Allah neden bizim gibi sıradan varlıkları yarattı?
- Geçenlerde arkadaşım bana gelip: “Allah neden bizim gibi sıradan varlıkları yarattı? O kadar yüce biri neden bizim gibi sıradan varlıkları yaratıp zamanını boşa harcıyor? Sebep ne? Yani Hz Adem (a.s) neden yaratıldı bunun sebebi ne? Allah bizimle neden zaman harcıyor. '' dedi.
Değerli kardeşimiz,
Kainatı bir ağaç olarak düşünürsek, insan o ağacın meyvesidir. Zira kainattaki bütün varlıklar insan için var edilmiş, insan da Allah için var edilmiştir.
Nasıl ki bir ağaç, her şeyiyle meyvenin gelişip olgunlaşmasına hizmet ediyorsa, aynen bunun gibi bütün varlıklar, canlısından cansızına kadar insanoğlunun hizmetine sunulmuştur.
Ve nasıl ki bir meyvenin çekirdeğini toprağa ektiğimizde, koskoca bir ağaç elde ediyorsak, işte bunun gibi kainatın meyvesi olan insanoğlunun, çekirdeği hükmünde olan kalbini, doğru yerlere ektiğimizde, kainatı aşacak kadar büyük bir iman, ubudiyet, kulluk, sevgi, gibi meyveler verecektir.
Demek ki, bir ağaç meyvesi için yetiştirildiği ve meyvesi de ağaçtan daha değerli olduğu gibi, kainat da insan meyvesi için yaratılmış ve kinattan daha değerli nadide bir varlıktır.
Bir başka açıdan bakıldığında, kainat bir fabrika ise, insan onun ürünüdür; kainat bir saray ise,insan o sarayn içindeki sultandır.
O halde, insanın bu yönlerine bakmak ve ona göre Allah'ın bize ihsan ettiği sonsuz nimetlerine dikkat çekmek gerekir.
Allah bu kâinatı yaratmış ki, sonsuz ilmini, kudretini, hikmetini, rahmetini göstersin.
Kâinata tecelli eden Allah’ın isim ve sıfatları, vahidiyet ve ehadiyet olarak iki şekilde tecelli eder.
Vahididyet Allah’ın isim ve sıfatlarının varlık alemine birden teceli etmesi, ehadiyet ise varlıkların her bir ferdine tek tek, ayrı ayrı tecelli etmesi anlamına gelir.
Her varlığı kendi konumunda tutması ve bu fani alemde geçici de olsa bir nevi bekaya mazhar kılmasına kayyumiyet sırrı denir. “Her şeyi ayakta tutan/varlıkta devam ettiren” manasındaki Kayyum isminin kâinattaki tecellisi olan kayyumiyet cilvesi, vâhidiyet ve celal noktasında olduğu gibi, kâinatın merkezi ve medarı ve zîşuur/şuurlu meyvesi olan insanda dahi, kayyumiyetin cilvesi ehadiyet ve cemal noktasında tezahürü var.
Yani nasıl ki kâinat sırr-ı kayyumiyetle kaimdir.. Öyle de İsm-i Kayyum'un mazhar-ı ekmeli olan insan ile, bir cihette kâinat kıyam bulur; yani kâinatın ekser hikmetleri, maslahatları, gayeleri insana baktığı için, güya insandaki cilve-i kayyumiyet, kâinata bir direktir.
Evet Zât-ı Hayy-u Kayyum, bu kâinatta insanı irade etmiş ve kâinatı onun için yaratmış denilebilir. Çünki insan, başka hiç bir varlıkta bulunmayan bir genişliği, kapsamlı bir mahiyeti olduğu için bütün esma-i İlahiyeyi anlar, zevk eder. Hususan rızktaki zevk cihetiyle pek çok esma-i hüsnayı anlar. Halbuki melaikeler, onları o zevk ile bilemezler.(bk. Nursi, Lem'alar, 353)
- Allah, insanı kâinata bir merkez yapmış, kâinattaki hikmetlerin büyük bir kısmı insanın hayatına hizmet edecek şekilde yaratmıştır. Küçük bir varlık olmasına rağmen, koca kâinatı içine almıştır. Kudret ve hikmeti sonsuz olan Allah, -insanın eliyle- yüz binler cilt kitabı içine alacak kadar geniş manevi kapsam alanına sahip ve bir tırnak kadar bile olmayan bir elektronik beyin yaratması, keza, koca bir güneş sisteminin modelini mikroskopla bile görünemeyecek kadar küçük bir atom sisteminde yerleştirmesi gibi, koca evren gibi geniş çaplı bir varlık armonisini küçük bir varlık olan insanda sahnelemiştir. İnsanın bu kadar önemsenmesi ve önemli bir konumda bulundurulmasının hikmeti, insanın mühim üç vazifesidir:
Birincisi: Kâinat çapında yer alan her türlü nimeti, insanın menfaati ipiyle tesbih taneleri gibi insan vasıtasıyla dizip tanzim etmek. Evet Allah, nimetlerin iplerinin uçlarını insanın başına bağlamış, rahmet hazinelerinin umum çeşitlerine insanı bir liste hükmüne getirmiştir.
İkinci Vazifesi: Bir Zat-ı Hayy-u Kayyum olan Allah’ın hitaplarına, muhatap olabilecek bir kabiliyet ve istidada sahip olmasıdır.
Gerçekten insanın, câmiiyeti/geniş kapsam ve kapasitesi itibariyle Allah’ın sözlü ve fiili/kevni mesajlarına en mükemmel bir muhatap olması ve büyük bir hayranlıkla Onun sanatlarını takdir ve tahsin etmekle en yüksek sesli bir dellâl olması ve şuurlu bir varlık olarak bütün enva'-ı nimetine ve çeşit çeşit hadsiz ihsanlarına şükür ve hamd ü sena etmesi, çok önemli bir vazifesidir.
Üçüncü Vazifesi: İnsanın kendi hayatı ile üç cihetle Zât-ı Hayy-u Kayyum olan Allah’a ve şuunatına ve her şeyi kuşatan sıfatlarına âyinedarlık etmektir/ayna görevini yapmaktır. (Geniş bilgi için bk. Lem'alar, s. 352-354)
- Özetle, insanın kapsamlı fıtratı, geniş kapasitesi, harika istidat ve kabiliyetiyle şu kâinat içinde bir ustabaşı, Allah’ın mucizevi sanatının ve saltanatının bir dellalı, yaratılış ağacının en münevver meyvesi olduğundan, bütün kâinatta cilveleri tezahür eden esma-i hüsnayı birden âyine-i ruhunda gösterebilmesi, kâinatın küçük bir fihristi ve bir küçük bir örneği hükmünde olup, umum esmanın nakışlarını gösteriyor olması ve bütün varlıkların hususi ibadetlerini külli manada yapabilen bir kul olması haysiyetiyle, ilahi hikmet onun yaratılıp yer yüzüne halife yapılmasını ön görmüştür.
Hz. Ali’nin dediği gibi, insan küçük bir cisimdir, fakat alemleri içine alacak kadar geniş, büyük bir varlıktır. (bk. Lemalar, a.y)
İlave bilgi için tıklayınız:
-
-
-
-
-
-
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Allah'ın evreni yaratma sebebi olan insan, evrende neden bu kadar az yer kaplıyor?
- Allah, vücudumuzdaki hareketleri her an yaratır mı?
- İnsanın Allah'a muhatap olan bir varlık olmasını ve Allah'a hitap etmesini nasıl anlamalıyız?
- Ahlaksız insanlar hangi isme mazhar?
- İnce Nakışlar
- Allah sonsuz kainatı neden yaratmıştır?
- Allah insanı, O'na kulluk etmesi, kendi sanatını ona göstermesi için yaratmıştır. Bu ifade mantığa pek uymamaktadır. Başka bir açıklaması yok mudur?
- İnsanın, kainat ağacının meyvesi olması ne demektir?
- Allah'ın her yerde olduğunu ve arşa istiva ettiğini nasıl anlamalıyız?
- Allah, evrende toz tanesi kadar alan kaplamayan bizleri neden değerli bulur?