Kur'anı makamla okumanın bir sakıncası var mıdır?
- Peygamberimiz döneminde Kur'an'ın okunuş şekli nasıldı?
- Peygamber Efendimiz Kur'an'ı nasıl okurdu?
Değerli kardeşimiz,
Kıraat ve Makam:
Peygamberimiz (asm) döneminde de Kur'an-ı Kerim tecvidli okunurdu. Kur'an'ı en güzel okuyan ve Kur'an'ın en güzel şekilde okunmasını isteyen ve bununla ilgili ayetleri ilk olarak uygulayan Peygamberimiz (asm) ve sahabe efendilerimizdi.
Tarih boyunca Kur'an-ı Kerim'e duyulan saygı sebebiyle, okunuşundan anlaşılmasına, yorumlanmasından yaşanmasına kadar üzerinde durulması gereken hususlar, bütün yönleriyle, Müslümanlar tarafından ele alınıp incelenmiştir.
Kur'an'ın okunuşu da "kıraat" ve "tecvit" ilimleriyle, ayrıntılı bir şekilde tespit edilmiştir. Ancak kıraate makamın katılıp katılmaması tartışma konusu olmuştur. İslam'ın fıtrat dini oluşu, insanın yaratılışına en uygun din oluşu ve insanın güzelliğe meyli dikkate alındığında görülecektir ki, mûsikî de güzel sanatların en eskisi, en yaygını ve en etkili olanıdır.
Ayrıca Kur'an'ın kendisinde de üstün bir âhenk ve üslubun olduğu görülmektedir. Bunu sağlayan unsurların başında ise âyet sonlarında güzel bir uyum ve ahenkle yer alan fasılalar gelmektedir.
Öte yandan, konuyla ilgili âyet ve hadislerin işaret ettiği mana; tecvid kaidelerine uymak kaydıyla, okuyuşu güzel ses ve makam ile süslemenin caiz olduğu ve hatta teşvik edildiği şeklindedir. Bununla birlikte, işi çığırından çıkararak ses gösterisine dönüştürmek, makamı ön plana almak, tecvid kurallarından fedakarlık etmek ve okunanın Allah kelamı olduğu şuurundan uzaklaşmak elbette caiz değildir.
Kur'an'ı Tecvid Üzere Okumak:
Tecvid: Sözlükte; bir şeyi süslemek, güzel ve hoşça yapmak anlamlarına gelen, ıstılahta ise; kuvvet, zayıflık, şiddet, yumuşaklık, sadelik vb. bakımlarından çıkış yerlerine göre, her bir harfin hakkını vererek telaffuz etmek anlamını ifade eden Arapça "C-V-D" kökünden "tef'îl" ölçüsünde bir mastar.
Tecvîd'in birbirine yakın pek çok tarifi yapılmıştır. Bu tariflerden anlaşıldığına göre tevcîd, bilim olarak harfleri incelemektedir. Tecvid, Kur'an-ı Kerîm'in okunuşuyla ilgili bir bilim olunca, onun ilgi alanı Kur'an'dır; yani Kur'an'ın kelimeleri ve bu kelimeleri oluşturan harflerdir. Kur'an harflerinin durumunu söz konusu eden tecvid, Kur'an-ı Kerîm'i hatasız okumayı öğreten bir ilimdir. Buna göre tecvîdin gayesi, ilahî kelâmın okunuşunda, dili her türlü hatadan korumaktır.
Tecvîd ilmini bir çok âlim, kıraat ilminin bir parçası olarak değerlendirmişlerdir. Fakat tecvîd, Kur'an'ın Allah ve Resulünün isteğine göre okunması konusunda önemli bir rol üstlendiği için, ayrı bir bilim dalı olarak sayılması gerekli görülmüştür. Çünkü kıraat ilminin konusu Kur'an-ı Kerim'in kelimeleri, tecvîdinki ise, onun harfleridir.
Tecvidin gayesi, Yüce Allah'ın,
"Kur'an'ı açık açık, tane tane oku." (Müzemmil, 73/4)
buyruğunu gerçekleştirmektir. Buna göre Kur'an-ı Kerim, ağır ağır, harflerini belli ede ede, öyle ki, dinleyenlerin adeta harflerini sayabileceği şekilde okunmalıdır. Bu ayette Kur'an'ın güzel, ahenkli ve tane tane okunması, telaffuzu ve harflerin çıkış yerlerine uygun bir şekilde tilavet edilmesine dikkat çekilmektedir.
Kur'an, Allah sözü olduğu için, indiği şekilde korunması ve böylece okunması gerekmektedir. Âilimlerin belirttiğine göre bu ayette Allah, Peygamber'ine Kur'an'ı tecvîd ile okumayı emretmiştir. Dolayısıyla bu emir, bütün Müslümanlar için de geçerlidir. Zemahşeri, ayetteki "tertîlen" mastarının emrin vücûbunu te'kid etmek ve Kur'an okuyan kimseye tecvîdin muhakkak gerekli olduğunu göstermek için geldiğini belirtmiştir (Zemahşerî, Keşşaf, III/281).
Kur'an-ı Kerim Allah katından lafız ve manasıyla birlikte inmiş olduğu için, Kur'an bütünlüğünü oluşturan lafız ve mana örgüsüne önem vermek gerekmektedir. Kur'an-ı Kerim'in Arapça olması onun bu dilin özelliklerine göre okunmasını da gerekli kılmaktadır. Kur'an'ın belirli kurallara göre okunması gerektiğine göre, bu kuralların bir çeşit toplamı demek olan tecvîd de, Kur'an tilâvetinin ayrılmaz parçası durumundadır.
Hz. Peygamber (asm), Kur'an'ın tecvîdle okunmasına büyük önem vermiş ve böyle okuyanları da takdirle karşılayarak bu kimselere iltifatta bulunmuştur. Meselâ, Kur'an'ı güzel okuma konusunda ün yapmış bir sahabe olan İbn Mes'ud için;
"Kim Kur'an'ı ilk indiği şekilde okumayı severse, İbn Mes'ud'un kıraatini okusun." (İbn Mâce, Mukaddime, 11, I, 49, no: 138). buyurmuşlardır.
İbn Mes'ud'un, "Kur'an'ı tecvîd ile okuyun, güzel seslerle onu süsleyin ve Arapça kurallara uygun olarak okuyun." (İbnü'l-Cezerî, en-Neşr fî Kıraati'l-Aşr, I, 210) şeklindeki sözleri de tecvîde uyma konusunda sahabenin titizliğini göstermesi açısından önemlidir.
Özetle söylenecek olursa; tecvîdin konusu, Kur'an kelimelerini oluşturan harfler; gayesi de Kur'an-ı Kerîm'i hatasız ve güzel bir şekilde okumaktır.
Cevap 3
Ümmü Seleme ve Enes b. Malik'den gelen bilgilere göre, "Peygamberimiz (asm) Kur'an'ı tane tane okur, durulacak yerlerde durur, uzatılacak yerleri uzatırdı." (Buhari, Fedailü'l-Kur'an 29)
Bera b. Azib şöyle demiştir: "Resulullah'ı yatsı namazında Tûr suresini okurken işittim. Ondan daha güzel sesli, yahut okuyuşu ondan daha güzel hiç kimseyi işitmedim." (Buhari, Ezan 102)
Efendimiz (a.s.m.) Kur’an’ı sahabelerine okurken, kelimelerin ve ayetlerin manalarına dikkat çeker, ayetlerin verdiği mesajı anlatmaya çalışırdı. İslam âlimleri de Kur’an’ın her ayetini düşünerek, ondan ibret ve dersler çıkararak okurlardı. Acaba bizler de Kur’an’ı gerçek anlamıyla okuyabiliyor muyuz?
Kur’an-ı Kerim’le ilk defa Efendimiz (a.s.m.) muhatap olduğu gibi, ilk defa da o okumuştu. Ama asıl olarak Peygamberimize (a.s.m.) Kur’an’ı okumasını öğreten Yüce Rabb’imizdir. Peygamberimiz (a.s.m.) Kur’an’ı sadece okumakla emrolunmamış, okutmak ve insanlara öğretmekle de görevlendirilmişti. Bu görevini ayet şöyle bildiriyor:
“Kur’an’ı Biz sure sure, ayet ayet ayırdık ki, insanlara fasılalar halinde okuyasın ve anlayıp öğrenmeleri kolaylaşsın.” (İsrâ, 17/106)
Bunun için Kur’an bir kalp ve gönül rahatlığı içinde huşû ile okunmalı, okurken ayetlerin mana derinliğini düşünmeye çalışmalı ki, istifade ve hissemiz fazla olsun. Rabb’imiz de Kur’an’ın bu şekilde okunmasını emrediyor:
“Onlar Kur’an’ın manasını düşünerek okumazlar mı?” (Nisâ, 4/82)
“Sana indirdiğimiz şu kitap çok mübarektir. Akıl sahipleri onun ayetlerini düşünsünler, ondan öğüt alsınlar.” (Sâd, 38/29)
Hz. Ebu Zer’in rivayetine göre Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bir gece sabaha kadar şu ayeti tekrar etti:
“Ey Rabb’im, eğer Sen onları azabına çarptırırsan, onlar Sen’in kullarındır. Şayet bağışlarsan, muhakkak Sen hükmü her şeye galip, her şeyi hikmetle yapansın.” (Maide, 5/118)
Ashab-ı Kiram’dan bazı zatlar, kendilerine tesir eden ayetleri sık sık tekrarlar, saatlerce üzerinde düşünürlerdi. Bu hususta Elmalılı Hamdi Yazır şöyle der:
“Ehl-i Kur’an, Kur’an’ı bir eğlence gibi okumaz. Elfazını (kelimelerini), maânisini (manalarını), ahkâmını (hükümlerini) cidden gözete gözete dikkatli, saygılı ve devamlı bir surette ve bilmediklerini, anlamadıklarını ehlinden sora sora, hüsnüniyetle, temiz kalp, temiz ağızla okurlar. Gelişigüzel, baştankara bir eğlence gibi okumazlar. Şarkı, gazel, roman, hikâye yerine koymazlar. Kemal-i hürmet ve edeple okurlar.”
Kur’an’ın Gerçek Muhatabı Kimdir?
Kur’an-ı Kerim’i okuyan kimse, kendisini Kur’an’a tam bir muhatap olarak görmelidir. Anlayarak, anladıklarını düşünerek okumaya başladığı için de, her emir ve nehyin doğrudan kendisini ilgilendirdiğini bilmelidir.
Sahabe-i Kiram’dan Hz. İkrime, Kur’an’ı öyle bir şuur içinde okurdu ki, “Bu benim Rabb’imin kelamıdır, bu benim Rabb’imin kelamıdır.” der, Rabb’ine muhatap olmanın hazzını yaşardı.
Kur’an okurken geçmiş peygamberlerin ve ümmetlerin başından geçenlerden ibret almalıdır. Peygamberlerin türlü sıkıntı ve meşakkatler karşısında gösterdikleri o fevkalüde sabır ve metaneti örnek alarak dersler çıkarmalıdır.
Peygamberimiz (a.s.m.) her haliyle bir insandı şüphesiz. Çocuk oldu, genç oldu ve nihayet yaşı kemale erdi. Ama onu yaşlandıran unsurlar başkaydı. O’nun (a.s.m.) üzerinde yaşlılık izlerinin sebebi ayrıydı. Hayat yükü, dünya meşgalesi, iş, güç ve aile derdi değildi. O Kur’an’ın gerçek muhatabıydı. Kur’an onun ruhuna ve kalbine öyle işliyor, öyle tesirler vücuda getiriyordu, onu öyle bir hâle sevk ediyordu ki, vücut çizgilerini değiştiriyordu.
Bir seferinde Hz. Ebu Bekir (r.a.), Resulullah’a (a.s.m.) sordu:
“Ya Resulallah, yaşlandınız.”
Resulullah (a.s.m.) şöyle buyurdular:
“Hûd Suresi, el-Vâkıâ, ve’l-Murselâtü, Amme yetesâelûne ve İze’ş-şemsu kuvvirat sureleri beni yaşlandırdı.” (Tirmizî, et-Tâc, 4:251; Kenzü’l-Ummâl, 1:573)
Bu sureler kıyametin dehşetini, azametini ve kâinatın alacağı o korkunç şekli anlatıyordu. Kur’an’ın ifadesiyle “Çocukları ihtiyarlatan o gün” (Müzzemmil Suresi, 17) kıyamet günüydü.
İşte, Efendimiz (a.s.m.) okuduğu bu ayetlerin manalarını ruhunda hissediyor ve “Bunlar beni yaşlandırdı.” diyordu.
Ayetlerin Öteye Yönelik Mesajları
Efendimiz (a.s.m.) sahabilerin nazarını sürekli olarak ayetlerin manalarına çeker, İlahî maksatları idrak etmeye teşvik ederdi.
Ebu Hüreyre anlatıyor:
"Resulullah (a.s.m) “O gün yeryüzü, üzerinde herkesin ne iş yaptığını haber verir.” (Zilzâl Suresi, 4) mealindeki ayeti okudu ve: “Onun haberleri nedir, biliyor musunuz?” diye sordu.
Sahabiler, “Allah ve Resulü en iyisini bilir.” dediler.
Resulullah (a.s.m.) şöyle buyurdu:
“Yeryüzünün haberleri, sırtı üstünde işlediklerine dair erkek ve kadın her kul hakkında şahitlik etmesidir ki, ‘falan gün falan ve falan işi yaptı’ diyecektir. İşte yeryüzünün haberleri budur.” (Tirmizî, Tefsirü’l-Kur’an: 86)
Efendimiz (a.s.m.), sahabelerin dikkatlerini kıyamete, kıyametin dehşetine, kıyametten sonra insanın başına gelecek hadiselere çekiyordu. Asıl haberin, gerçek haberin nelerden ibaret olduğu, insanın başına gelecek bu olaylara nasıl hazırlanması gerektiğini bildiriyordu.
Hz. Âişe Anlatıyor:
Resulullah (a.s.m.) Ay’a baktı ve
“Ey Âişe! Bunun şerrinden Allah’a sığın. Çünkü o karanlığı çöktüğü zaman kapkaranlık olandır."
buyurdu. (Felak Suresi’nin üçüncü üyetini anlatıyor.) (Tirmizî, Tefsirü’l-Kur’an: 92)
Bizim gibi Efendimiz (a.s.m.) de Ay’a bakıyordu. Fakat onun Ay’a bakışı, her bakışında olduğu gibi farklıydı. Ay’ın parlak ve güzel bir şekilde duruşunun bir gün gelip biteceğini, perdeleneceğini, kararacağını, her fani varlık gibi fonksiyonunu kaybedeceğini bildiriyordu. Çünkü Ay da kıyametin dehşeti karşısında varlığını ve güzelliğini koruyamayacaktır.
Sahabe-i Kiram her vesileyle, her seferinde, her fırsatta Peygamberimizden (a.s.m.) Kur’an’la ilgili bir şey öğrenmeye gayret ediyor, öğrendikleri her yeni hakikati anında hayatlarına geçiriyorlardı. Onların merakı, onların önceliği, onların öne çıkardığı ve onların üzerinde durdukları meseleler hep Kur’an çerçevesinde, Kur’an ölçüsünde ve Kur’an çizgisindeydi.
Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bir vesilesini bulur, birer özel öğrencileri olan sahabelerine Kur’an hakikatlerini ders verirdi. Bir hediye gelse dahi o hediyenin arkasındaki asıl manayı ve güzelliği anlatırdı. Bir seferinde kendilerine bir hurma getirilmişti. Bakınız, bu hurmadan müminleri nasıl tarif ediyordu.
Rivayeti Enes b. Mâlik anlatıyor:
Resulullah’a (a.s.m.) hurma ağacından yapılmış bir kap içinde taze hurma getirildi. Bunun üzerine Resulullah (a.s.m),
“Kelime-i Tevhid’i Allah nasıl hoş bir ağaca benzetmiştir ki, onun kökü sabit, dalı ise semadadır. O güzel ağaç Rabb’inin izniyle her an meyvesini verir.” mealindeki ayeti okudu ve “Bu hurma ağacıdır.” buyurdu.
“İnkâr sözü ise kökü yerden koparılmış kötü bir ağaca benzer ki kökleşip tutunacağı bir yer yoktur.” mealindeki ayeti okudu ve “Bu da Ebu Cehil karpuzudur (acı dülek)” buyurdu. (Tirmizî, Tefsirü’l-Kur’an:15.)
Ayetlerin Ardındaki Önemli Sırlar
Yasin-i Şerif’i çeşitli zamanlarda, özellikle cuma günleri okuyoruz. Çok zaman üzerinde, manalarını düşünmeden, akla getirmeden, hayatımıza getirdiği güzellikleri anlamadan okuyoruz. Mesela güneşle ilgili bazı ayetler bu surede yer alıyor. 38. ayetin tefsirini Peygamber Efendimiz (asm) şöyle dile getiriyordu.
Bu sohbeti Hazret-i Ebu Zer anlatıyor:
Bir gün güneş battığı sırada Mescit’te Resulullah (a.s.m.) ile beraberdim. Resulullah (a.s.m.) dediler ki:
“Ya Ebâ Zer, biliyor musun, güneş battıktan sonra nereye gidiyor?”
“Allah ve Resulü daha iyi bilir.” dedim.
Resulullah (a.s.m.) “Muhakkak ki güneş, Arş-ı Âlâ’nın altında secde etmek için gidiyor, secde için önce izin ister ve ona izin verilir. Secde ettiği halde kendisinden bunu kabul edilmeyeceği zaman yakındır. O zaman da izin ister, fakat verilmez. Kendisine şöyle denir: ‘Geldiğin yere dön, battığın yerden doğ.’ O da battığı yerden doğacaktır.”
Daha sonra Resulullah (a.s.m.) şu ayeti okudu:
“Güneş de onlar için bir delildir ki, kendisi için belirlenen bir yere doğru akıp gider. Bu, kudreti her şeye galip olan ve ilmi her şeyi kuşatan Allah’ın takdiridir.” (Yâsîn, 36/38)
Ve ilave etti:
“Bu durma hadisesi ne zamandır, bilir misiniz? Bu, kişiye imanının fayda vermeyeceği, artık inançsız hale geldiği zamandır.” (Buharî, Tefsir, Yâsin: 1)
Peygamber Efendimiz (a.s.m)’in Kur’an’ı Kerim’i okuma, anlama ve hayatında yaşamasıyla ilgili daha fazla bilgi Nesil Yayınları arasında çıkan “Hayatımızdaki Kur’an”, Kur’an’dan Reçeteler” ve “Olayların Kur’anca Yorumu” isimli kitaplarımızdan alınabilir.
Kur’an Sözlüğü
Tecvid: Kur’an’ı güzel biçimde okumak için uyulması gereken kuralları içeren bir ilim dalıdır. Kur’an’ın güzel okunması Müslümanların geleneklerin de önemli bir yer tutar. Peygamberimiz “Kur’an’ı seslerinizle güzelleştiriniz.” buyurmaktadır.
Mukabele: Kur’an’ın karşılıklı okunup takip edilmesidir. Kur’an’ın vahyedilmeye başlamasından sonraki her Ramazan ayında Peygamberimiz (asm) ve Cebrail (as) o zamana kadar inen ayetleri karşılıklı olarak birbirlerine okuyorlardı. Bu durum 23 yıl sürmüştü. İşte Müslümanlar arasında yaygın olan Ramazan’da mukabele okuma geleneği, bir bakıma Peygamberimiz (asm) ile Cebrail (as) arasındaki karşılıklı okuma örnek alınarak uygulanmıştır.
Hatim: Bir şeyi sona erdirmek anlamına gelmekte olup, Kur’an’ı baştan sonuna kadar usulüne uygun okumaya hatim denmektedir.
Hafızlık: Kur’an’ın baştan sonuna kadar ezberlenmesine hafızlık, Kur’an’ı ezberleyen kişiye de hâfız denir. Peygamberimiz (asm) Kur’an öğrenimini tavsiye etmiş ve bu konu da şöyle buyurmuştur,
“Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir.”
* * *
Not: Konuyla ilgili olarak, Ali AKPINAR'ın "Efendimiz (s.a.s.)'in Kur'ân Okuyuşu" isimli şu makalesini de okumanızı tavsiye ederiz:
Kur'ân'ın ilk muhatabı olan Efendimiz, her konuda olduğu gibi Kur'ân okuma, onu anlama ve onun hükümlerini hayata geçirme konusunda da bizlere en güzel örnekliği sunmuştur. Biz burada maddeler halinde Hz. Peygamberin Kur'ân okuyuşunu ve Kur'ân anlayışını okuyucularımıza sunmayı uygun bulduk. Zira Kur'ân'a muhatap olan o eşsiz insanın Kur'ân okuyuş ve anlayışı, bu konunun ilk ve en önemli referansıdır.
a) Hz. Peygamber, Kur'ân'ın İlk Muhatabıdır.
O, Kur'ân'ın ilk emri "Yaratan Rabbinin adıyla oku!" emrinin de ilk muhatabıdır. İlk muhatap olarak O, Kur'ân'ı okumak, ezberlemek ve anlamak için büyük gayret göstermiştir. O, Kur'ân okumaya ve onu ezberlemeye son derece düşkündü. O, bu konuda uyarılacak kadar çaba göstermiş, kendisine inmekte olan Kur'ân'dan bir şeyler kaçırma endişesi taşımıştır. Bu konuda Kur'ân'da şu ayetler yer almıştır:
"Gerçek hükümdar olan Allâh, çok yücedir. Sana vahyedilmesi henüz tamamlanmadan unutma endişesi ile Kur'ân'ı okumada acele etme ve: 'Ya Rabbî! Benim ilmimi artır.' de!" (Tâhâ, 20/114)
"Sana vahyedileni unutmamak için tekrarlarken, hemen anında bellemek için dilini kımıldatma! Çünkü vahyi senin kalbinde toplamak ve onu okutmak Bize ait bir iştir. O halde Biz Kur'ân'ı okuduğumuzda, Sen de onun okunuşunu izle! Ayrıca onu açıklamak da bize ait bir iştir." (Kıyamet, 75/16-19)
"Bundan böyle sana Kur'ân okutacağız da sen unutmayacaksın." (A'lâ, 87/6)
"Bir de o kâfirler dediler ki: 'Bu Kur'ân ona toptan, bir defada indirilmeli değil miydi?' Halbuki Biz vahiyle senin kalbini pekiştirmek için böyle ara ara indirdik ve onu parça parça okuduk." (Furkan, 25/32)
b) O, Kur'ân'ı tane tane, ağır ağır, üzerinde dura dura, düşüne düşüne ve ağlaya ağlaya okurdu.
Rahmet ayetine gelince, Allah'ın rahmetini ister; azap ayetine gelince de ondan Allah'a sığınırdı. Bu şekildeki bir okuyuş bizzat Kur'ân'ın emri idi:
"Kur'ân'ı tertîl ile düşünerek oku." (Müzzemmil, 73/3)
âyeti, tane tane, ağır ağır okumak; düşüne düşüne, açıklayarak, tefsîr ederek oku, şeklinde anlaşılmıştır.1
Allah Teâlâ'nın,
"Hem o vahyi, insanların zihinlerine sindire sindire okuman için zaman zaman gelen Kur'ân dersleri halinde indirdik." (İsra, 17/106)
emrini yerine getiren Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in okuyuşu "kıraat-i müfessere" denilen ağır ağır, üstünde dura dura, anlaya anlaya olan bir okuyuştu.2
Ümmü Seleme, Allah Resûlü'nün kıraatini nitelerken şöyle demiştir:
"O'nun okuyuşu açık bir şekilde ve harf harf / tane tane idi."3
"Okurken bir korku ayetine geldiklerinde Allah'a sığınır, bir rahmet ayetine geldiklerinde Allah'tan rahmet diler, Allah'ı tenzih eden bir ayete geldiklerinde O'nu tesbih ederdi."4
Peygamber Efendimiz, okuduğu ayetlerin mesajını çok iyi anlıyor ve onları yerine getirme konusunda sorumluluğunun bilinci içerisinde bulunuyordu.
"Beni Hûd suresi ve kardeşleri (Vâkıa, Hâkka, Mürselat, Nebe', Tekvîr, Ğâşiye) ihtiyarlattı."5
buyururken bunu açıkça ifade ediyordu. Bu sûrelerde gerçekleri yalanlayan, Allah'a ve elçilerine başkaldıran geçmiş kavimlerin nasıl helak edildiklerini, kıyametin dehşetli anlarını tasvir eden, diriliş ve hesap günü ile cennet ve cehennemi tasvir eden ayetler yer almaktadır. Nitekim İbn Abbas, Peygamberimize
"Emr olunduğun üzere dosdoğru ol.." (Hud, 11/112)
ayetinden daha zorlu bir ayet inmediğini, bu yüzden Peygamberimiz'in "Beni Hûd sûresi ihtiyarlattı." dediğini bildirir.6
Allah Resulü (s.a.s.), peygamber olmadan önce de doğru ve sağlıklı düşünen, temiz ve selim akıl sahibi bir insandı. O nübüvvetinden evvelde de bir nebi gibi tertemiz bir hayat yaşamıştı. Ama Kur'ân ile o, her bakımdan daha da mükemmelleşti. Kur'ân ayetleri onun düşünce ve davranışlarını şekillendirdi. O, Kur'ân sayesinde Yüce Allah'a, kendisine ve insanlara karşı sorumluluklarını en kestirme yoldan ve en doğru bir biçimde öğrendi.
c) Efendimiz Hem Gündüz Hem de Gece Kur'ân Okumaya Özel Bir Zaman Ayırırdı.
O, her gün Kur'ân'dan bir hizib7 okumayı kendisine vazife edinmişti.8 Bu konuda O, Kur'ân'ın şu ayetine muhatap olmuştu:
"Ey örtüsüne bürünen Resûlüm! Geceleyin kalk da, az bir kısmı hariç geceyi ibadetle geçir. Duruma göre gecenin yarısında veya bundan biraz daha azında veya fazlasında ibadet etmen de yeterlidir. Kur'ân'ı tertîl ile, düşünerek oku..." (Müzzemmil, 73/1-4)
d) Hz. Peygamber, her fırsatta, her yerde ve çokça Kur'ân'ı okuyan; Kur'ân ise düşünce, inanç, ahlak ve eylem planında Hz. Peygamber'i dokuyan bir mesajdır.
O, Kur'ân okumaktan hiç bıkmaz, yorulmaz, ondan hiç ayrılmaz ve uzun uzun Kur'ân okurdu. Evde, panayırda, sohbette, namazda hep Kur'ân okurdu. Gece sabahlara kadar Kur'ân'dan bir ayetle sabahladığı bile olurdu. Kur'ân, O'nun menbaı, melcei, dilinden düşürmediği dua ve virdi idi.
O'nun davetinin temelini Kur'ân ayetleri oluştururdu, O, Kur'ân merkezli konuşurdu. Kur'ân ayetleri, onun tesbih ve virdi olmuştu. O'nun günü Kur'ân ile başlar, Kur'ân ile sona ererdi. Sabah namazından sonra Haşr suresinin son ayetlerini, yatsıdan sonra Bakara suresinin son ayetlerini okur ve okunmasını tavsiye ederdi. Bunun yanında O'nun günlük hayatında sürekli okuduğu Kur'ânî virdler vardı. Geceleyin Âl-i İmran'ın son ayetleri, Ayetel-Kürsî, Muavvizât (İhlas, Felak, Nâs sûreleri) gibi sûreleri okurdu.
Hz. Aişe'nin bildirdiğine göre Peygamberimiz bir gece Âl-i İmran suresinin son on ayetini gözyaşları içerisinde okur ve "Bu ayetleri okuyup derin derin düşünmeyen kimseye yazıklar olsun!" buyurdu. Yine Ebu Hüreyre'den gelen bir rivayette, Peygamberimiz'in her gece bu son on ayeti okuduğu haber verilmiştir.9
Huzeyfetü'l-Yeman, bir defasında onun gece namazının bir rekatında Fatiha, Bakara, Âl-i İmran ve Nisâ surelerini (yüz sayfadan fazla) okuduğunu anlatır.10
Rivayet edildiğine göre Peygamberimiz, bir gece, şu bir ayeti sabaha kadar tekrarlayıp durmuştur:11
"Eğer onlara azab edersen, şüphesiz onlar senin kullarındır. Onları bağışlarsan, şüphesiz Sen aziz ve hakimsin!" (Maide, 5/118)
e) O, kendisine verilmiş engin hikmet ve fetanet ile okuduğu ayetleri, murad-ı ilahi doğrultusunda anlıyor ve yeri geldikçe de insanlara açıklıyordu.
Onun açıklamaları gerektiği kadar, son derece kısa ve özlü idi.12
f) Kendisine yöneltilen sorular, O'nun dilinde Kur'ân ayetleriyle cevap bulurdu.
Efendimiz'e sorulan sorulara en güzel cevaplar Kur'ân' da vardı ve O Kur'ân'dan cevaplar veriyordu.13 Peygamber Efendimiz'in rahle-i tedrisinde bulunan seçkin sahabi Abdullah b. Mes'ud bu hususta şöyle buyurmuştur:
"Geçmiş ve gelecektekilerin ilmini isteyen Kur'ân'ı harmanlasın, hallac etsin."14
Rivayette geçen, "deşelesin, harmanlasın, araştırıp tahlil etsin" anlamına gelen "Esîru, felyüsevvir" kelimelerinin seçilmiş olması oldukça dikkat çekicidir. Bu kelimelerin türetildiği "svr" kökü, yeri ziraat için eşmek, deşelemek, sürmek anlamına gelir.15 Buna göre ilim elde etmek isteyen Kur'ân tarlasını sürecek, başka bir deyişle onun altını üstüne getirerek onu işleyecek ve o tarlanın içerisinden ürünleri devşirecektir.
g) Peygamber Efendimiz, okuyup anladığı Kur'ân'ı yaşıyordu.
İlahi Kelam, O'nda hayat buluyor, adeta O'nun şahsında insanlaşıyordu. Kur'ân, Hz. Peygamberin şahsında en doğru bir biçimde anlaşıldı ve uygulamaya kondu. O, söz ve davranışlarıyla Kur'ân'ı açıklamış ve bu konuda en güzel örnekliği sunmuştur. Peygamberin hayatı, Kur'ân'ın somutlaşmış, ete kemiğe bürünmüş şekliydi. Peygamberin ahlakı/hayatı bütünüyle Kur'ân ahlakı yani ilahî ahlak idi.16 Cündüb b. Abdillah'ın şu tesbiti son derece ilginçtir:
"Biz gençler, Peygamber'le beraber olduk. Biz Kur'ân'ı öğrenmezden önce imanı öğrendik, sonra Kur'ân'ı öğrendik. Kur'ân sayesinde de bizim imanımız daha da arttı."17
h) Başkasından Kur'ân dinlemek Efendimiz'in çok hoşuna giderdi.
Bir gün Abdullah b. Mesud'a şöyle demişti: "Oku, bana Kur'ân oku!.. Zira ben başkasından Kur'ân dinlemeyi seviyorum."18
ı) Rabbinden Cibril vasıtasıyla Kur'ân'ı alırken de, daha sonra onu okurken de O, derin bir hudû ve huşû içerisinde olur, ilahi kelama saygısı her halinden belli olurdu.
İsteği üzere Peygamberimize Nisa suresinden okumaya başladım, diyen İbn Mesud,
"Her ümmete bir şahid, seni de bunlara şahit getirdiğimizde durumları nasıl olacak?" (Nisa, 4/41)
ayetine geldiğimde Hz. Peygamber (s.a.s.)'in gözlerinden yaşlar boşaldığını gördüğünü anlatır.19
k) Kur'ân'ın tesbiti için gerekli ilk önlemleri O almış ve sağlığında Kur'ân tesbit edilmişti.
Bunun için onun her vesileyle okunmasını istemiş, kâriler yetiştirmiş, vahiy katipleri ihdas etmiş, okuma yazma seferberlikleriyle herkesin Kur'ân okuyup yazmasını istemiştir.
Ramazan ayı içerisinde Peygamberimiz, Cebrail ile birlikte o zamana kadar inmiş Kur'ân ayetlerini karşılıklı olarak okurlardı. (Mukabele). Vefat etmeden önceki son Ramazan'da bu iş iki kere tekrarlanmıştı. (arza-i ahîre)20.
Kur'ân'ı okumayan, anlamayan ve gereği ile amel etmeyen kimselerin, aşağıdaki âyette belirtildiği üzere Peygamberin Allah'a şikâyet edeceği kimselerden sayılacağı, haber verilmiştir:
"O gün Peygamber: 'Ya Rabbî, halkım bu Kur'ân'ı terk edip ondan uzaklaştılar!' der."21
O, pek çok hadisinde, insanları Kur'ân okumaya yönlendirmişti. Onun bu konudaki yönlendirmelerinden bir kaçı şöyledir:
"Öncekilerin ve sonrakilerin ilmini isteyen Kur'ân'ı iyice harmanlasın."22
"Kur'ân (okuyup gereklerini yerine getirirsen) lehine yahut (okumaz ve gereklerini yerine getirmezsen) aleyhine delildir."23
Peygamberimiz'e en çok sevilen amelin ne olduğu soruldu, O şöyle cevap verdi:
"Yolculuğu bitirince tekrar yolculuğa başlayan kimsenin yaptığı iştir."
O kimsenin yaptığı iş nedir diye sorulunca, şöyle buyurdu:
"O kimse, Kur'ân'ı başından sonuna kadar okur, bitirince tekrar başa döner."24
"Kur'ân'ı okuyup gereğini yerine getiren kimseye ahirette şöyle denir: Oku ve yüksel. Dünyada nasıl ağır ağır okuduysan öyle oku. Çünkü senin makamın, okuyacağın en son ayetin yanıdır."25
"Sizin en hayırlınız Kur'ân'ı öğrenen ve öğretendir."26
"Doğrusu Kur'ân şefaatçi ve şefaati makbul olandır. Yine o, savunucu ve savunması makbul olandır. Onu önder kabul edeni o, cennete götürür. Onu arkasına atanı ise cehenneme sürükler."27
"Oruç ve Kur'ân kula şefaat ederler. Oruç der ki: 'Rabbim, ben bunu gün boyu yemeden içmeden alıkoydum, beni ona şafaatçi kıl.' Kur'ân da şöyle der: 'Rabbim, ben onu geceleri uykusuz bıraktım, ne olur beni ona şefaatçi kıl'. Sonunda ikisi de sahiplerine şefeat ederler."28
"Kur'ân'ı, seni yasaklarından alıkoyduğu sürece oku. Aksi takdirde O'nu okumuş olmazsın."29
"Kur'ân'ı okuyun ve O'nunla amel edin. O'ndan yüz çevirmeyin. Yanlış yorumlarla taşkınlık yapmayın. O'nu karın doyurmaya / ticarete alet etmeyin. O'nunla zenginleşmeye kalkmayın."30
Kur'ân'ı en iyi okuyanı ve bileni yönetici/imam tayin ederdi.31 Uhud şehidlerini defnederken bile Kur'ân bilgisi fazla olana öncelik tanımıştı.32
l) Kur'ân, O'nun için anlaşılmaz, yaşanmaz ve sıkıntıya uğrayacağı bir kitap değildi.
"Andolsun biz, Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?" (Kamer, 54/17, 22, 32, 40)
"Tâ hâ. Biz bu Kur'ân'ı sana güçlük çekesin diye indirmedik. Ancak (Allah'tan) korkanlara bir öğüt (olarak indirdik)." (Tâhâ, 20/1-3)
Doğru tespit edilsin ve iyice anlaşılsın diye harfleri tane tane okuyan Hz. Peygamber, üç günden daha az bir zamanda okunan hatimden sahibinin hiçbir şey anlayamayacağını33 söylerken de Kur'ân okumaktan asıl maksadın onu anlamak olduğunu vurgulamıştır. Bir başka hadislerinde yine O,
"Sizden biriniz gece kalktığında, uykudan dolayı ne dediğini bilmeyecek şekilde Kur'ân okumak onun diline ağır gelirse, okumayı bırakıp birazcık uzanıversin",34
buyurarak Kur'ân'ı, ona yabancı kalmadan okumanın gereğine dikkat çekmiştir.
Şimdi bu maddelerden bizlerin çıkaracağı dersleri sıralayalım:
- Bizler de Kur'ân'ın muhataplarıyız, onu okumak, anlamak ve gereklerini yerine getirmekle yükümlüyüz.
- Her fırsatta biz de Kur'ân okumalı, Kur'ân ile dolmalıyız ki Kur'ân doğrultusunda düşünüp yaşayabilelim. Gündemini Kur'ân ilkeleri belirlemeyenler, başka gündemlerin esaretinden beyin ve gönüllerini kurtaramazlar. Kur'ân'a göre hayatlarını tanzim etmeyenler, başka düşüncelerin esaretinden kendilerini kurtaramazlar.
- Kur'ân'ı ağır ağır, düşüne düşüne ve anlayarak okumalıyız. Her Kur'ân okuyuşumuz bize yeni şeyler kazandırmalı, bizi bezemeli, inşa etmeli ve dokumalıdır.
- Kur'ân'ı anlarken, düşüncelerimizi Kur'ân'a söyletme yaklaşımından uzak olmalı; Kur'ân merkezli okumalı ve düşünmeliyiz. Bu konuda Peygamberimiz başta olmak üzere, ilk dönemden günümüze kadarki tefsîr birikiminden de yararlanmalıyız.
- Kur'ân'ı okuyup anlarken, onun Allah kelamı olduğunun bilinci içerisinde, onu manen ve maddeten temiz yer ve zamanlarda okumalı; onun kitabına ve okunuşuna saygı duymalıyız.
- Kur'ân okuma anlama gayretini, onu başkalarından dinleme ve onu bilenlerle birlikte mütalaa ve müzakere ederek zenginleştirmeliyiz. Zira bazen tek başına okurken kaçırdıklarımızı, başkalarından dinlerken yahut birlikte gerçekleştireceğimiz okumalarla elde edebiliriz.
- Kur'ân'ı, Kur'ân tilaveti için özel vakit ayırarak zinde olduğumuz zamanlarda okumalıyız ki okuduğumuz Kur'ân ayetleri gönlümüzü, beynimizi, söylem ve eylemlerimizi inşa ve ihya etsin.
DİPNOTLAR
1. bk. Taberi, Câmiu'l-Beyân, XXIX, 126; Kurtubi, el-Câmi', I, 17; Suyuti, ed-Dürrü'l-Mensûr, VIII, 314; Zerkeşi, el-Bürhân, I, 456.
2. bk. Tirmizi, Sevâbü'l-Kur'ân 23; Kur'ân 1; Ebû Dâvûd, Vitir 20,22; Nesâî, İftidâh 83; Kıyâmü'l-Leyl 13; Ahmed, VI,294, 300, 323; İbn Kayyım, Zâdü'l-Meâd, I, 482.
3. Tirmizi, Sevabü'l-Kur'ân 23; Ebû Davûd, Salat 335; Nesâi, Salat 83.
4. Darimi, Salat 69; Ahmed, V, 382, 384, 389, 394, 397.
5. İbn Kesîr, Tefsîr, II, 435; Tirmizi, Tefsir, 56/6 ; Hâzin, Lübâbü't-Te'vîl, Mecmua İçerisinde, III, 296..
6. Hâzin, Lübâbü't-Te'vîl, III, 367; Beydavî, Envârü't-Tenzîl, III, 367.
7. Hizib: Her gün belli miktarda okunan, dilden düşmeyen duaya denir.
8. bk. Tirmizî, Fedâilü'l-Kur'ân 17.
9. İbn Kesîr, Tefsîr, I, 440-441. Ayetlerde Yüce Allah'ın yerleri ve gökleri yaratılışındaki eşsiz kudreti ve bu ayetler üzerinde düşünmenin gereği üzerinde durulmuş, en güzel dua örnekleri sunulmuştur. Yine ayetlerde Yüce Allah'ın dua edenlere ve salih amel işleyenlere vereceği mükâfatlar üzerinde durulmuş, iman edenlere sabır ve takva çağrısı ile sure son bulmuştur.
10. Ahmed, Müsned, V, 284.
11. Ahmed, Müsned, V, l56.
12. Bu konudaki örnekler için bk. Peygamberimiz'in Kur'ân Tefsiri, 138-196.
13. Bu konudaki örnekler için bk. Peygamberimiz'in Kur'ân Tefsiri, 151-179.
14. Taberani, Mucemu'l-Kebir, 9/135; Heysemi, Mecmaü'z-Zevaid, 7/165.
15. İbn Esir, en-Nihaye, I, 228-229.
16. bk. Müslim, Müsafirun 139; Ebu Davud, Tetavvu' 26; Tirmizi, Birr 69; Nesâi, Kıyamü'l-Leyl 2; İbn Mace, Ahkam 14; Darimi, Salat 165; Ahmed, VI, 54, 91, 111, 163,188,216.
17. İbn Mace, Mukaddime 9.
18. Buhari, Fedailü'l-Kur'ân 32, 33, 35; Müslim, Müsafirun 247; Tirmizi, Tefsir-Nisa; Ebu Davud, İlim 13.
19. Buhari, Fedailü'l-Kur'ân 32, 33, 35; Müslim, Müsafirun 247; Tirmizi, Tefsir-Nisa; Ebu Davud, İlim 13.
20. Buhârî, Fedâilü'l-Kur'ân 7; Müslim, Fedâil 50.
21. 25 Furkan 30; bk. İbn Kesir, Tefsir, III, 317; Kâsımî, Tefsir, XII, 575.
22. Ali el-Müttakî, et-Tâc, I, 548.
23. Müslim, Tahâra 1; Tirmîzî, Deavât 85; Nesâî, Zekat 1; İbn Mace, Tahara 5; Dârimî, Vudû' 2; Ahmed, V, 342, 343.
24. Tirmîzî, Kur'ân 11; Dârimî, Fedâilü'l-Kurân 33.
25. Tirmîzî, Sevâbü'l-Kur'ân 18; Ahmed, II, 192, 471.
26. Ahmed, I, 58; Buhârî, Fedâilü'l-Kur'ân 21; Ebû Davut, Vitr 14; Tirmizî, Sevâbü'l-Kurân 15; İbn Mace, Mukaddime 16.
27. Münâvî Feyzü'l-Kadir,IV, 535.
28. Ahmed b. Hanbel, II, 174.
29. bk. Münâvî, Feyzü'l-Kadir, I, 152.
30. bk. Münâvî, Feyzü'l-Kadir, II, 64.
31. Ahmed, Müsned, IV, 218.
32. Buhârî, Cenâiz 73-75.
33. bk. Tirmizi, Kıraat 12; Ebû Davud, Ramazan 8-9; İbn Mâce, İkamet 178; Dârimî, salat 173; Ahmed, Müsned, II, 164-165.
34. Nesâî, Fedâilü'l-Kur'ân, 107; Müslim, Müsafirûn 223; Ebû Dâvûd, Tetavvu' 18; İbn Mâce, İkame 184; Ahmed, II, 318; İbn Esir, en-Nihâye, III, 187.
Daha geniş bilgi için bk.:
- İsmail Karaçam, Kur'an-ı Kerim'in Faziletleri ve Okunma Kaideleri.
- Abdurrahman Çetin, Kur'an Okuma Esasları.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Kur'an-ı Kerim ilk indiği günden beri mi tecvidli okunmaktadır, yoksa tecvid ilmi sonradan mı ortaya çıkmıştır?
- "Kur’an'ı okumam emredildi.” (Neml, 27/92) gibi ayetlere göre, Kur'an'ı okumak her Müslümana farz mıdır?
- Kur'an okumada adab; usul ve sünnet nelerdir?
- Kur'an-ı Kerim'i tecvitli okumanın hükmü nedir?
- TECVÎD
- ÜMMÎ
- Peygamberimiz ümmi miydi? "Ümmi Peygamber" ne demektir? Okuma yazma bilmiyorsa nasıl okuyordu?
- Tecvid nedir, konuları ve hedefleri nelerdir, tecvidi öğrenmek zorunda mıyız?
- Kur'an hafızların şefaat hakkı var mıdır?
- Kur'an okuyup onunla amel eden kişinin şefaat etmesi ve anne ve babasına kıyamette taç giydirilmesi hadislerini açıklar mısınız?