"Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin sınırlarını aşıp öteye geçebilirseniz haydi geçin!.." Devamıyla açıklar mısınız?

Tarih: 12.10.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

"İş­te o gün insana da cine de günahı hakkında soru sorulmaz." (Rahman, 55/39)
- Rahman suresinin 33-45. ayetlerini açıklar mısınız?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Rahman suresi, 33-45 ayetler:

33. Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin sınırlarını aşıp öteye geçebilirseniz haydi geçin! Ama (tarafımızdan verilmiş) bir güç ve yetki olmadıkça geçemezsiniz. 34. Artık Rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsi­niz?

35. Üzerinize yahu bir ateş alevi verilmiş bakır gönderilir de kurtulmak için birbirinizle yardımlaşamazsınız. 36. Artık Rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz?

37. Gök yarılıp gül kırmızısı bir yağ gibi olduğu za­man! 38. Artık Rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz?

39. İş­te o gün insana da cine de günahı hakkında soru sorulmaz. 40. Artık Rabbini­zin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz?

41. Günahkârlar simaların­dan tanınır, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar. 42. Artık Rabbini­zin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz?

43. Günahkârların yalan say­dıkları cehennem işte bu!

44. Onun ateşi ile kaynar su arasında gidip gelirler.

45. Artık Rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz?

AÇIKLAMA:

33-36. Müfessirlerin bir kısmı buradaki hitabı kıyamet tasviri çerçevesinde değerlendirmişler ve o gün cinlere ve insanlara böyle seslenileceği yorumunu yap­mışlardır. Önceki âyetlerde hesap gününe ilişkin bir uyarının bulunması, müteakip âyetlerde de kıyametten ve âhirette karşılaşılacak sonuçlardan söz edilmesi bu yo­rumu destekleyici niteliktedir.

Diğer bir grup müfessire göre ise bu hitap dünya ha­yatıyla ilgilidir ve önceki âyetlerde yer alan uyarıyı tamamlamaktadır: Cinlere ve insanlara kendilerine dünya hayatında tanınan fırsata aldanmamaları gerektiği ha­tırlatılmakta, ölümden ve ilâhî huzurda verilecek hesaptan kaçışın asla mümkün olmadığı bildirilmektedir.

Derveze 33. âyette geçen sultân kelimesini "kişiyi kurtaracak sâlih ameller" şeklinde izah eder birçok müfessirin anılan ke­limeyi "delil, hüccet" anlamında almaları(1) bu yorumu destek­ler nitelikte olmakla beraber, 35. âyetin ifadesi belirtilen ihtimali zayıflatmaktadır.

Öte yandan, bazı tefsirlerde sultân kelimesinin "güç" anlamı esas alınarak "Büyük bir güç bulunmadıkça geçemezsiniz" ifadesinden, "Böyle bir gücünüz de olmadı­ğına göre göklerin ve yerin sınırını aşıp ötelere geçmeniz de imkânsızdır" anlamı çıkarılmıştır. Fakat sultân kelimesinin "yetki" anlamı dikkate alınarak âyetin ilgi­li kısmı, "Göklerin ve yerin sınırlarını aşıp ötelere geçebilmeniz ancak (Allah ta­rafından verilecek) bir yetki, bir imkânla olabilir" şeklinde de anlaşılabilir. Bu tak­dirde muhatapların yüce yaratıcının evrendeki yasaları doğrultusunda ortaya koya­cakları çabaları sonucunda elde edecekleri kuvvete bir gönderme yapılmış demek­tir. Uzay araştırmalarının ilerlediği ve uzaya seyahatlerin gerçekleştiği günümüz şartları, Kur'an tefsiriyle meşgul olanları bu yorumu benimsemeye ve bu âyetler­de uzayın fethine işaret bulunduğu görüşüne yöneltmiştir. Hatta 35. âyetteki tasvi­rin modern silâhları çağrıştırdığı yorumlan yapılmıştır.

Râzî'nin belirttiği gibi, bağlam bu hitabın âhirette olduğu izlenimini vermektedir. Fakat her iki ihtimale göre düşünüp bu âyetlerde, Allah'ın hükümranlığını aşmanın ve verdiği hüküm­den kaçmanın asla mümkün olmayacağı uyarısı bulunduğunu söylemek daha doğ­ru olur.(2)

Bir başka anlatımla, Allah'a karşı sorumluluğu olan var­lıklar ister dünya hayatında ister kıyamet gelip çattığında Allah'ın hükmünden ka­çıp kurtulmak için yerin ve göğün sınırlarını zorlayacak kadar güç elde etseler ve­ya kendilerine bu tarz bir imkân verilse, hatta bu varlıklar topyekün bir dayanışma içine girseler dahi, 35. âyette ifade edildiği üzere bunlar sınırlı ve sonuçsuz kalma­ya mahkumdur.

Şu halde ikinci yorum esas alındığında da (dünya hayatı bakımın­dan) bu âyetlerden çıkan mesaj şu olmaktadır:

Evreni daha iyi tanıma merakı, ye­rin derinliklerine ve göğün en uzak noktalarına nüfuz etme arzusu yadırganacak bir şey değildir ve büyük bir güç oluşturularak bu konuda epeyce mesafe alınabilir; ama bu çabalar asla ilâhî iradenin egemenliğini alt etme gibi bir amaç taşıma­malıdır. Zira bu, Allah'ın evrendeki mutlak gücünü ayan beyan gören şuurlu var­lıklara yaraşmaz; kaldı ki böyle bir yöneliş başarısızlıkla sonuçlanmaya mahkum­dur, böyle bir amaç taşıyanların akıbeti hüsrandır.

35. âyette "erimiş bakır" diye çevrilen kelimeye "bakır gibi kızıl duman" ma­nası da verilmiştir.

37-45. Kıyamet tasvirlerinden birine yer verilen 37. âyetin ardından insanla­ra ve cinlere günahları hakkında soru sorulmayacağı, günahkârların yaka paça ce­henneme atılacakları ve inkâr edip durdukları bu gerçeği iyice bellemeleri için ce­hennem ateşine sokulup çıkarılacakları, ama bunun bir ferahlama getirmeyeceği, çünkü bu defa ateş yerine kaynar suyun içine düşecekleri belirtilmektedir.

Şu var ki, 39. âyetteki "İşte o gün ... günahı hakkında soru sorulmaz" anlamındaki ifade­yi, "âhirette sorgu olmayacak" diye anlamamak gerekir. Zira birçok âyette burada çok kısa değinilen bu konuya ayrıntılı biçimde yer verilmiştir. Söz konusu açıkla­malar ışığında bu ifadeyi şöyle anlamak uygun olur:

Âhirette herkesin durumu öy­lesine kesin ve apaçık ortaya konacak ki kimsenin kendi ifade ve beyanına baş vur­maya ihtiyaç duyulmayacaktır. Birçok âyette belirtildiği üzere herkes dünyada ya­pıp ettiklerinin tek tek kayda geçirilmiş olduğunu görecek, günahkârların dilleri, elleri ve ayakları bu konuda tanıktık edecek, ayrıca 41. âyette ifade edildiği gibi günahkârlar simalarından tanınacaktır.

İşin aslı böyle olmakla beraber, herkes kendi sevap ve günah durumuna göre haşrolunup hesap meydanına getirildikten sonra yargı süreci başlayacak. Yüce Allah, bütün kullarının iyilik ve kötülüklerini eksiksiz kusursuz bilmesine rağmen adalet ve şefkatini ortaya koymak, her kulu­nun nasıl bir akıbeti hak ettiğini ona da gösterip onaylatmak üzere herkesi ince bir hesaptan, sorgulama ve yargılamadan geçirecektir.(3)

37. âyetin ''gül kırmızısı bir yağ gibi olduğu zaman" diye çevrilen kısmı, "kı­zarmış yağ veya kırmızı deri yahut al kısrak gibi bir gül rengine büründüğü za­man" mânalarında da anlaşılmıştır. Bu mânalara göre yapılan benzetme göğün rengindeki değişmeyi anlatmış olur. Mealde bir ölçüde bu anlamlar da yansıtılmış olmakla beraber göğün yapısal değişmesiyle ilgili mâna esas alınmıştır.(4) Yine, güle yapılan benzetme genellikle renk değişikliği ve göğün kızıl bir renge bürünmesi olarak anlaşılmıştır. İbn Âşûr bunun göğün yarılmasındaki şiddeti ve pek çok parçaya ayrılacağını anlatan bir teşbih de olabileceği kanaatindedir. (5)

İlave bilgi için tıklayınız:

Ayette geçen sultan kelimesi, Ay'a, Mars’a gitmek anlamına mı gelir?

Dipnotlar:

1. İbn Atıyye, V, 230.
2. XXIX, 113-114.
3. Ayrıca bk. Hicr 15/92; Kasas 28/78; Sâffât 37/24; Zemahşerî, IV, 53.
4. bk. Tabe-ri, XXVII, 141-142; İbn Atıyye, V, 231.
5. XXVII, 261.

(Kur’an Yolu Tefsiri, V, 149-150.)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun