Hayat, Konuşan Yalnız Hakikattir)
İmtihan dünyasında olmamıza ve hayatın herkes için zaman zaman sevinçli ve huzurlu, zaman zaman da sıkıntılı ve kederli geçmesine rağmen, insanoğlu hayatı olduğu gibi kabullenmek istemiyor. Özellikle günümüzde,“Hırs-ı hayat ve hıfzı ve zevk-i hayat ve aşkı taşıyan ve fıtrat-ı insaniyede derc edilen bir cihaz-ı insaniye” yönünü sadece dünyevi başarı ve hazza çevirmiş.
Dolayısıyla insan, dünyanın sıkıntılı yüzünü görmek istemiyor, sürekli haz ve mutluluk arzu ediyor.
Diğer taraftan da Allah inancı yerine aklı kutsallaştıran Batı Medeniyeti, modern insana sürekli olarak aklına güvenirse dünyada her şeyin halledilebileceği fikrini aşılıyor. Aklını kullanan insanın istediği başarıyı ve mutluluğu yakalayabileceğini söyleyerek, insanlara sürekli dünya hayatıyla ilgili imkansız ümitler aşılıyor.
Akıl ve çaba bir yere kadar başarı getirir, ama mutluluk garantisi veremez. Einstein, Kant, Tolstoy gibi Batı Dünyasında zekaca en ileri sevide olanların hayatı incelendiğinde, zeka seviyesi en sıradan insanlar kadar bile mutlu olmadıklarını görürüz. Çünkü:
- Hayatın içinde sevinç olduğu gibi hüzün de vardır.
- Sağlık olduğu gibi hastalık da vardır.
- Hayatın kendisi insanoğlunun bir gerçeği olduğu gibi ölüm de onun bir gerçeğidir.
- Ve her insan hayatında istese de istemese de hayatın her iki yüzünü de yaşayacaktır.
- İnsanın çok zeki olması veya çok yetenekli olması, dünya kadar servetinin olması da hayatın bu iki kutbunu yaşamasına engel olamıyor.
Tüm bunların yanında aslında insanın öyle mutlu olacağı saat ve dakikalarının sayısı sınırlıdır. En çok sevdiği yemeği yiyen insan, doyunca o haz kaybolur. En sevdiği insana özlem duyan insan onu görünce o özlem yok olur. Bunun dışında insanın elinde olmadan maruz kaldığı, sel, deprem, yangın gibi afetler, mikrop gibi bulaşıcı hastalıklar, tedbiri ve iradesinin dışında başına gelen kazalar zaten onun kesintisiz bir mutluluk duymasına engel oluyor. Kendi başına gelmese bile, insaniyet itibariyle dünyanın herhangi bir yerinde hemcinslerinin, hatta hayvanların bile başına gelen musibetlerden muztarip olup rahatsız olabiliyor.
Hayatın bu gerçeğine rağmen modern insan sürekli bir “mutluluk baskısı altında” olduğu için her an, her dakika mutlu olmak istiyor.
Çünkü ona sürekli “mutlu olmalısın, mutluluk senin de hakkındır, bak herkes ne kadar da mutlu” denilerek baskı altına alınıyor. İnsanlar da sürekli mutlu olmanın peşinde koşuyor, olamayınca da beklenti duygusu, yerini mutsuzluğa ve can sıkıntısına bırakıyor.
Hatta mutlu olamadığı zaman, kendisini başarısız, yeteneksiz, değersiz, Allah’ın bile -haşa- önem vermediği bir kul gibi algılamaya başlıyor. Bazen mutsuzluk halinden ziyade, “Neden mutlu değilim?” sorusu onu daha çok mutsuz ediyor.
İnsan, ne kadar çok mutlu ve kedersiz günlerin beklentisi içinde olursa, hayal kırıklığı ve mutsuzluğu da o kadar fazla olur. Dünya hayatının gerçeği kabul edildiğinde, aslı vazifesinin ne olduğunu sık sık hatırladığında hem beklentisi az olacak hem de bazı sıkıntılar onu çok rahatsız etmeyecek.
Ayrıca mutsuzluk zamanlarını çok büyütmemek gerekir. Çünkü hayat hiçbir zaman düz çizgi şeklinde akıp gitmez. Daire gibidir, bazen hüzün yerini huzura, bazen de huzur yerini kedere, kaygıya ve hüzne bırakır. Sizdeki can sıkıntısı da böyledir muhtemelen. Unutmayalım “Her kışın bir baharı, her gecenin bir neharı (gündüzü) vardır.”
Böylece aynı zamanda güzel şeylerin kıymeti daha çok anlaşılır.
Bazı can sıkıntısı halleri, hayat döngüsünün belirli periyotlarında ortaya çıkar, insanın duygu ve düşüncelerini olumsuz etkiler, ancak geçicidirler.
Sınava hazırlanan öğrencilerde, iş arayan gençlerde, evliliği geciktiren hanımlarda, bir yakınından veya sevdiği birisinden vefasızlık gören birisinde, eşinden ilgi görmediğine inanan kişilerde, ciddi kayıplar yaşayanlarda (vefat, para, iş, eş gibi), bir işte fazla zorlanan veya hayatı tek düze geçen yalnız kişilerde, sınırlı bir zaman can sıkıntısı ve mutsuzluk hali görülür. Çünkü insan hayal kırıklığı yaşadığında, ümitsizliğe kapıldığında, duyguları ve düşünceleri derinden değişir ve olumludan olumsuza döner, melankolik olabilir, hatta depresyona girebilir.
Bu durum, duyguları dondurduğu gibi, her şeyi olumsuz göstererek iç sıkıntısını da artırır. Çökkün bir ruh hali, ilgi kaybı ya da yaptıklarından zevk alamama, günlük iş ve gücünü yapamama, günlük işlere karşı isteksizlik gibi haller olabilir.
Bu durumda iken olumsuz duygu ve düşüncelerinizin çok da üzerinde durmayın, az önce de anlatıldığı gibi bu durum değişince, sıkıntı ve mutsuzluk da yerini huzura ve sevince bırakır. Kaygılanmanıza gerek yok.
Hayatı sizin için anlamlı kılacak aktiviteler içinde olmanız ruh halinizi olumlu etkileyecektir:
- Önemli bir hedef belirleyip ona odaklanmanız mevcut durumdan kurtulmanıza yardım edecektir. Bu sizin için aynı zamanda bir fırsattır. Çünkü birçok bilimsel buluşlar, çok değerli kitaplar, eserler, resim ve diğer sanat ürünleri, bunları ortaya çıkaran kişilerin en sıkıntılı günlerinin eseridir. Siz de severek yapabileceğiniz bir uğraşın içine girebilirsiniz.
- Ayrıca sosyal medyadan uzaklaşıp insanlarla doğrudan iletişime geçmeniz, akraba ziyaretleri, eş-dost sohbetleri, içinde bulunduğunuz ruh halinden çıkmanıza yardım edecektir. Çünkü Allah, “insanı ilgi ve alâkadan yaratmış”, dolayısıyla ruhuna en güzel gelen şeylerden birsi de dostlarıyla irtibat içinde olmak ve onlarla alakadar olmaktır.
Bu çerçevede sıla-i rahim, akrabalar arasındaki sevgi bağlarını güçlendirir. Muhabbeti artırır, insanlar arasındaki dargınlıkları ortadan kaldırır. Birbirlerine bağlılığı artırır. İnsanları yalnızlıktan, içine kapanmaktan korur.
- Bir arkadaşınız veya aileden birisiyle beraber, değilse tek başınıza her gün düzenli yürüyüş yapmak da ruhi sıkıntıların aşılmasında faydalıdır. Çünkü düzenli egzersiz, insana hoşluk duygusu veren endorfin hormonu salgılar.
Unutmayalım ki, hareket, faaliyet, yenilik ve değişim; varlıktır ve hayırdır.
- Hayatınıza daha da anlam katacak, yaşamayı anlamlı kılacak, aynı zamanda kendinizi de değerli hissedeceğiniz hayır işleri de ruha huzur veren çalışmalardır. Öğrencilerle ilgilenmek, kimsesizlere yarım etmek, iman hakikatlerine muhtaç insanlara ulaşmak bunlardan sadece bir kaçıdır.
- Hayatınızın rutin akışında bazı değişiklikler yapmanızda can sıkıntısını aşmak için faydalı olacaktır. Örneğin, mekan değişikliği, iş değişikliği, yeni insanlar, yeni sosyal aktiviteler, yeni kitaplar vb gibi. Nitekim Peygamberimiz de öfke ve sıkıntı halinde abdest alınması, yer ve hâl değişikliğini tavsiye etmesi bu gerçektendir.
- Can sıkıntısı ve mutsuzluk hâli, insanda bir boşluk duygusu doğurabilir. Bu boşluk duygusunu, manevi hazlarla ve daha fazla ubudiyetle, özellikle ruhlara şifa olan Kur'an-ı Kerim ve “kalbin kut ve gınası” olan namaz ile doldurmaya çalışın.
Her şey rağmen bu huzursuzluk / mutsuzluk durumu uzun sürerse uzman desteği faydalı olabilir...
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Can sıkıntısı neden olur?
- Hayatımdaki imtihanların bir an önce bitmesini isteyebilir miyim?
- Dindar için, dünya neden sıkıcı?
- Her mümine eziyet verecek bir musibet illa gelir mi?
- Peygamberimizin kulluğu, ahiretin varlığına delil midir?
- Kötülük “şer” problemi nasıl çözülebilir?
- İslam ertelenmiş mutlulukların dini midir?
- Aşırı tıkanmış hissediyorum, ne yapayım?
- Cennette kişiliğimiz hiç gelişmeyecek mi?
- Nur-u Muhammedî neden yaratılmıştır; yaratılmasındaki amaç neydi?