Arşın altındaki hazineyi açıklar mısınız?

Tarih: 19.10.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

"Dört şey arşın altındaki hazineden indirilmiştir. Fatiha, Ayet el-Kürsi, Amenerresulü, Kevser Suresi'dir."
- Bu ayet ve surelerin diğer ayet ve surelerden daha faziletli olmasının nedeni nedir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Ebû Ümâme radıyallahu anh, ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i: “Kur’an okuyunuz  Çünkü Kur’an, kıyamet gününde kendisini okuyanlara şefaatçı olarak gelecektir” buyururken işittim, demiştir  (Müslim, Müsâfirîn 252  Ayrıca bk  Ahmed İbni Hanbel, Müsned,V, 249, 251)

Nevvâs İbni Sem’ân radıyallahu anh  şöyle dedi: Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i: “Kıyamet gününde Kur’an ve dünyadaki hayatlarını ona göre tanzim eden Kur’an ehli kimseler mahşer yerine getirilirler. Bu sırada Kur’an’ın önünde Bakara ve Âl-i İmrân sûreleri vardır. Her ikisi de kendilerini okuyanları müdafaa için birbiriyle yarışırlar” buyururken işittim. (Müslim, Müsâfirîn 253. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’ân 5)

Hadis kitaplarımızın birçoğunda Kitâbü’l-fezâil bölümleri yer alır  Kur’an’ın faziletlerine ya bu kitapların içinde veya başlı başına müstakil bir bölüm halinde yer verilir  Buralarda genel olarak Kur’an’ın faziletleri, özel olarak da Kur’an’ın bazı sûre ve âyetlerinin faziletleriyle ilgili hadis ve haberler ele alınır  Daha sonraki dönemlerde Kur’ân-ı Kerîm’in faziletlerini konu alan birçok eser meydana getirilmiştir  Bu eserler, tasnif dönemi eserleri gibi sadece konuyla ilgili hadisleri ihtiva eden kitaplar değil, Kur’an ve Sünnet’ten hareketle bu yöndeki görüş ve düşünce farklılıklarını, bu görüş ve düşüncelerin dayandığı esasları, işin itikadî, ilmî ve fikrî boyutunu etraflıca ele alan kitaplardır 

Fazîlet, bir şeyin taşıdığı seçkin ve kıymetli özellikler sebebiyle başka bir şeye üstün olmasıdır  Fazîlet, hayır olan ve övülen bir özelliktir; noksanlığın karşıtı olup kemâli ifade eder  Fazîlet Arap dilinde ilimlerle, yani bilgi alanlarıyla, ibadetler, ameller yani davranışlarla veya ahlâkî niteliklerle ilgili olarak kullanılır  Bir ilim diğerinden veya bir âlim başkasından daha fazîletli olabilir  Bir amel, bir ibadet, bir davranışın da aynı şekilde benzerlerinden daha üstün, daha faziletli kabul edildiği bilinen bir gerçektir. Ahlâkî hasletler de kendi aralarında bir derecelendirmeye tâbi tutulabilirler  Bunların her birinin Kur’an ve Sünnet’te örneklerini görmek mümkündür 

Kur’an’daki bir sûre veya âyetin yine Kur’an’daki başka bir sûre ve âyetten daha faziletli olup olmayacağı, ulemâ arasında görüş ayrılıklarına sebep olmuştur  İmam Ebü’l-Hasen el-Eş’arî, Kâdî Ebû Bekir el-Bâkıllânî ve İbni Hibbân gibi kelâm âlimleri böyle bir şeyin olamayacağı kanaatindedir  Çünkü bilindiği gibi Kur’an’ın tamamı Allah kelâmıdır  Bir sûre veya âyet diğerinden daha fazîletlidir denilirse, mukâbilinin noksan olması gibi bir sonuç ortaya çıkar ki, bu doğru bir düşünce olarak kabul edilemez  Fakat İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğu, bir sûrenin başka bir sûreden, bir âyetin de diğer bir âyetten üstün olmasının câiz olduğu görüşünü benimserler  Çünkü bu konuda yoruma ihtiyaç hissettirmeyecek kadar açık naslar bulunduğunu ileri sürerler  Bu kadar çok sahih rivâyet ortada dururken, konu hakkında ihtilaf etmenin bile doğru olmadığını ifade ederler  İmam Kurtubî, doğru düşüncenin bu sonuncu görüş olduğunu söyler 

İmam Gazzâlî de, Kur’an kendisine inmiş olan Resûl-i Ekrem’in bunu ifade ettiğini belirterek, bazı sûrelerin başka sûrelerden, bazı âyetlerin de başka âyetlerden daha üstün sayılması konusunda ihtilâf edecek bir durum olmadığını açıklar  Bunun bir de misâlini verir ve benzer hadislerin pek çok olduğunu söyler  Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Yâsin sûresi Kur’an’ın kalbidir, Fâtiha sûresi Kur’an sûrelerinin en faziletlisidir, Âyetü’l-kürsî Kur’an âyetlerinin efendisidir, Kul hüvellahü ahad sûresi Kur’an’ın üçte birine denktir” (Ahmed İbni Hanbel, Müsned,V, 26)  Fazîlet, bir şeyin mükâfatının büyüklüğü, nefsi etkilemesi itibariyle sevabının kat kat çok olması, insanda Allah korkusu, saygısı ve tefekkürü uyandırmasıyla ölçülür  Daha anlaşılır tarzda ifade edecek olursak, meselâ Âyetü’l-kürsî, Haşr sûresinin son tarafı ve İhlâs sûresinde bulunan Allah’ın varlığına, birliğine, vahdâniyet esaslarına ve Cenâb-ı Hakk’ın sıfatlarına delâlet eden özellikler, Tebbet sûresinde yoktur  Şu halde Kur’an’dan bir sûre veya âyetin yine Kur’an’dan bir başka sûre ve âyete üstünlüğü, ifâde ettikleri derinlikli mânalar ve muhtevâları ile alâkalıdır 

Kur’an’ı okumakta aslolan onu anlamak, ilmine, bilgisine ve mantığına sahip olmaksa da, sadece metnini okumak dahi bir ibâdet olup, pek çok sevabının olduğu Resûl-i Ekrem’in hadislerinde beyan buyurulur  Çünkü Kur’an Allah kelâmıdır; onu okuyan Allah’la konuşuyor hükmündedir ki, bunu önemsememek söz konusu olamaz  Ayrıca her insanın onu gerektiği şekilde anlaması, ilim ve bilgisine vâkıf olması, ondan birtakım istinbat ve istihraclarda bulunabilmesi mümkün olamaz  O halde böyle olanlar Kur’an okumasınlar demek ilâhî hakîkate aykırı bir davranış olur  Zira herkesi âlim yapmamız, herkese dilin inceliklerini kavrayacak derecede Arapça öğretmemiz söz konusu olamaz  O halde insanlardan pek çoğu sadece Kur’an’ı okuyarak sevaba nâil olurken, tarih boyunca sayıları insanoğlunun nüfusuna kıyasla çok fazla olmayan alimler sınıfı da onun ilmini yapar ve bu sayede insanların büyük çoğunluğu hayatta nasıl bir yol izleyeceklerini onlardan öğrenmiş olurlar. 

Ayrıca “Kur’an ehli” denilen kimselerin, sadece Kur’an hâfızları, onu güzel sesle tilâvet edenler veya yüzünden okuyanlar demek olmadığını, esas Kur’an ehlinin onu ezberleyip okumanın yanında Kur’an’ın muhtevasıyla amel edenler, hayatlarının her safhasını onun emir ve yasakları doğrultusunda tanzim edenler olduğunu Peygamber Efendimizin açık ifadeleriyle anlamış oluyoruz.

Allah’ın sadece okunması için bir kitap göndermeyeceğini her aklı- selim kabul eder. Şayet öyle olsaydı, Kur’an birtakım itikadî, amelî ve ahlâkî hükümler vazedip aynı zamanda bunlara eksiksiz uyulmasını istemez, Hz.Peygamber de bunları sadece insanlara tebliğ etmekle yetinir, uygulanması ve hayat tarzı haline getirilmesi için ömrü boyunca her türlü eziyete katlanmaz, hicret etmez, cihad yapmaz, zahmetsiz ve külfetsiz bir hayatı tercih ederdi. Ondan sonra gelen râşid halifeler ve daha sonraki dönemlerde İslâm toplumlarını yönetenler de böyle hareket ederlerdi. Oysa, İslâm’ın her safhası ve bilinen uzun tarihi bu söylenilenlerin tam zıddı bir hayat gerçeğini yansıtıcı sahneler ve tablolarla doludur. O halde müslümanlar için aslolan, Kur’an’ı hayata hâkim kılma niyeti, düşüncesi ve gayreti içinde olmaktır.

Bakara ve Âl-i İmrân sûreleri, Kur’ân-ı Kerîm’in en uzun ve en çok ahkâm ihtiva eden sûreleridir. Bu iki sûre, kendilerini okuyup ahkâmını uygulayan, gereğiyle amel edenlere mahşerde şahitlik yapacak ve bu hususta birbirleriyle âdeta yarışacaklar.

Kur’an’ın kıyamet gününde şefaatçi olarak gelmesi, onun emirlerini ve nehiylerini yerine getiren kimselere Allah’ın rahmeti ve merhametiyle muamelede bulunmasıdır  Kur’an’ı ibadet kastıyla, hayrını ve bereketini umarak okumak da sevabı ve mükâfatı olan güzel amellerden biridir  Kur’an, kendisini okuyana ve hükmüyle amel edene lehte şahitlik edecek ve o kişinin günahlarının affı için Allah’la o kul arasında aracılık yapacaktır  İşte bu aracılık şefaattir  Bazı âlimler, Kur’an’ın kıyamet gününde bir şekle bürünmüş olarak geleceğini ve Allah’ın kulların amellerini de hayrı ve şerriyle bir şekle ve ölçüye büründüreceğini ve bunun mîzan denilen amellerin ölçüleceği teraziye konulacağını, insanların da bunu göreceğini söylemişlerdir. (bk. Riyâzü’s-Sâlihîn, Nevevî, “Peygamberimizden Hayat Ölçüleri” Fezail Bölümü)

Soruda geçen hadise gelince:

Ebu Umame (r.a.)'den rivayet edildi ki, Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Dört şey Arşu'r-Rahman'ın altındaki hazineden indirilmiştir. Bunlar Fataha-i Şerif, Ayetü'l-Kürsi, Süre-i Bakara'nın sonu (Amenerresulü) ve Kevser Suresidir." (El-Mütteki, Kenzu'l-Ummal, 1/558)

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Bakara Suresi'nin son iki ayetinin "cennet hazinelerinden", "Arş-ı Âzam'ın altında bulunan hazine"den alınmış olduğunu belirtmiştir.(bk. İ. Canan, K. Sitte, Muhtasar ve Şerhi, Bakara Suresinin Fazileti Bölümü)

"Arşın altındaki hazineden" ve "Cennet hazinelerinden" indirilmiş buyrulması bu ayetlerin bereket ve feyzinin çok olduğunu ifade etmektedir. Bu ayetleri okuyanlara cennette mükafatlar verileceğine işarettir.

Hazine anlamına gelen "kenz" ifadesi, ecir ve mükafat olarak ifade edilmiştir. (İbn Esir, en- Nihaye, HZN md.) Her ibadetin ve duanın bir karşılığı vardır. Bunlar cennette -tabiri caiz ise- depolanır ve sahibi de bu güzelliklere kavuşur. Bundan dolayı hazine denilmiştir.

Buna göre hadiste geçen surelerin cennette büyük bir ecir ve mükafata vesile olacağı anlatılmıştır. Her ayetin elbette bir ecri vardır. Ancak içinde geçen konulardan dolayı bazı ayetler ve sureler diğer ayetlerden ve surelerden daha çok sevaplı olabiliyor. Bunları bize bildiren de Peygamber Efendimiz (asm)'dir.

Hadiste geçen sure ve ayetlerin fazileti:

Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): "Fatiha her derde devadır." buyurdu.(El-Mütteki, Kenzu 'l-Ummal, l, 557 No: 2500).

İbn-i Abbas (Radıyallahu Anhuma) dan rivayet edilmiştir ki, bir kere Cibril-i Emin, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yanında oturuyorken üstten doğru bir ses duydu, hemen başını kaldırıp:

"(Ey Muhammed) Bu, gökten bu gün açılan bir kapıdır ki, bu günden önce asla açılmamıştı." dedi. Bunun üzerine ondan bir melek indi. Sonra (Cebrail Aleyhisselâm ): "Bu, yeryü­züne inen bir melektir ki, bu günden evvel hiç inınemişti." dedi. (Böylece o melek gelip), Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) e selâm verdi ve: "İki nurla müjdelen ki, onlar sana verildi. Senden evvel hiç bir peygambere verilme­mişti. Biri Fatiha-i Şerife, öteki de Sure-i Bakara'nın sonlarıdır. Sen bunlardan okuduğun her harfe karşılık mutlaka içlerindekilere (sevaplara, derecelere) nail olur (kavuşur) sun." dedi.(Müslim, Musafirin: 254, Neseî, İftitah 25).

Hazreti Enes (Radıyallahu Anh)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

 "Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir kere seferde konaklamıştı. Ashabından bir kişi yanına geldi, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hemen ona döne­rek: 'Sana Kur'an'ın en üstün suresini haber vereyim mi?' buyurdu ve sonra Fatiha'yı okudu." (Hakim, el-Müstedrek; l, l560).

"Her şeyin bir zirvesi vardır. Kur'an-ı Kerim'in zirvesi de Bakara Su­resi'dir. Onun içinde, Kur'an'ın âyetlerinin efendisi olan bir âyet bulun­maktadır ki o da âyete'l-Kürsi'dir." (Timizi, Fedail el-Kur'an)

"Kim Bakara Suresi'nin son iki âyetini geceleyin okursa o âyetler o kişi için kâfidir." (Buhari, Fedailu'l-Kur'an)

"Bakara Suresi Kur'an'ın zirvesi ve nişanesidir. Onun her âyetiyle birlikte gökten seksen melek inmiştir. Âyete'l-Kürsi, Arş'ın altından alınıp Bakara Suresi'ne katılmıştır. Yasin ise, Kur'an'ın kalbidir. Her kim Allah rı­zasını ve âhiret yurdunu dileyerek Yasin'i okursa günahları muhakkak ba­ğışlanır. Siz, Yasini ölüleriniz üzerine okuyan." (Ahmed b. Hanbel, Müsned)

Müslim'in Enes ibn Mâlik'ten rivayetle tahric ettiği bir hadiste o şöyle an­latıyor:

"Bir gün Rasûlullah (s.a.v) mescidde aramızda bulunuyordu. Hafifçe uyur gibi bir hal aldı. Sonra tebessüm ederek başını kaldırdı. Biz: 'Seni güldüren ne­dir ey Allah'ın elçisi?' diye sorduk. 'Az önce bana bir sure indirildi.' buyurdu ve 'Rahman Rahîm Allah'ın adıyla. Gerçekten biz azimüşşan sana kevseri ver­dik.' Öyle ise Rabbın için namaz kıl ve kurban kes. Sana buğzeden; şüphesiz ki soyu kesik olan işte odur."u okudu, sonra: 'Biliyor musunuz kevser nedir?' di­ye sordu. 'Allah ve Rasûlü en iyi bilendir.' dedik. 'Rabbımın bana va'dettiği bir nehirdir. Onda çok hayır vardır. O, kıyamet günü ümmetimin su içmeye ge­leceği bir havuzdur. Kapları, yıldızlar sayısıncadır. Onların (ümmetimin) için­den bir kul oradan ayrılıp uzaklaştırılacak da ben: 'Rabbım, o benim ümmetimdendir.' diyeceğim. Rabbım: 'Onun senden sonra neler yaptığını bilmiyorsun.' buyuracak." (Müslim, Salât, 53)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun