Doğanın mucizesi, demenin imana zararı olur mu?

Tarih: 31.10.2021 - 16:50 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

“Doğanın mucizesi” ifadesi sakıncalıdır, imana zarar verir, söyleyeni uçuruma götüren sözlerden biridir.

İster doğa deyin, isterseniz tabiat deyin. Her ikisi de aynı anlama geliyor. Birisi yeni dilden, diğeri de eski dilden bir kelime…

"Tabiat yarattı, tabiat yaptı, tabiat icat etti, doğanın eseri, doğa harikası, doğanın hediyesi, doğanın mucizesi..." gibi birçok söz dillerde dolaşıp duruyor.

Tabiatçılık ve doğacılık, natüralizmin dilimizde bir çeşit ifadesi olarak geçiyor.

Tabiata ilahlık, tanrılık, yaratıcılık ve kutsallık verme inancı, çok önceden beri felsefenin bir konusu olmakla birlikte özellikle geçen yüzyılın başından itibaren öne çıkarıldı, sürekli gündemde tutuldu. Bu düşünce ders kitaplarına, yerli ve yabancı gazetelere ve dergilere ve bütün bilgi kaynaklarına kadar girmiş bulunuyor.

Tabiat ve doğa neyin nesi, nasıl bir şey, yaratıcılık izafe edilen bu nesnenin aslı, esası var mıdır?

Yani tabiat nedir? Yer mi, gök mü, deniz mi, toprak mı? Ağaç mı, çiçek mi, bitki mi, hayvan mı? Yahut yer çekimi mi, suyun donması mı, ateşin yakması mı?

Baharın mı gelmesi, Güneş'in mi doğması, yoksa yağmurun yağması veya gece olunca yıldızların görünmesi mi?

Bunların hangisi tabiattır veya tabiat bunların neresinde bulunur?

Tabiat ve doğa bu gördüğümüz olayların hepsi ve bütünü. Dünya, kainat, evren, insan, canlı cansız yaratılan her şey.

Tabiat bir düzen, bir sistem, bir ölçüler bütünü, bir kanun, bir kurallar zinciri, âdeta bir matbaa, bir makine ve bir program.

Fakat bir kanun varsa, o kanunu bir koyan vardır. Bir sistem varsa o sistemi düzenleyen ve işleten birisi vardır. Bir makine varsa onu çalıştıran bir usta vardır.

Ne kanun kendi kendine iş görür ne sistem kendi kendine çalışır ne matbaa kendi başına baskı yapar, ne de program durup dururken bir işletime girer?

Bunun için tabiat da bir sistemin bütünü, programın kendisi ve ölçünün adıdır. Yoksa sistemi kuran, programı yapan, ölçüyü koyan bir varlık değildir.

Her sabah Güneş doğar, ufuktan itibaren yükselir, tepeye gelir, yavaş yavaş batışa doğru kayar, 24 saat durmadan, dinlenmeden, yakıtı ve enerjisi bitmeden, ışığı ve nuru tükenmeden sürekli olarak bir faaliyet içinde çalışır.

Oysa Güneş'in ne hayatı var ne aklı; ne bilgisi var, ne de ruhu? Bir cisim, bir kütle, bir ateş yumağıdır. Güneş milyonlarca senedir hiç ara vermeden hareket ediyorsa, kendi kendine mi hareket ediyor? Böyle bir şeyin olması mümkün mü?

Güneş'in dünya, ay ve diğer gezegenlerle olan ilgisi, yakınlığı ve bağlantısı; ilişkisi ve irtibatı, belli bir sistem, bir ölçü, bir hesap ve bir denge üzerinde gidiyor.

Bu kadar mükemmel bir olayı, çok ince hesaplarla cereyan eden bir hareketi, bu zamana kadar tarifi yapılmamış, ne olduğu bile tanımlanamamış “tabiat / doğa” gibi bir kanuna verebilir misiniz?

Kanun denince, kanundan önce hemen o kanunu koyan akla gelir ve gelmeli. Kanunu koyan olmazsa, zaten kanundan söz edilmez, kanun diye bir şey olmaz.

Baharın başlangıcında elinizdeki yüzlerce tohumu ve çekirdeği küçük bir alandaki toprağa atın ve serpin. Bir iki ay sonra şekli, rengi, kokusu ve tadı birbirinden farklı ve değişik yüzlerce bitki, çiçek, fidan gözünüzün önüne serilir.

Halbuki toprağın içinde, altında ne bir bilgisayar var ne bir makine var ne de herhangi bir fabrika ve atölye... Hiçbir şey yok, kuru toprak işte! Biraz su, biraz gübre, bir de güneş ışığı, hepsi o kadar…

Sonra o çiçek ve fidanların etrafında ve üzerinde sinekler, böcekler, kurtçuklar görülmeye başlar. Bu mini mini canlı varlıklar nereden geldi, nasıl geldi, nasıl oluştu, kim gönderdi?

Toprağın kendi içinde hayatın zerresi bile yokken görünen bütün bu işlemler bir tek yaratıcının eserinden başka bir şey olabilir mi?

Bir kanarya yumurtasını düşünün. Kanaryanın kursağına giren değişik besinlerden oluşmuş küçücük bir cisim… Zamanı gelince, yumurtacık çatlıyor, içinden bir yavru çıkıyor. Yumuşacık vücuduyla, tüylenmemiş bedeniyle, birkaç hafta içinde sarı bir elbise giyiyor ve karşınıza geçip şirin şirin ötmeye başlıyor.

Mükemmel bir varlık olan insan ise ana rahminde bir damla sıvı iken zamanı gelince et oluyor, kan oluyor, kemik oluyor, dokuz aylık bir süreden sonra bir bebek olarak gözlerini dünyaya açıyor. O bir damla sudan gören gözleri, işiten kulakları, koku alan burnu, tutan eli, yürüyen ayağı, hisseden kalbi, düşünen beyni yaratılıyor.

Kainatta olup biten birbirinden harika bu işler anlatılmakla bitecek gibi değil. Her işte bir düzen, bir sistem ve bir ölçü vardır. Her faaliyette bir fayda ve hikmet gözetiliyor. Hiçbir şey başıboş ve rastgele değil; hiçbir varlık kendi haline bırakılmamış.

Bütün bu görünen, görünmeyen, bilinen, bilinmeyen sanat eserlerini kim yaratıyor, kimin elinden çıkıyor, nasıl bir güç yapıyor?

Yıldızları birbirine çarptırmadan uzay boşluğunda döndüren, Güneş'i bir lamba, Ay'ı bir kandil, dünyayı her türlü rızkı içinde bulunduran bir ambar ve depo haline getiren, milyarlarca canlının vaktini şaşırmadan rızkını veren kim?

Tabiatın, doğanın böyle bir mahareti, ustalığı, bilgisi, görgüsü, aklı, bilinci olabilir mi?

Acaba bütün olup bitenler kendiliğinden mi oluyor? Durup dururken bazı maddeler bir araya gelerek işe yarar bir eser ortaya çıkarabilirler mi?

Meselâ çekici, çiviyi, tahtayı bir köşeye koyun, binlerce sene bekleyin, bunlar baş başa vererek bir masa yapabilirler mi? Şayet bir masa istiyorsanız mutlaka bir mobilyacı ustasına gitmeniz gerekir. Oysa bir papatya çiçeği o masadan daha sanatlı, daha emekli ve daha mükemmel bir eserdir.

O da ancak toprağa, suya, gübreye ve Güneş'e sözü geçebilen birisi tarafından vücuda getirilebilir. Kainatı, dünyayı, insanı, hayvanı, bitkiyi her şeyi, ama her şeyi yapabilen sonsuz kudret sahibi bir Allah tarafından yapılabilir.

Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi, tabiat bir kitaptır, katip olamaz; bir sanattır, sanatkâr olamaz; bir nakıştır, nakkaş olamaz; birer kanun ve hükümdür, kudret ve hakim olamaz; Allah’ın yeryüzüne koyduğu birer fıtrî şeriattır, şeriat ve kanun koyucu olamaz; Cenab-ı Hakk'ın isimlerini gösteren birer ayna ve perdedir, yaratıcı olamaz; bir ölçüdür, ölçü koyan değildir.

Hakeza, tabiat İlahî kudretin tecelli ettiği canlı bir kitaptır, “Yazanını”/ Yaratıcısını göstermek için var edilmiştir, yaratılmıştır; icatta, yaratmada, var etmede, hareket etmede bir etkisi, bir gücü ve kudreti yoktur. Ancak sonsuz bir kudretin tasarrufu altında hareket eder ve iş görür.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun