"Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin sınırlarını aşıp öteye geçebilirseniz haydi geçin!.." Devamıyla açıklar mısınız?
"İşte o gün insana da cine de günahı hakkında soru sorulmaz." (Rahman, 55/39)
- Rahman suresinin 33-45. ayetlerini açıklar mısınız?
Değerli kardeşimiz,
Rahman suresi, 33-45 ayetler:
33. Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin sınırlarını aşıp öteye geçebilirseniz haydi geçin! Ama (tarafımızdan verilmiş) bir güç ve yetki olmadıkça geçemezsiniz. 34. Artık Rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz?
35. Üzerinize yahu bir ateş alevi verilmiş bakır gönderilir de kurtulmak için birbirinizle yardımlaşamazsınız. 36. Artık Rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz?
37. Gök yarılıp gül kırmızısı bir yağ gibi olduğu zaman! 38. Artık Rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz?
39. İşte o gün insana da cine de günahı hakkında soru sorulmaz. 40. Artık Rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz?
41. Günahkârlar simalarından tanınır, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar. 42. Artık Rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz?
43. Günahkârların yalan saydıkları cehennem işte bu!
44. Onun ateşi ile kaynar su arasında gidip gelirler.
45. Artık Rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz?
AÇIKLAMA:
33-36. Müfessirlerin bir kısmı buradaki hitabı kıyamet tasviri çerçevesinde değerlendirmişler ve o gün cinlere ve insanlara böyle seslenileceği yorumunu yapmışlardır. Önceki âyetlerde hesap gününe ilişkin bir uyarının bulunması, müteakip âyetlerde de kıyametten ve âhirette karşılaşılacak sonuçlardan söz edilmesi bu yorumu destekleyici niteliktedir.
Diğer bir grup müfessire göre ise bu hitap dünya hayatıyla ilgilidir ve önceki âyetlerde yer alan uyarıyı tamamlamaktadır: Cinlere ve insanlara kendilerine dünya hayatında tanınan fırsata aldanmamaları gerektiği hatırlatılmakta, ölümden ve ilâhî huzurda verilecek hesaptan kaçışın asla mümkün olmadığı bildirilmektedir.
Derveze 33. âyette geçen sultân kelimesini "kişiyi kurtaracak sâlih ameller" şeklinde izah eder birçok müfessirin anılan kelimeyi "delil, hüccet" anlamında almaları(1) bu yorumu destekler nitelikte olmakla beraber, 35. âyetin ifadesi belirtilen ihtimali zayıflatmaktadır.
Öte yandan, bazı tefsirlerde sultân kelimesinin "güç" anlamı esas alınarak "Büyük bir güç bulunmadıkça geçemezsiniz" ifadesinden, "Böyle bir gücünüz de olmadığına göre göklerin ve yerin sınırını aşıp ötelere geçmeniz de imkânsızdır" anlamı çıkarılmıştır. Fakat sultân kelimesinin "yetki" anlamı dikkate alınarak âyetin ilgili kısmı, "Göklerin ve yerin sınırlarını aşıp ötelere geçebilmeniz ancak (Allah tarafından verilecek) bir yetki, bir imkânla olabilir" şeklinde de anlaşılabilir. Bu takdirde muhatapların yüce yaratıcının evrendeki yasaları doğrultusunda ortaya koyacakları çabaları sonucunda elde edecekleri kuvvete bir gönderme yapılmış demektir. Uzay araştırmalarının ilerlediği ve uzaya seyahatlerin gerçekleştiği günümüz şartları, Kur'an tefsiriyle meşgul olanları bu yorumu benimsemeye ve bu âyetlerde uzayın fethine işaret bulunduğu görüşüne yöneltmiştir. Hatta 35. âyetteki tasvirin modern silâhları çağrıştırdığı yorumlan yapılmıştır.
Râzî'nin belirttiği gibi, bağlam bu hitabın âhirette olduğu izlenimini vermektedir. Fakat her iki ihtimale göre düşünüp bu âyetlerde, Allah'ın hükümranlığını aşmanın ve verdiği hükümden kaçmanın asla mümkün olmayacağı uyarısı bulunduğunu söylemek daha doğru olur.(2)
Bir başka anlatımla, Allah'a karşı sorumluluğu olan varlıklar ister dünya hayatında ister kıyamet gelip çattığında Allah'ın hükmünden kaçıp kurtulmak için yerin ve göğün sınırlarını zorlayacak kadar güç elde etseler veya kendilerine bu tarz bir imkân verilse, hatta bu varlıklar topyekün bir dayanışma içine girseler dahi, 35. âyette ifade edildiği üzere bunlar sınırlı ve sonuçsuz kalmaya mahkumdur.
Şu halde ikinci yorum esas alındığında da (dünya hayatı bakımından) bu âyetlerden çıkan mesaj şu olmaktadır:
Evreni daha iyi tanıma merakı, yerin derinliklerine ve göğün en uzak noktalarına nüfuz etme arzusu yadırganacak bir şey değildir ve büyük bir güç oluşturularak bu konuda epeyce mesafe alınabilir; ama bu çabalar asla ilâhî iradenin egemenliğini alt etme gibi bir amaç taşımamalıdır. Zira bu, Allah'ın evrendeki mutlak gücünü ayan beyan gören şuurlu varlıklara yaraşmaz; kaldı ki böyle bir yöneliş başarısızlıkla sonuçlanmaya mahkumdur, böyle bir amaç taşıyanların akıbeti hüsrandır.
35. âyette "erimiş bakır" diye çevrilen kelimeye "bakır gibi kızıl duman" manası da verilmiştir.
37-45. Kıyamet tasvirlerinden birine yer verilen 37. âyetin ardından insanlara ve cinlere günahları hakkında soru sorulmayacağı, günahkârların yaka paça cehenneme atılacakları ve inkâr edip durdukları bu gerçeği iyice bellemeleri için cehennem ateşine sokulup çıkarılacakları, ama bunun bir ferahlama getirmeyeceği, çünkü bu defa ateş yerine kaynar suyun içine düşecekleri belirtilmektedir.
Şu var ki, 39. âyetteki "İşte o gün ... günahı hakkında soru sorulmaz" anlamındaki ifadeyi, "âhirette sorgu olmayacak" diye anlamamak gerekir. Zira birçok âyette burada çok kısa değinilen bu konuya ayrıntılı biçimde yer verilmiştir. Söz konusu açıklamalar ışığında bu ifadeyi şöyle anlamak uygun olur:
Âhirette herkesin durumu öylesine kesin ve apaçık ortaya konacak ki kimsenin kendi ifade ve beyanına baş vurmaya ihtiyaç duyulmayacaktır. Birçok âyette belirtildiği üzere herkes dünyada yapıp ettiklerinin tek tek kayda geçirilmiş olduğunu görecek, günahkârların dilleri, elleri ve ayakları bu konuda tanıktık edecek, ayrıca 41. âyette ifade edildiği gibi günahkârlar simalarından tanınacaktır.
İşin aslı böyle olmakla beraber, herkes kendi sevap ve günah durumuna göre haşrolunup hesap meydanına getirildikten sonra yargı süreci başlayacak. Yüce Allah, bütün kullarının iyilik ve kötülüklerini eksiksiz kusursuz bilmesine rağmen adalet ve şefkatini ortaya koymak, her kulunun nasıl bir akıbeti hak ettiğini ona da gösterip onaylatmak üzere herkesi ince bir hesaptan, sorgulama ve yargılamadan geçirecektir.(3)
37. âyetin ''gül kırmızısı bir yağ gibi olduğu zaman" diye çevrilen kısmı, "kızarmış yağ veya kırmızı deri yahut al kısrak gibi bir gül rengine büründüğü zaman" mânalarında da anlaşılmıştır. Bu mânalara göre yapılan benzetme göğün rengindeki değişmeyi anlatmış olur. Mealde bir ölçüde bu anlamlar da yansıtılmış olmakla beraber göğün yapısal değişmesiyle ilgili mâna esas alınmıştır.(4) Yine, güle yapılan benzetme genellikle renk değişikliği ve göğün kızıl bir renge bürünmesi olarak anlaşılmıştır. İbn Âşûr bunun göğün yarılmasındaki şiddeti ve pek çok parçaya ayrılacağını anlatan bir teşbih de olabileceği kanaatindedir. (5)
İlave bilgi için tıklayınız:
- Ayette geçen sultan kelimesi, Ay'a, Mars’a gitmek anlamına mı gelir?
Dipnotlar:
1. İbn Atıyye, V, 230.
2. XXIX, 113-114.
3. Ayrıca bk. Hicr 15/92; Kasas 28/78; Sâffât 37/24; Zemahşerî, IV, 53.
4. bk. Tabe-ri, XXVII, 141-142; İbn Atıyye, V, 231.
5. XXVII, 261.
(Kur’an Yolu Tefsiri, V, 149-150.)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Ayette geçen sultan kelimesi, Ay'a, Mars’a gitmek anlamına mı gelir?
- Rahman suresinde, aynı ayet neden otuz bir defa tekrarlanmıştır; yani sebebi hikmeti nedir acaba?
- Güneş, ay ve dünyadan sonra, bir anda "tartıyı adaletli yapın" denilmesinin hikmeti nedir?
- Ğaşiye suresi 8-14. ayetlerine göre, insanın sadece yüksek cennette mutlu olacağı anlamına mı gelir?
- Huriler erkek mi?
- Kuran'da diğer gezegenlere giriş var mı?
- Cinlerden maksat, yabancılar mıdır?
- Zariyat suresi, 7. ve 8. ayetlerde göklerdeki hareli (kıvrım kıvrım) yollara yemin edilmektedir. "Hareli yollar" ne demektir?
- Evrenin sonunun, Kur'an'ın dediği gibi big crunch (büyük büzülme çöküş) şeklinde mi olacaktır?
- MÜCRİM