Ayette geçen “nefislerinizi öldürün” ifadesine, “kendinizi öldürün” diye mana vermek doğru mudur?

Tarih: 06.09.2011 - 00:58 | Güncelleme:

Soru Detayı
Bakara suresi 54. ayette geçen “nefislerinizi öldürün” ayetine, bazı tefsirlerde “kendinizi öldürün” diye mana verilmiş, böyle bir şey olabilir mi? Ayrıca nefsi islâh etmek anlamı asılsız mıdır?
Cevap

Değerli kardeşimiz,

Soruda geçen bilgiler, tefsir kaynaklarında yer alan bilgilerdir. Tefsircilerin çoğunluğuna göre bu öldürmeden maksat gerçek öldürmedir. Bazı zatlara göre de bu kendini öldürmekten maksat mecazî mânadır ki, nefsi islâh etmek, onun kötü temayüllerini gidermek, onu hayra yöneltmekten ibarettir.

İkinci görüşün asılsız olduğunu söylemek delilden yoksun bir iddiadır. Çünkü, bunun “nefsi islah etmek, onun kötü temayüllerini gidermek, onu hayra yöneltmekten ibaret” olduğunu söyleyenlerin şöyle bir delilleri de vardır. Onlara göre Hz. Peygamber (asm)'in soğan ve sarımsağın kokusunun giderilmesi için “onları pişirmek suretiyle öldürün” diye buyurması bu ayette yer alan öldürmenin de bu mecazî manada kullanılabileceğinin delilidir(bk. İbn Atiye, ilgili ayetin tefsiri).

Kadı Beyzavî bu konuda şöyle bir kelam-ı kibardan da söz eder.

“Nefsine zahmet çektir ki nimete kavuşsun, onu öldür ki yeniden dirilsin.”(Beyzavî, ilgili ayetin tefsiri).

Hulasa, ayette meal olarak yer alan “nefislerinizi öldürün” ifadesi üç manada anlaşılabilir:

1. Zahiri manasında olduğu gibi, kendilerini öldürmek: Bu da; Hz. Harun’un dediğini yapıp buzağıya tapmayanların buzağıya tapanları öldürmesi, veya muhatap olan herkesin birbirlerini öldürmesi, Yahut Hz. Musa ile birlikte Tur dağına çıkanların diğerlerini öldürmesi şeklinde cereyan etmiştir.

2. Ayette yer alan “öldürmek”ten maksat -mecazî anlamda olup- ölüme teslim olmak, ölmeye hazır olduğunu göstermek manasında kullanılmış olabilir.

3. Mezacî manada; nefislerin ıslahı şeklinde anlaşılabilir (bk. el-Bahru’l-Muhît, ilgili ayetin tefsiri).

Hz. Ali, İbn Abbas ve daha başka sahabe ve tabiin alimlerinden “öldürmenin gerçek manada olduğunu” gösteren nakiller vardır. (bk. Taberî, İbn Kesir, ilgili ayetin tefsiri)

Hz. Musa (as)’nın açık mucizelerini görmelerine rağmen buzağıya tapanlara öldürme cezasının verilmesini uzak bir ihtimal olarak görmemek gerekir. Çünkü cehennem gibi ölümsüzlük diyarında her an ölümden beter cezaya göre, dünyada böyle bir cezaya çarpılmaları hafifletilmiş bir ceza olarak bile telakki edilebilir. Belki de “Kendinizi öldürün!..” emri, onların Allah yolunda savaşarak ölmekle şehit olmaları hakkında olduğu da muhtemeldir

İbn Aşur da öldürme işinin hakiki ve mecazi manalarına işaret etmekle beraber, bunun hakiki manada olduğunu tercih etmiş ve bunun cehennem azabına nispeten bir lütuf olduğunu belirtmiştir. (İbn Aşur, ilgili ayetin tefsiri)

İlgili ayetin meali ve açıklaması şöyledir:

“Mûsâ kavmine demişti ki: Ey kavmim! Şüphesiz siz buzağıyı (tanrı) edinmekle kendinize zulmettiniz. Onun için yaratanınıza tövbe edin de nefislerinizi öldürün. Öyle yapmanız yaratıcınızın katında sizin için daha iyidir; böylece Allah tövbenizi kabul etmiş olur. Çünkü acıyıp tövbeleri kabul eden ancak O'dur." (Bakara, 2/54)

Hz. Mûsâ (asm) Mısır'a giderek burada Firavunlar yönetiminde yüzyıllar boyu esir ve parya muamelesi gören İsrâiloğulları'nı kurtarmak istemiş; ancak uzun tartışmalara ve mücadelelere rağmen Firavun'u ikna edemeyince, kavmini yanına alarak Mısır'dan kaçmış; İsrâiloğulları, bir mucize eseri olarak yarılıp kendilerine yol açan Kızıldeniz'den geçerken, onları takip eden Firavun ve onun güçleri, denizin tekrar eski hâlini almasıyla boğulup gitmişlerdir.

Bu suretle İsrâiloğulları'nı Sînâ'ya geçiren Hz. Mûsâ (as), Allah'ın buyruğuna uyarak, şeriat hükümlerini öğrenmek ve Tevrat levhalarını almak üzere Tûr'a gitmiş, kırk gün burada kalmıştır.

Bu sırada Hz. Musa (as)'ya vekâlet eden Hz. Harun (as)'un muhalefetine rağmen İsrâiloğulları Sâmirî denilen bir kuyumcunun icat ettiği altın buzağı heykeline tapmaya başladılar. Ayette bu buzağıya tapma olayı İsrâiloğulları'nın nefislerine zulmetmesi şeklinde değerlendirilmiştir.

Sözlükte "zulüm" kelimesi "bir şeyi olması gerekenin dışına saptırma, adaletsizlik, zorbalık, haksızlık, kötülük" gibi anlamlar ifade etmekte olup, terim olarak genellikle "dinî ve ahlâkî kanunlarda belirlenmiş sınırları aşan; adalet, hakkaniyet ve eşitlik ilkelerine ters düşen davranışlar" için kullanılır. Ayrıca hukuk ve ahlâk dilinde, çok genel bir ifade ile "haktan bâtıla sapmak, rızâsına aykırı olarak birinin mülkü üzerinde tasarrufta bulunmaya kalkışmak, haddi aşmak" gibi tanımların yapıldığı da görülür.

Kur'ân-ı Kerîm'de çeşitli isim ve fiil kalıplarıyla pek çok âyette geçen zulüm kelimesi, biri itikad, diğeri ahlâk alanıyla ilgili olmak üzere iki ayrı bağlamda kullanılır. İlk kullanıma göre zulüm kelimesi genellikle şirk, inkâr, günahkârlık (fısk, fücur), itikadî ve amelî bakımdan Allah'ın koyduğu kuralları, sınırları çiğneme, aşma (taaddî, israf) gibi kavramlarla yakın bir anlam ifade eder. Buna göre,

 "Şirk büyük bir zulümdür." (Lokman, 31/13)

"Kâfirler zalimlerin ta kendileridir." (Bakara, 2/254)

"Her kim Allah'ın koyduğu kuralları çiğnerse işte onlar zalimlerin ta kendileridir." (Bakara 2/229; A'râf 7/19; Talâk 65/1)

Kur'an'da ahlâkî bağlamdaki kullanımına göre zulüm kelimesi hak, hürriyet, eşitlik gibi konulara ilişkin olarak "haddi aşmak ve başkasının hakkını ihlâl etmek, başkasına zarar vermek" anlamını ifade eder. Bu tanıma göre zulüm, "haksızlık ve adaletsizlik" demek olup her şeyden önce Allah için düşünülmesi imkânsız olan bir durumdur. Zira,

 "Allah kullarına asla zulmedici değildir." (Âl-i İmrân 3/182; Enfâl 8/51; Hac 22/10)

Hiçbir kimse O'ndan "kıl payı kadar bile haksızlık görmez" (Nisa, 4/49).

Şu halde bu anlamıyla zulüm dinî sorumluluğu olan, akıl sahi¬bi varlıklara özgü bir tutum olup, Allah tarafından kesinlikle haram kılınmıştır.

Ayrıca kişi, kime karşı ve ne tür bir kötülük işlemiş olursa olsun, aslında Kur'ân-ı Kerîm'e göre bu kötülüğü öncelikle kendi nefsine karşı işlemiştir. (Ayetler için bk. M. F. Abdülbâkî, Mu 'cem, "zlm" md.; hadisler için bk., Wensinck, Mu'cem, "zlm" md)

Nitekim ilgili ayette de İsrâiloğulları'nın, altın buzağıya taparak şirke sapmak suretiyle inanç ve amel konusunda Allah'ın koyduğu sınırı aşmaları, böylece bir kuralı çiğnemeleri sebebiyle onlara "Şüphesiz siz buzağıyı (tanrı) edinmekle kendinize zulmettiniz." buyurulmuştur.

A'râf suresindeki bilgilere göre, Sînâ dağından dönen Hz. Musa'nın, bu ağır suçtan dolayı gösterdiği çok sert tepkinin ardından yüce Allah, şükretmelerine (ıslah olup kendilerine gelmelerine) bir fırsat vermek üzere onları bağışlamış; bu arada Hz. Mûsâ, onlardan, altın buzağıyı tanrı edinerek Allah'a şirk koşmuş olmalarından dolayı tövbe edip yaratanlarından af dilemelerini istemiş ve "Nefislerinizi öldürün" demiştir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun