Bütün şairler sapkın mı?
- Şuara 224, 225, 226’da şairlere yoldan sapanların uyduğu belirtilmiş.
- Ancak belki de burada bazı şairlerden bahsediliyordur. Çünkü “şairlerin tamamı” diye bir ifade geçmiyor.
Değerli kardeşimiz,
Hayır, ayette bütün şairlerden değil, sizin de dikkat çektiğiniz gibi, bazı şairlerden söz edilmiştir. Nitekim ayetin devamında istisna edilen şairlerin özellikleri açıklanmıştır.
İlgili ayetlerin mealleri şöyledir:
“Şairlere gelince, onlara da yoldan sapanlar uyar. Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmez misin? Ancak iman edip dünya ve ahiret için yararlı işler yapanlar, Allah’ı çokça zikredenler ve haksızlığa maruz kaldıktan sonra kendilerini savunanlar başkadır..” (Şuara, 26/24-27)
Bu ayetlerin hedefinde Hz. Peygamber (asm) Efendimizi kahinlere ve şairlere benzeterek nübüvvetini inkar eden kafirler vardır. Bunun kapağını açmak için birkaç madde halinde konuyu tahlil etmekte fayda vardır:
a) İnkarcılar dediler ki; “Şeytanların / Cinlerin kâhinlere kehaneti ve şairlere şiirleri telkin ettikleri gibi, (Hz.) Muhammed’e de Kur’an’ı indirmeleri neden mümkün olmasın?”
Başka ayetlerde Kuran’ın bir kehanet olamayacağı gerçeği beyan edildiği gibi, bu ayetlerde de onun telkin edilen bir şiir olmadığına işaret edilmiştir. Hz. Muhammed (asm) ile bu şairler arasındaki farklar çok veciz bir tarzda şöyle açıklanmıştır:
Bu tür şairlere tabi olanlar ğavi (doğru yoldan sapan) kimselerdir.
Ayette bu “ğivayet / yoldan sapma işi” iki şekilde tezahür ettiği beyan edilmiştir.
Birincisi: “Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarına” işaret edilmiştir. Yani gittikleri yolları çelişkilidir. Bir sonraki sözleri bir önceki sözlerine uymadığı için, onların peşinden gidenler de onlar gibi şaşkın bir tutum, çelişkili bir davranış sergiliyorlar.
İkincisi: “Bu tür şairler gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerine” dikkat çekilmiştir. Şairlerin sözleri ile fiilleri birbirine taban tabana zıttır.
Örneğin, cömertliği şiirlerinde teşvik edip övdükleri halde, kendileri cimriliği şiar edinirler. Şiirlerinde cimriliğin çok çirkin bir haslet olduğunu haykırdıkları halde, kendileri cimrilikte ısrar ediyorlar. Eski insanların güzel bir hasletlerini seslendirerek onları mübalağalı bir şekilde övdüklerine rağmen, kendileri çirkin işleri irtikap etmekten geri durmuyorlar. Söylediklerinin doğru-yalan olduğuna bakmadan heva ve heveslerine göre konuları tasvir etmekte bir beis görmezler.
Bu ise, onların ideal haline getirdikleri bir davalarının olmadığına, gerçekleri takip etmek gibi bir dertlerinin bulunmadığına, “bir kafiyeyi tutturmak için Safiyeyi feda etmekten sakınmayacaklarına”, bu da sabit ve kararlı bir düşüncelerinin olmadığına delalet etmektedir.
İşte bu gibi tezatlar şairlerin şaşkınlıklarını gösterdiği gibi, onlara tâbi olanların da dalalete düştüklerine işaret etmektedir.
Buna mukabil, Hz. Muhammed (asm) ise, emrettiği bütün işleri önce kendi nefsine sonra yakın akrabalarına tatbik etmiştir. "Güneşi sağ elime ayı sol elime verseniz bile bu davadan vazgeçmem” demiştir. Bu ise, onun mukaddes bir davaya inandığı, o yolda gitmekten başka bir gayesinin olmadığı, en güzel ahlak örneklerini hem şahsında hem de kendisine tabi olan toplulukta tahakkuk ettirip gösterdiği hususu, tarihi bir bilgi olarak bilinen bir gerçektir. (krş. Razi, Mefatih, ilgili ayetlerin tefsiri)
b) İlgili ayetlerde şairlerin doğru yolu takip etmedikleri, hak yoldan saptıkları ifade edildikten sonra, bunlardan istisna edilen şairlerin vasıflarını da şu dört maddede beyan edilmiştir:
1. İman
İmanlı olan şairler şaşkınlık içinde vadiden vadiye atlayanlar gibi değil, imanlarının emri doğrultusunda bir istikameti takip ederler. Örneğin, Allah’a ve ahiret gününe dair imanlarının gereği olarak mahşerdeki en büyük mahkemede verecekleri hesap gününü hep göz önünde bulundurarak içlerindeki gerçekleri şiirle seslendirirler.
2. Salih amel
İmandan sonra, bu imanın gereği olan iyi işler düşünmek, iyi işler yapmak ve iyi işler terennüm edip seslendirirler. İyi işler yapan şairlerin kötülüğü seslendiren çirkin nağmeleri terennüm etmeleri düşünülemez.
3. Allah’ı çokça zikretmek
Müstesna şairlerin üçüncü hasletleri Allah’ı çokça zikretmektir. Kalpleriyle, akıllarıyla, fikirleriyle dilleriyle Allah’ı zikredip hatırlayan şairlerin şiir yazarken, ‘ilim ve kudretiyle her yerde hazır ve nazır olan’ Allah’ı unutmaları ve O’nun murakabesini hatırlamaları mümkün değildir. “Dervişin fikri ne ise zikri de odur.” düsturu büyük bir hakikati seslendirmektedir.
4. Savunmayı esas alanlar
Hiciv gibi pek hoş olmayan bazı sert ifadeleri kullanırken de şahsi garazları sebebiyle saldırgan bir tavra girmezler. Bilakis, saldırıya uğradıkları zaman, İmanlarını, mukaddesatını, mümin kardeşlerinin hukukunu müdafaa etmekten aciz kalmazlar. Bu makamda savunmayı manevi bir cihat telakki ederler.
Söz konusu ayetlerde zikredilen “haksızlığa maruz kaldıktan sonra kendilerini savunanlar başkadır” mealindeki ifadede bu gerçeğin altı çizilmiştir. (krş, Razi, a.y.)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Hassan bin Sâbit (r.a.)
- ŞİİR, ŞAİR
- Şuara suresi 226. ayetteki, onlar yapamayacakları şeyleri söylerler, ne demektir?
- Peygamberimize atılan kahin, şair, mecnun iftiralarına, Kur’an nasıl cevap veriyor?
- Kur'an'da gramer hataları var mı?
- Haşr suresi 1. Ayet ve Ahzab suresi 41. ayet arasındaki özgür irade farkı nedir?
- "Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın." (Haşir, 59/19) ayetinde geçen "unutturmak" ne demektir?
- Kim Allah'ı çok hatırlar ve zikrederse nifaktan uzak olur, sözü hadis mi?
- Cennet ve Cehennem Ebedi midir, Delilleri Nelerdir?
- Şeytanın tuzakları nelerdir?