Bazı kimselerin, kıyamet günü Tihame dağları gibi sevaplarının toz duman olup yok olacağını bildiren bir hadis okudum. Bunlar münafıklar mıdır?

Tarih: 08.12.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Eğer değilse, böyle ifadeler ümitsizliğe sebep olmaz mı?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İlgili hadisin anlamı şöyledir:

Hz. Sevban bildirdiğine göre Peygamberimiz aleyhissalatü vesselam şöyle buyurmuştur:

"Ümmetimden bir kısım insanları bilirim ki, kıyamet günü Tihâme dağları emsalinde bembeyaz (tertemiz) hayırlarla gelirler. Aziz ve celil olan Allah Teâla Hazretleri o sevapları saçılmış toz haline getirir (değersiz kılar, kabul etmez)."

Sevban radıyallahu anh dedi ki:

"Ey Allah'ın Resülü! Onları bize tavsif et, durumlarını açıkla da bilmeyerek biz de onlardan olmayalım!"

Resulullah Aleyhissalâtu vesselâm açıkladılar:

"Onlar sizin din kardeşlerinizdir. Sizin cinsinizden insanlardır. Sizin aldığınız gibi onlar da gece (ibadetin)den nasiplerini alırlar. Ancak onlar, Allah'ın yasaklarıyla tenhâda baş başa kalınca, o yasakları ihlâl ederler, çiğnerler." (İbn Mace, Zühd 29)

Bu gibi farklı mesajlar veren hadisler, ilgili konuların uç sayılan misalleri söz konusu etmektedir. Bununla korku ile ümit dengesini sağlamayı hedeflemektedir. Bir yandan öyle insanlar var ki, dağlar büyüklüğünde tertemiz sayfaları olduğu halde kıyamet günü kaybedebilirler. Yani yaptıkları öyle kötülükleri var ki, iyiliklerini silip süpürürler. Diğer yandan öyle kimseler var ki yaptıkları nice kötülüklerini ortadan kaldıran iyiliklere sahiptir. Birinci misal, insanların iyilikleriyle şımarmasını, ikinci misal ise günahlarından ötürü ümitsizliğe düşenlerin ümitsizliğini önlemeye yöneliktir.  

Konuyu sadece münafıklarla samimi müminlere göre değil, bütün insanları muhatap alan bir çerçevede değerlendirmenin daha uygun olacağını düşünüyoruz. Çünkü, bu takdirde “nifak-iman” gibi açık bir konuyla değil, işlenen iyi ve kötülüğün meçhul / bilinmez şeyler olduğuyla karşı karşıya gelmiş oluruz ki bu insanda çok daha fazla tesir icra edecektir. Böylece görünürde güzel işler yapmış her insan, “çok hayır işlediysem de bunları silip süpüren günahlar da işlemiş olabilirim” diyebilir ve ameline güvenmek gibi şımarık bir konuma düşmekten kurtulur. Diğer taraftan, günahlara çok bulaşmış her kişi de “günahlarım çok, ama Allah’ın rahmeti günahlarımdan daha çoktur, kim bilir belki Rabbim yaptığım ve yapacağım bazı iyiliklerimi vesile kılarak günahlarımı affeder” diyerek ümitsizlik gibi büyük bir günaha girmekten kurtulmuş olur.

Örneğin, hayır-hasenat yapmakla beraber kul hakkıyla Allah’ın huzuruna çıkan müflis / iflas edenlerle ilgili farklı hadislerde (bk. Müslim, Birr 59) farklı sonuçları olan sahnelere işaret edilmiştir. Aynı konumdaki bir müflis cehenneme giderken, bir diğeri alacaklısı tarafından affettirilip cennete gider. Hadislerde bu farklı durum, katil meselesi gibi daha bir çok hususta söz konusudur. Bizim anladığımız kadarıyla bu gibi hadislerde verilen mesajda özellikle şu iki nokta ön plana çıkmaktadır.

Birincisi: Hiç kimsenin işin sonucu / akıbeti itibariyle nasıl olacağını bilemeyeceğidir. Bu sebeple, insanların ucbe / ameline güvenmeye veya ümitsizliğe girmeleri doğru değildir.

İkincisi: Allah’ın sonsuz adalet ölçüsü yanında sonsuz rahmetinin de olduğunu unutmamak..

Buna göre, Allah kime ceza verirse mutlaka adalet eder, kimi de cennete koyarsa mutlaka rahmet eder. Cehenneme girmek mahz-ı adalet olduğu gibi, cennete girmek de mahz-ı rahmettir. İman şuuru ikliminde ne şımarıklığa, ne de ümitsizliğe yer vardır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun